Yayılan şiddet görüntüleri şiddeti güçlendiriyor

Yayılan şiddet görüntüleri şiddeti güçlendiriyor
Anneleri öldürülen çocukların yaşadığı travma onarılabilir mi? Toplum, aileler ve eğitim sistemi bunun için uygun verilere sahip mi? Psikiyatrist Burhanettin Kaya bu soruları yanıtlarken şiddet görüntülerinin yaygınlaşmasını da değerlendirdi

Eğer şiddet anını açık ve aleni bir şekilde bütün detayıyla anlatırsanız bu mağdur olanı korumaz. Aksine mağdur olma potansiyeli olanları korkutur ve yılgınlığa düşürür. Mağdur etme potansiyeli olan ve bunu meşru gören erkek zihniyetinde, yapılamaz olanın yapılabilir olduğu algısı pekiştirilebilir.

Türkiye Emine Bulut cinayetinin ardından kadın cinayetlerini "konuştu". Vahşet görüntülerinin elden ele dolaştığı, katilin çokça lanetlenip Emine Bulut'un ve yanıbaşındaki kızının derdine çokça ortak olunduğu birkaç gün içinde cinayetlerin arkası da kesilmedi. Hatice İkinci'nin hazırladığı haber röportajda kadın cinayetlerinin başka bir boyutu konuşuluyor: Anneleri öldürülen çocuklar. Üç bölümde yayımladığımız röportajın son bölümünde Psikiyatrist Burhanettin Kaya'nın "olayın sonrasına" ilişkin sorulara verdiği yanıtlar yer alıyor.

Doç. Dr. Burhanettin Kaya:

Çocuklardaki bu travma onarılabilir mi?

Tabii ki. Hem koruyucu ruh sağlığı çalışmaları hem de travmanın yaşanmasından itibaren uygun rehabilitasyon ve destekleyici yaklaşımlarla onarılabilir bu travmalar. Hatta semptom hastalık ortaya çıktıktan sonra bile uygun psikiyatrik müdahaleler ile onarılabilir. Yani, bireyin kendisini hayatın merkezinden çıkarma girişimi engellenebilir, önlenebilir. Daha sağlıklı, ruhsal-toplumsal gelişim aşamasına girmesi yeniden olanaklı kılınabilir.

Bu çocuklar diğer çocuklarla nasıl bir ilişki geliştiriyorlar?

Böyle bir bilgiye sahip olan diğer akranları-arkadaşları tutumları ile örneğin, onu damgalanmaya iten sonuçlara neden olabiliyorlar. Çocuklar henüz duygusal gelişimlerini tamamlamadıklarından ve empati becerileri oluşmadığından, neden sonuç bağlantısı kuramazlar. Bu nedenle ötekileştirmeye ve damgalamaya yatkın tutumları olabilir. Böyle bir durumda mağdurun suçlandığı, damgalandığı, ötekileştirildiği, reddedildiği bir ortam oluşturabilirler. Yani travmanın izini taşıyan çocuğun akranları ile kendi yaşına uygun ilişki kurması zorlaşabilir. Böyle bir çocuğun, izole edilmeden ama aynı zamanda da koruyucu ruh sağlığı desteği ile birlikte yaşamını normal olarak sürdürdüğü rutini, tekrar hızla sağlanmalıdır.

Ailelerde, okullarda ya da mahallelerde bu çocuklara karşı özel bir hassasiyet gözetiliyor mudur sizce?

Okullarda bir rehberlik sistemi var. Genellikle psikolojik danışmanlık ve rehberlik mezunu olan, rehber öğretmen özelliği taşıyan insanlar yapıyorlar bu görevi. Özel ve kamu okullarında, merkez ya da taşrada olmasına göre bu değişebiliyor ama en azından görünürde de olsa böyle bir sistemimiz var. Bu sistemin sağlıklı işlediğini ve öğretmenlerin çocukların ruhsal tepkileri konusunda az buçuk bir bilgiye, deneyime sahip olduklarını düşünürsek, öğretmenin izlenimiyle bir sorun olduğu anlaşılabilir ve rehber öğretmen buna müdahale edebilir. Ancak, fiili olarak bu sistemin çok etkili işlev gördüğünü söyleyemeyiz.

Mahalle ortamında ise, mahallenin kendi içindeki dayanışma yapısı bazen olumlu etki gösterse de damgalayıcı olarak bir işlev görme riski de yaratıyor. Mahallelerde bu tür olaylarda şiddetin diğer unsurlarına daha çok odaklanılıp, çocuğun göz ardı edildiğini düşünebiliriz. Bir olay olduğunda çocuklar dikkat alanında çok olmuyorlar. Nasıl bir ruhsal tepki verdikleri ve ne hissettiklerine pek dikkat edilmiyor. Daha çok bu olayın dışında tutulan, itilen ve bir şeyler bitene kadar uzakta kalmaları istenen bir durumda oluyorlar.


