Türkiye İleri Yaşlılık Araştırma Merkezi
Doç. Dr. İSMAİL TUFAN / Radikal İKİ
Türkiye İleri Yaşlılık Araştırma Merkezi’nin (TİYAM) tarihçesiyle, geçmişin bilançosunu ortaya koymak için ilgilenmiyoruz. Daha ziyade, geçmişin incelenmesinden edineceğimiz bilgileri sıçrama platformu olarak kullanıp, TİYAM’ı daha ileri konuma getirmek isteğiyle tarihimizi anımsamak istiyoruz.
Tarih, ilk etapta uzun bir geçmişi anımsatır. TİYAM ise 16 Mart 2009’da Nazilli’de kuruldu. Dolayısıyla hangi tarihçesi var ki, anlatılmak isteniyor diye soranlara da hak vermek gerekir. Eğer kuruluş tarihini çıkış noktası alırsak, gerçekten bir tarihten söz edilemez. Daha ziyade tarihini yapacağı girişimlerle kazanması gerekir. Ama kurulmasına kadar olan döneme bakıldığında TİYAM’ın bir tarihçesi olduğu görülecektir. İsmi bile böyle geriye doğru bir bakışın faydalı olabileceğine işaret ediyor. “İleri yaşlılık” kavramının bilim, politika ve toplumda konuşulmadığı bir dönemden başlayarak 16 Mart’a nasıl gelindi diye sormak, genç toplumda bu kavramı öne çıkarmasının sebeplerini kavramak gerekir.
TİYAM, bir rüyanın tarihidir. Rüyamızın kahramanı yaşlı insandır. Onun yaşamı, kaygıları, umutları ve daha pek çok şey bu rüyanın konularıdır. Bütün rüyalar gibi TİYAM-rüyası da gerçeklerden ve hayallerden yapılmış insani bir tasarımdır. Gerçek yönü, ileri yaşlı insanların varlığı, hayali yönü ise onların algılatılabileceği düşüncesine inanmış olmamızdır. Fakat bu inanç, TİYAM’ın bir sivil toplum kuruluşu olarak ortaya çıkmasında başrolü oynadı.
Hitabet sanatının üstatlarından Cicero der ki: “Tarih, zamanın akışına şahitlik eder. Gerçeği aydınlatır, anıları canlandırır, günlük yaşama rehberlik eder...” Biz de geriye doğru bakınca TİYAM’ın tesadüfi bir rüya olmadığını görüyoruz. Bir daha yaşanması mümkün olmayan bir zaman nehrinin içinde canlanan bu rüyayı size de anlatmak istiyoruz.
Geçmişteki fikirler TİYAM’ın kaynağıdır. Alçakgönüllü, gençliğin toyluğu ve idealistliği ile başlıyor TİYAM’ın tarihi. 16 Mart 2009’da onun tarihini yazmaya başladığımız günden geriye doğru bakınca geçmişte kalan en çarpıcı hatıranın bu olduğunu görüyoruz. ‘Gençlik’, ileri yaşlılığı düşünüyor, ona kafa yoruyor! Türkiye’de bu bir ilktir. Ve her ilk gibi bir çığrın açılışıdır.
