RECEP İVEDİK DEPRESYONDA
UĞUR VARDAN / Radikal Gazetesi
Malum, bu çağın sorunu kalabalıklar içinde yalnızlık... ‘Recep İvedik’ ise, sinema perdesinde geride bıraktığı iki film itibarıyla gişe rekorlarına imza atmış bir kahraman. Seyircinin onu bu kadar sevip bağrına basmasına yorum getirilmek istendiğinde, “Ne de olsa biraz da kendilerini buluyorlar” demek, sanırım sosyolojik açıdan bilimsel bir saçmalık olmamalı. Peki bu, kalabalıkların kahramanının, kalabalıklarla sorunu olabilir mi? Kâğıt üzerinde zor görünüyor ama ‘Recep İvedik 3’e bakarsanız, böyle bir sorun da olabiliyor ve yaşanabiliyormuş.
‘Issız Adam’dan etkileniyor
Serinin ikinci adımında öyküdeki yan karakterlerden özellikle babaanne ön plana çıkıyordu. Üçüncü adımda ise ölen babaannenin ardından kendince yas tutan ve içine kapanan bir Recep’le karşılaşıyoruz. En büyük sosyal faaliyeti neredeyse mahalledeki kadınların ‘Altın günü’ olan İvedik kardeşimiz, içine kapandıkça kapanıyor, depresyonu arttıkça artıyor. İçine cin girdiği söylenince hocanın, meseleye ‘bilimsel’ yaklaşanların tavsiyesiyle de psikiyatristin yolunu tutuyor. Ama nafile, kimse yarasına merhem olmuyor. Evden çıkmadan televizyon karşısında (ki o da bozuluyor) ya da kapı önündeki ‘korsan VCD’ciden aldığı ‘Issız Adam’la vakit geçiren Recep’in imdadına, Zeynep yetişiyor. İvedik’in köyden arkadaşının kızı olan Zeynep, sosyoloji-psikoloji öğrencisidir ve kaldığı yurttan çıkarılınca soluğu Recep’in yanında almıştır. Bizimkisi bu genç kız sayesinde önce üniversite ortamına dahil oluyor, sonra çeşitli mecralarda (karate, yemek kursu, tiyatro seyretme vs) tekrar sosyalleşme çabasına soyunuyor.
Devamlılık arz etmeyen seri
Eskiden devam filmleri tadında bırakılırdı. Ama artık, önce televizyon ekranında gösterilip sonra da DVD’ye düşen ve ‘Sezon 1, tamamı’, ‘Sezon 2, tamamı’ türünden ibarelerle vitrinlerdeki yerine alan diziler gibi, kimi filmler de gişe başarılarıyla birlikte her sezon karşımıza çıkıyor. Serinin ikinci filmine ait eleştiride de belirtmiştim, Togan Gökbakar’ın yönettiği ama daha çok Şahan Gökbakar’ın ‘eline bakan’, ‘Recep İvedik’ serisinin üçüncü adımı, bugünden itibaren seyirci önünde. Doğrusu seri olmasına rağmen konu bazında devamlılık arz etmeyen, sadece ana karakterin temel özellikleriyle yoluna devam eden ‘Recep İvedik’in, hatırlanacağı gibi ilk aşamasında kahramanın çocukluk aşkı Sibel’le bir tatil köyünde tekrar karşılaşması ve eski günlerin peşinden koşması anlatılıyordu. İkinci filmde Recep, babaannesinin isteğiyle toplumla daha yakın ilişkiler içine girmeye çalışıyor ve iş hayatında, kendine bir rota çizmeye çabalıyordu. Üçüncü filmde ise ana tema depresyon ve bu depresyondan kurtulma yolları üzerinde biçimleniyor.
Sıralama; bir, üç, iki
Bu tür ‘seriyal’lerde elbette hem sinemesever gönlümüz, hem de eleştirmen yanımız hep bir sıralama yapmakla meşguldur. Naçizane görüşümce her şeye rağmen ilk film, hâlâ bir numadaki yerini koruyor. İkincisi, belli bölümleri itibarıyla çekicilikler barındırıyordu (özellikle giriş sekansı) ama üçleme arasında en kötü yerin sahibi. Üçüncü film ise belki ilk film kadar komik değil lakin, özellikle sinemasal açıdan eli yüzü düzgün bir yapım olmuş. Ayrıca bu kez Recep İvedik tiplemesine hem psikolojik bir derinlik kazandırma çabasına girişilmiş, hem de sinematog-rafik açıdan daha özenli bir çalışmaya imza atılmış. Evet, yine tamamıyla akıp giden ve bölümler itibarıyla birbirini tamamlayan bir film yok karşımızda, yine kimi arka arkaya gelen sahnelerde mantık aramak nafile ama yine de genel toplamda daha bütünlüklü bir yapı ve daha az skeç mantığı hâkim.