5-041.gif


“BU TÜR PAYLAŞIMLAR MAĞDURU KORUMAZ, AKSİNE MAĞDUR EDENİ GÜÇLENDİRİR”

Emine Bulut cinayetine dair görüntülere gelmek istiyorum. Bu tür görüntülerin bu kadar çok izlenmesi, bu meselede duyarlılığı artırmak adına olumlu bir rol oynuyor mu? Ya da sakıncalar taşıyorsa, bunlar nelerdir?

Bütün çabamıza rağmen medyada bu şiddeti meşru gösteren bir dil kullanılmasını önleyemiyoruz maalesef. Medya bunu anlamadığından mı yapıyor? Tabii ki değil, onlar da çok iyi biliyorlar ne yaptıklarını. Sol muhalefetin gazete ve dergilerinde, demokrat bazı yayınlarda –ki kimi zaman onlar da yapıyorlar- genellikle dikkat ediliyor ama ana akım medyaya baktığımızda, yaygın olarak şiddeti örtük bir şekilde meşru kılan bir dil kullanıldığını görüyoruz. Bütün bunlar şiddetin artışını hızlandıran faktörlerdir.

Evet, sosyal medyada Emine Bulut’un öldürülme anı açıklıkla sunuldu ve çokça paylaşıldı. Bunu çocuklar da izledi ve travmatize oldular. Bu görüntüleri paylaşmanın mağduru koruyucu bir yönü olduğu düşünülüyor. Oysa şu vardır; eğer şiddet anını açık ve aleni bir şekilde bütün detayıyla anlatırsanız bu mağdur olanı korumaz. Aksine mağdur olma potansiyeli olanları korkutur ve yılgınlığa düşürür. Mağdur etme potansiyeli olan ve bunu meşru gören erkek zihniyetinde, yapılamaz olanın yapılabilir olduğu algısı pekiştirilebilir. Hatta bu şiddeti daha uçta üretebilme gücü kazandırır ona. Bu yüzden, bu tür paylaşımları yapmamız mağduru korumaz, aksine mağdur edeni güçlendirir. Aslında bu pornografik bir şiddet sunumudur ve çok dikkat etmemiz gerekir.

“KUTSANAN AİLEDE ŞİDDET YENİDEN ÜRETİLMEYE DEVAM EDER”

Bütün bunlardan “kutsal aile” kavramı adına bir sonuç çıkarabilir miyiz? Hukukumuzun çocukları “kutsal ailenin malı” olarak görmesi konusunda neler söylersiniz?

Kadına yönelik şiddet daha çok aile içinde, güvendiklerinden, eş ve partnerlerden, akrabalardan geliyor. Ailenin kendisi üretiyor bu şiddeti. Aile, erkeğin sahipliğinde, onun arzularına, hazlarına hizmet edilen, onun kurduğu dünyaya uymak zorunda kalınan bir kölelik düzeni demek değil. Erkek ideolojinin arzuladığı, yönettiği ve kendi isteklerine göre yön verebildiği bir kadındır. “Kutsal aile” kavramı da bu temellerden yola çıkılan bir kurgudur. Aslında aile dediğimiz şey özgür, yetkin, kadın ve erkek bireylerin belli ilkeler ve değerler adında bir araya gelişi ve dayanıştığı kurmalar olmalıdır.

Bu anlamda aile kutsanacak, nihai olacak, bu iki bireyin yetkinliği ve özgürlüğünü aşacak bir kavram değildir. Çiftler, ortak değerler üretir, bu ortak değerler etrafında bir araya gelir ve farklılıkları tolere ederler. Dayanışmacı aile kavramı budur aslında. Böyle bir aileyi korumak dayanışma kavramını geliştirmekle mümkündür. Ancak bireyleri aşan, onlardan daha değerli, muhafazakâr bir ideoloji ile birleştirilmiş soyut bir aile kavramı hâkim kılınmak isteniyor. Kadın da çocuk da kutsal ailenin malıdır bu kurguda. Kutsal ailede, çocuk da kadın da hayatını erkeğin ihtiyaçlarına ve bakış açısına göre biçimlendirmek zorundadır. Bu şekilde kutsanan ailelerde şiddet yeniden ve yeniden üretilmeye devam eder.

Kaynak

Bu haber toplam 3219 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.