Berlin’den
TİYAM’ın tarihçesini anımsamaya çalışırken, aklımıza Bernhard von Chartes’in söyledikleri geliyor: “Bizler, devlerin sırtındaki cüceleriz. Atalarımızdan daha ilerileri görebiliyoruz ve bu açıdan bilgilerimiz onlarınkinden daha fazla, fakat onların bilgeliklerinin toplamı bize rehberlik etmeseydi, bizler birer hiç olurduk” diyor. Ne ilginçtir ki bu sözler bizi 18 yıl öncesine, loş bir mutfaktaki çaydanlığın içinde kaynayan suyun sesine götürüyor. Sanki kuyuya düşmüş bir çocuk gibi zıp zıp zıplayan su misali, beynimizdeki düşüncelerin kafatasımızın sınırlarını aştığı bir gecede, başlıyor TİYAM’ın tarihi. 3 bin kilometre ötedeki Berlin’de, o mutfakta filizlenen düşünceler, bugün TİYAM olarak meyve verdi. Ama bize yol gösteren bilge atalarımız olmasaydı, TİYAM diye bir şey bugün olamazdı. Günümüzün bilgi kaynakları özel bilgilere dönüşmüş, her konu bir uzmanı gerekli kılar hale geldi. Kim bilir, belki TİYAM’ın tarihini de yazmak üzere bir gün bir tarihçi boş sayfaya ilk mürekkep lekesini dokunduracaktır. Ama şunu bilmek için tarihçi olmak gerekmez: Tarih gerçeği anlatmalıdır. TİYAM’ın gerçeği şudur: Kuruluşuna giden yolda atılan her adımı, itinalı bir defterdar gibi dakikası dakikasına not almadık. Bu yüzden beynimizin gri hücrelerini zorlamak, özgürlüğüne kavuşmak için çırpınan anılarımıza kapıları açmak gereğini duyuyoruz. İnsanın yaptığı her girişim ilk önce kendi egosundan fışkıran bir isteğe dayanmıyor mu? Newton, mekanik yasalarını keşfederken, kendi egosunu mu tatmin etmişti, yoksa insanlığı düşünerek, ona bu yasaları armağan etmeyi mi? Einstein, İsviçre’deki patent dairesinin küçük tozlu bir odasında ünlü teorisine kafa yorarken, başkaları rahat uyusun diye mi, yoksa kendisi için mi yapmıştı bunu? Her insan, davranışlarını kendinden yola çıkarak yapar. TİYAM’ın da ardında büyük bir olasılıkla yaşlanmayla ilişkili kişisel görüşlerimiz yatıyor.
Bu, TİYAM açısından da çok önemli. Çünkü yolun başında şu soru var: Niçin Türk yaşlısı Amerikalı, Alman, İngiliz, Japon yaşlısı gibi, birçok yönden olumlu bir görünüm sunmuyor? Bu soru bizi şu soruya cevap aramaya sevk etti: İleri yaşlara kadar erişme olanağına sahip insanların yaşlanma süreçlerindeki hangi sebepler, onları ileri yaşlılıkta büyük sorunlarla karşı karşıya bırakıyor ve bu süreçlere nasıl müdahale edilmelidir ki, Türkiye’deki ileri yaşlılık hem birey hem de toplum açısından faydalı bir yaşam dönemi olabilsin? Belirttiğiniz gibi bu soruya 18 yıldır kendi olanaklarımız ölçüsünde bilimsel cevaplar vermeye çalışıyoruz. Öyle görünüyor ki verdiğimiz cevaplar bazı çevrelerde ilgi görüyor, onlarda da yaşlanma süreçlerine müdahale edebilme arzusunu kamçılıyor.
Eğer tarihe bakarak geleceği öngörmek mümkün olsaydı, hayatımız çok yönden kolaylaşırdı. Fakat tarih bize bu imkanı vermiyor. Buna rağmen orada edindiğimiz deneyimler, geleceği daha iyi şekilde planlamaya yarıyor. Türkiye’deki ileri yaşlıların, yani yaşı 80, 90 veya daha ileri yaştaki insanların durumuyla ilgili ortaya koyduğumuz bilgilere, Kaymakam Caner Yıldız ve Nazilli Kaymakamlığı ilgiyle yaklaştı. İlçenin sınırları içindeki ileri yaşlıları da gözönüne alarak, Türkiye’de ileri yaşlılığı araştıracak bir kuruluşun ülkeye ve topluma faydalı olacağı düşüncesine inandı, böylece daha fazla nelerin yapılabileceği sorusuna birlikte cevap arama süreci başladı.
Günümüz toplumlarının gelişmesi açısından önemli olan bu iki farklı bakış açısında algılanan ileri yaşlılık olgusu, ülkemizde de TİYAM’ın hayata geçirilmesini gerekli kıldı. Tüm bu gelişim sürecinde, TİYAM’ın Nazilli’den Türkiye’ye verdiği önemli mesajlar hemen algılanmaya başlandı. Bölge, uzun yaşamak ama asla yaşlanmak istemeyenler açısından önemli bir cazibe merkezi olma yolunda.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.