PSİKOLOJİ VE AHLAK

PSİKOLOJİ VE AHLAK
Bu Çalışma Marmara Üniversitesi Din Psikolojisi Bilim Dalından AİŞE ÇİFÇİ'nin "Ahlak felsefesi ve psikoloji- ahlak felsefesi ve din psikolojisi ilişkisi" Başlıklı çalışmasından alıntıdır.

Ahlak insanın eşyayla olan münasebetlerinde, diğer insanlarla olan münasebetlerinde, genel düşünüş ve duruşunda toplumca benimsenmiş ve kabul edilmiş olan bir tavır takınmasıdır. Ya da bir insan topluluğunun belli bir tarihsel dönem boyunca, belli türden inanç, emir, yasak, norm ve değerlere göre düzenlenmiş ve söz konusu düzenlemeye bağlı olarak töreleşmiş, gelenekleşmiş yaşama biçimi[1] olarak tanımlanmaktadır.

       Ahlak felsefesi iyi nedir, kötü nedir, iyilik ve kötülük nelerdir, bunların kaynağı nedir gibi temel problemlerle uğraşır. Ahlak felsefesinin bahsettiği bu iyilik kötülük olgusu insan dışındaki diğer varlıklar için söz konusu olabilir mi? Örneğin yılanların fareleri yemesini bir kötülük olarak adlandırıp, yılanlar kötüdür diyebilir miyiz? Doğadaki genel düzene ve uyuma baktığımızda elbetteki bitki ve hayvanları bir takım zararları var ya da birbirlerini yiyorlar diye kötü olarak nitelendiremeyiz. İyi kötü gibi bir nitelendirme yapmamız için söz konusu varlığın akla sahip olması gerekmektedir.  İnsan diğer varlıklardan farklı olarak akla sahip olan bir varlıktır. Bunun yanında insan, aklıyla kalbi arasında bağlantı kurabilen, dolayısıyla belirli bir duygusal yaşama sahip olan bir canlıdır. İyi kötü, güzel çirkin gibi değerlendirmelerde bulunabilecek yeterli donanıma sahiptir. Zaten insandaki tüm bu özelliklerin bileşimi onu sorumlu olan bir varlık kılmıştır.

       Diğer canlılara baktığımızda belirli fizyolojik ihtiyaçların karşılanması ve -belki de dini söylemler kullanacak olursak - doğa dengesi için gerekli olan görevlerini yapmanın dışında herhangi bir uğraşları yoktur. Oysa insan her gün farklı şeyler yapmak istemekte, bilinmeyeni çözmeye uğraşmakta ve kendini tekrar etmekten sıkılmaktadır. Yapıp ettiklerinde kendine ve kendi dışındaki varlıklara zarar vermemesi, hatta faydalı sonuçlar çıkarması gerekmektedir. Kısacası insan kendisiyle ve kendi dışında kalan dünyayla bir denge kurmak durumundadır. İşte bu dengeyi kuran ve devam ettiren belirli ahlak ilkelerinin, belirli değerlerin varlığıdır.

     Ahlak felsefesinin iyi nedir, kötü nedir, iyiliğe nasıl ulaşabiliriz, kötülükten nasıl kaçabiliriz,erdem nedir, mutluluk nedir, ahlak nedir gibi sorular üzerinde durması için iyi ve kötü kavramlarının gerçekçi bir şekilde tek geçerli olduğu varlığı yani insanı tanıması gerekmektedir. Çünkü tüm bu kavramlar ancak insan için bir anlama sahiptir. İnsanı ise, geçmişte felsefenin çatısı altında bulunan, bugün ise müstakil bir disiplin olan psikoloji incelemektedir. İnsanı ilgilendiren her şey, ki özellikle davranışlarını yönlendiren ve onlara şekil veren her şey psikolojiyi de yakından ilgilendirmektedir. Ahlak felsefesinin gayesi iyinin ne olduğunu ortaya koymaktır. Herhangi bir iyi tanımını ise, insan doğasını tanımadan yapabilmesi mümkün değildir. Sosyolog insan doğasındaki öncelikler açısından insanın doğasının gereksinimleri açısından şöyle bir benzetme yapmaktadır;aç bir insanın nazarında bir dilim ekmek Allah'tan daha sevimlidir. A. Maslow'un ortaya koyduğu temel ihtiyaçlar hiyerarşisine bakarsak ilk önce fizyolojik ihtiyaçların geldiğini görürüz. Fizyolojik ihtiyaçları giderilmemiş bir insan gayet doğaldır ki eylemlerinin ahlaki olup olmadığını düşünemeyecektir. İşte bu noktada psikolojinin insan doğasını tanımlamasına ihtiyaç vardır. Psikoloji de tıpkı diğer bütün disiplinlerde olduğu gibi insanın mutluluğu için çalışır ve insanın nasıl mutlu olacağını tespit etmeye, nasıl iyi olacağını tespit etmeye ihtiyaç duyar ki iyi ve kötü kavramlarının ne oldukların ise bize ahlak felsefesi vermektedir. Bu aşama, ahlak felsefesi ve psikolojinin birleştikleri ortak alandır, yani her ikisinin  de odak noktasında insanın bulunması durumu ve psikolojinin, ahlak felsefesinin iyi- kötü tanımlamasına ihtiyaç duyması, buna karşılık ahlak felsefesinin de insanı tanımak için psikoloji gibi bir araca muhtaç olması.

        Psikoloji, insan  davranışlarının ilmi diye tarif edilmektedir. Bu insan davranışlarının içine ahlak da girmektedir. Hem de insan davranışlarını şekillendiren, onlara yön veren güçlü bir değerler toplamı halinde girmektedir. İnsan ahlaki davranışı nasıl öğrenmektedir? Bebeklikten ölüme kadar devam eden gelişim süreci içerisinde ahlaki kurallarla nasıl karşılaşır, bunlara karşı tavrı nasıldır, ahlak kurallarını nasıl benimser, içinde bulunduğu gelişim döneminin, yaşın, çevrenin, aldığı eğitimin bu kuralları benimseyip uygulamasında nasıl bir etkisi vardır gibi sorulara psikoloji cevap aramaya çalışmaktadır. Nitekim gelişim dönemleri ve ahlaki gelişim dönemleri arasında paralellik kuran Jean Piaget, L. Kohlberg gibi psikologlar vardır.

    Aristoteles'in bakış açısından olaya bakarsak zaten etik, insan bilimi üstüne kurulur. Psikoloji de insan doğasını araştırmaktadır ki bundan dolayı etik, uygulamalı psikolojidir.[2] Bu anlamda Nietzsche'nin jeneolojik etik teorisine bir örnek olması açısından bakabiliriz. Nietzsche, antropolojik bir yaklaşımla insanları zayıflar ve güçlüler olarak ikiye ayırmış ve zayıfların ahlakının köle ahlakı, güçlülerin ahlakının ise efendi ahlakı olarak nitelendirmiş ve ahlaki değerleri içgüdümüzle, güç istenciyle temellendirmiştir.

Netice itibariyle etik de psikoloji de ana tema olarak insanı esas almış olan disiplinlerdir. Bu nedenle buluştukları birden çok ortak nokta vardır.



[1] CEVİZCİ Ahmet, Etiğe Giriş, Paradigma Yayınları,1.Baskı, 2002 İstanbul,s.3

[2] FROMM Erich, Kendini Savunan İnsan,çev. Nejla Arat,Say Yayınları,İstanbul, 1982,s.36

Bu haber toplam 17039 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.