Aşk, Bekârlık Yemîni... Jung Mistisizmine Giriş
John P. Dourley'in "Aşk, Bekârlık Yemîni ve İçsel Evlilik - Jung Mistisizmine Giriş" kitabı Cengiz ERENGİL'in çevirisi ile "Ayna Yayınları" arasında çıktı...
Carl Gustav Jung, Dînsel Deneyimin kaynağını insân psişesine yerleştirir.
Psikoloji ve Teoloji disiplinleri arasındaki geleneksel kırılışın, Carl Gustav Jungun çalışmâlarında kurulmuş olan bir KÖPRÜ ile birbirine bağlandığı, bu konuyu araştıranlarca iyi bilinir.
Carl Gustav Jung, psişeye dînsel bir boyut katmıştır. Ve daha özel bir anlatımla, nefs ile ilgisini bu bağlamda ifâde etmiştir. İçsel Yaşamımızın önemini keşf edişimiz için, Jungun konferansları ve yazıları her zamân bir hazîne niteliği taşımıştır.
Aşk, Bekârlık Yemîni ve İçsel Evlilik/Jung Mistisizmine Giriş adlı kitabın yazarı John P. Dourley, Jungun Dînsel Deneyimin kaynağını insân psişesine yerleştirmek fikrini, Hıristiyanlığa meydan okuyan bir Dînsel Epistemoloji olarak görmektedir.
Sufizmin tarihinde de sağ kulağına mengüş takan Mücerred Bektâşîler gibi, mücerred yaşam (Bekârlık Yemînli Yaşam) örnekleri vardır.
John P. Dourleyin Jungun Mistisizmine Giriş üzerine fikirlerinden bazı alıntılar:
Jungun psişe anlayışı, dinin evrensel psikogenesisi ile ilgili özen ile hazırlanmış, ayrıntılı bir teoridir. Bu teori, Jungun psikoloji çalışmalarıyla birlikte var olmaktadır. Psişenin temel hareketi, içinde bilinçdışının ve bilinçdışındaki arketipal enerjilerin bilinç ya da şuur içinde gerçekleşmeği arayışıdır. Bu enerjiler, Tanrının varlığını hissettirmek gücünü içlerinde taşırlar. Bu enerjiler deneyimlendiğinde, tanrısal olan ile ilgili ve dinler ile ilgili bir duygu ve anlam yaratırlar. Bu süreç, kutupları bilinçli ego ve arketipal bilinçdışı olan bir diyalektiği içinde taşımaktadır. Bu paradigma, bilince pisişenin ötesindeki bir aşkınlıktan ve özellikle monoteist dinlerin önerebileceği bir aşkınlıktan yaklaşmak teşebbüslerini dışarıda bırakır.
Jungun, Buber ve White ile diyalogları başarısız olmuştur, çünkü bu şahıslar anlamışlardır ki, Jungun çalışmalarında tanrısallık ve insanlık, psişik bir diyalektiğin iki kutbu olarak karşılıklı bir kurtuluş sürecine angajedirler. Jungun psikolojisi, aynı zamanda dinsel sonuçları ile birlikte tarihin bir felsefesini içermektedir.
Junga göre, 13. yydan beri mistik deneyimlerin içinden geçtiği sınavlar, insanlığın tedrici olarak bir şeyin farkına varışını sağlamıştır ki, tarihin ve bireysel yaşamın anlamı olarak tanrısallık, kendi tamamlanışını aramaktadır. Hegel, bu gelişen dinsel anlamı tam bir bilinçle felsefi olarak değerlendirirken, Jung psikolojik olarak değerlendirmiştir.
Bir teolog olan Paul Tillich, Tanrıyı, yaşam içinde ve egoya aşkın bir güç olarak kavrar. Bu güç insanı bütünlüğe doğru sevketmektedir. Bu gücü Jung, Kendilik olarak adlandırır. Kişiliğin düzenleyici merkezidir. Nefsin derinliklerinde psikolojik görev ile dinsel görev bir ve tektir.
Jungun görüşüne göre, Batıdaki ruhsal gelişim çalışmalarının tarihinde, Gnostik, Mistik ve Simyâcı gelenekler, Hıristiyanlığın dışa dönük ve temel olarak eril olan ideallerini dengelemek için gerekli olan telafiyi kapsarlar.
Carl Gustav Jungun psikoloji çalışmaları, Hıristiyan çevrelerde de yaygınlaşmakta ve bir sempati kazanmaktadır. Jungun Hıristiyan sembollerine ve ritüellerine ve içsel yaşama duyduğu saygı Batıdaki ruhsal çalışmalara hayatiyet kazandırmaktadır. Fakat Jung aynı zamanda, Hıristiyan geleneğin olgunlaşım amacı olarak bütünlük yerine mükemmelliği vurgulayışı gibi bazı yönlerini eleştirmektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.