Recep İvedik’in, özellikle orta sınıf değerlerine saldıran ama bunu bir alt sınıf bilinci içinde ya da entelektüel bir bakış açısıyla yapmayan özelliklerinin, bu kez törpülenmesi ve kendi çapında bir ‘anarşist’ olan kahramanımızın, ‘depresyondan çıkmak adına’ bir anlamda ‘içselleşmesi’ de, bir başka altı çizilmesi gereken yan olmuş. Bu ‘içselleşme’de, bu boyun eğip bir anlamda uysallaşma ve uzlaşmada, ‘aracı kurum’ görevini ise Zeynep görüyor. Evine gelen bu kızcağız Recep’e, “Bundan böyle benim söylediklerimin dışına çıkmayacaksın” diyerek, tiplemeyi bir anlamda ‘sistemin içine’ dahil ediyor. Gerçi geçmişteki iki filmde olduğu gibi, ‘dışarıdaki akrabalardan’, mesela ‘Jackass’ın tarzını hatırlatan ‘iğrençlik’ dolu sahneler ya da Mr. Beanvari absürdlüklerden ‘Recep İvedik 3’te de var ama bu kez öyküdeki süreleri ve etkileri azalmış gibi görünüyor. Ayrıca, kendince delikanlılığın ama ondan öte magandalığın kitabını yeniden yazan Recep İvedik, bu kez özellikle saçlarını boyatarak, bir yandan kendisine özgü sert yapısını kırıyor, bir yandan da içindeki hayvanı evcilleştiriyor.
Bir de eylemlere katılsaydı...
Filmin kimi detaylarına göz atıldığında ise Nuri Bilge ve ‘Maymun 3’, ‘Issız Adam’, Fatih Terim (özellikle de ‘Look at the tabela’ esprisi), Behlül (sempatik keçinin ismi) göndermeleri dikkat çekici. Üniversite anfisindeki “...Ben exchange student olarak gelmişem Kırgızistan’dan, hemişe bu topraklara varmışam” repliği, kütüphanedeki sekans, karate kursu ortamı ve blok flüt eğitimi, paintball savaşı, tiyatroda ‘rol çalma’ vs. filmin akılda kalıcı yanları.
Bu arada hazır Recep İvedik üniversiteden içeri adım atmışken öğrenci eylemlerine katılıp bir pankartın ucundan tutsaydı, polisle şöyle bir kaçıp kovalamaca oynayıp bir-iki cop darbesi yeseydi, ‘Başörtü yasağına hayır’ diye bağırsaydı ya da üniversitelerdeki faşist saldırıları protesto etseydi, fena mı olurdu? Tamam, Şahan kardeşimiz belki kendi üniversite serüveninde böylesi meseleleri dert etmemiş ya da uzak kalmış olabilir ama yine de öyküde bu türden ‘hoşluklar’ yapma fırsatı varmış ve kaçmış gibime geldi.
Şahan, tek başına bir takım
Performanslara göz atarsak, Şahan Gökbakar yine tek başına oyunu kuruyor, açıyor, kendi ortasına kendi ayak koyuyor ve golünü atıyor. Yani bir kez daha tek başına bir takım. Evinde kalan Zeynep’i canlandıran Zeynep Çamcı da, sadece Recep İvedik’e değil, herkese huzur veren, herkesin elektriğini alacak bir karakter sunuyor ve inandırıcı olmayı başarıyor.
Sonuç? ‘Recep İvedik 3’ serinin belki en iyisi değil ama en olgun çalışması. İkinci filmden sonra, ‘Bu Recep’e daha da gelmem’ diye yazmıştım, ‘Depresyondaki Recep’e ise gelirim, gelinmesini de tavsiye ederim. Kahramanın üçüncü serüveninin gişedeki yansıması ne olacak, elbette merak konusu... Geçmişteki deneyler, serilerin en iyilerinin her daim en zayıf iş yapanı olduğunu gösteriyor. Bu tabii ki yapımcıların ve dahi ‘ikinci sayfa’cıların derdi. Ama gişe rakamları, ‘Kaba anarşizmini’ kaybederken ehlileşen, sinemasal anlamda da derinleşen ‘Recep’i, seyircisinin bağrına basıp basmayacağını gösterecek, bu da gelecekte ‘Recep İvedik 3’ün yerini tartarken, göz önünde bulundurulması gereken en önemli unsurlardan biri olacak, der, ‘keçi-köpek birlikteliği’yle doğan yeni aşkında Recep’e başarılar dilerim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.