Osmanlıdan Miras bir zeka oyunu mangala

Osmanlıdan Miras bir zeka oyunu mangala
Osmanlı’nın zeka oyunu mangala popüler oldu. Orta Asya’da çobanlar tarafından geliştirildiği kabul edilen mangala zeka ve stratejiye dayanıyor.

Osmanlı’nın zeka oyunu mangala popüler oldu. Orta Asya’da çobanlar tarafından geliştirildiği kabul edilen mangala zeka ve stratejiye dayanıyor. Oyunu tekrar gündeme taşıyan Serdar Asaf ve Serkan Aziz Ceyhan, mangalanın Osmanlı’da tavla ve satranç kadar yaygın bir oyun olduğunu söylüyor.

Serdar Asaf ve Serkan Aziz Ceyhan kardeşler İstanbul’un tarihini araştırdıkları bir proje için Osmanlı kaynaklarını incelerken birçok minyatürde bir detay dikkatlerini çeker. Kahvehane, ev ve çarşıdaki kalabalığı resmeden minyatürlerde, onca insan arasında iki kişinin, üzerinde çok sayıda çukur olan bir tahtanın önüne karşılıklı oturmuş hali gözlerinden kaçmaz. Birçok minyatürde küçük bir ayrıntı olarak yer alan bu tahtanın başına oturan iki kişinin ne yaptığını merak eden Ceyhan kardeşler araştırmaya başlar. Ardından bu oyunun eski bir zeka oyunu mangala olduğunu öğrenip 1970’lerden sonra unutulan oyuna yeniden hayat verdiler.

ÇOBANLAR BULMUŞTU

Serkan Asaf Ceyhan mangalanın özellikle Osmanlı’nın son dönemlerinde kahvehanelerde tavla ve satranç kadar yaygın bir oyun olduğunu söylüyor. Ceyhan oyunu nasıl farkettikleri şöyle anlatıyor: “İstanbul’un tarihiyle ilgili bir araştırma yaparken mangalayı fark ettik. 1582 Surname-i Hümayun adlı eserde mangala oynadıklarını gördük. 1554 yılında dünyanın ilk kahvesi İstanbul’da açılıyor, o kahvelerde mangala oynandığını öğrendik. Türklere ait bir zeka ve strateji oyunuyla karşı karşıydık. Oyunu 2010 Avrupa Kültür Başkenti için proje olarak sunduk ve kabul edildi ama daha sonra iptal edildi. Biz de ‘O kadar emek verdik, bari bunu şekillendirelim’ dedik. Çünkü mangala 20’nci yüzyılın başında iskambil kağıtlarının gelişiyle unutulmuştu. Günümüzde Anadolu’da 60-70 yaşındaki dedeler dışında kimse bilmiyor.”

Orta Asya’da Türk çobanları tarafından geliştirdiği kabul edilen mangalanın diğer oyunlardan farkı dağdaki çobandan 70 yaşındaki bilgine, saraydaki hanım sultandan altı yaşındaki çocuğa her yaştan ve kültürden insanın oynayabilmesi. Bir başka özelliği ise bu oyunun toprağa karşılıklı altı çukur açıldıktan sonra etraftan toplanacak küçük çakıllarla bile oynanabiliyor olması. Öz Türkçe’de oyunun adı ise dokuz kumalak... Kumalak, keçi ve koyunların tezeklerine deniliyor. Hareket ettirmek anlamına gelen mangalaya Anadolu’da farklı isimler verilmiş; kuyu ve güç oyunu ise en yaygın kullanılanları.

Mangalaya güç oyunu denmesinin sebebi ise zeka ve stratejiye dayalı bir oyun olması. Zaten Türkler oyunda kullanılan her bir taşa asker, çukurlara otağ adını vermiş.

Ceyhan kardeşlerin merakı sonucu tekrardan keşfedilen mangala günümüzde alışveriş merkezleri düzenlenen organizasyonlarda, kafelerde ve okullarda oynanıyor. Orta Asya ülkelerinde mangalanın spor olarak kabul edildiğini ve federasyonlarının olduğunu anlatan Ceyhan “Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’yle irtibata geçtik. Mangalanın ders olarak okutulmasını ve federasyonun kurulmasını istiyoruz. Bize ulaşan kafelere, okullara ve alışveriş merkezlerine gidip oyunu öğretiyoruz” diyor.

50 BİN KİŞİ OYNUYOR

Türkiye genelinde şu an mangalayı oynayan 50 bin kişi olduğunu belirten Ceyhan şöyle devam ediyor “Yakın tarihte Marmara, İstanbul ve Ankara üniversitelerinde öğrenci kulüplerini kuruyoruz. İnsanlara ‘Mangala diye bir oyun var’ dediğimizde olumlu tepkiler veriyorlar. Eski bir Türk oyunu olduğunu duyunca şaşırıyorlar. Bu oyun keyifli vakit geçirmeniz dışında zekanızı geliştirmeye yarıyor.”

Taşları hazineye toplayan kazanıyor

Mangala tahtası karşılıklı altışar çukurdan oluşuyor. Oyuncuların kazandığı taşları koyması için iki tane de yanlara büyük çukur açılıyor. Buraya hazine deniyor. Oyun 48 taşla oynanıyor. Her çukura dört tane taş konuluyor. Taşlar hazineye toplanmaya çalışılıyor. İlk oyuncu istediği çukurdan dört adet taşı alıyor ve birini aldığı çukura bırakarak sağ tarafa doğru (saat yönünün tersine) dağıtmaya başlıyor. Başladığı çukura taş koymak, Türklerin baba ocağını terk etmeme geleneğinden geliyor. Oyuncunun elindeki son taş hazinesine denk gelirse oyuncu bir kez daha oynama hakkını elde ediyor. Oyuncunun elindeki son taş, rakip tarafın herhangi bir çukurundaki taşların sayısını çift yaparsa oyuncu, o çukurdaki tüm taşları alarak kendi hazinesine koyuyor. Çift yapma kuralı ise Türk inanç ve devlet sistemi tarihinde ikili anlayışı sembolize ediyor. Oyunculardan herhangi birinin sırasındaki taşlar bittiğinde oyun sona eriyor. Taş sayısı 25 ve daha fazla olanlar kazanıyor.

FATMA KARAMAN / Star Cumartesi [email protected]

Bu haber toplam 3875 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.