Online İtibarınızın Kaç Yorumluk Canı Var?
ZEYNEP SARPTIR / Radikal Cumartesi Eki
90'lı yılların anonim rahatlığı çok gerilerde kaldı. İnternetin en popüler nimeti sosyal mecralar kendi adabımuaşeret kurallarını belirledi ve oyun başladı: Artık özel yaşamınız, gizliliğiniz, iş hayatınız birbirine düğümlü. Peki siz bunun ne kadar farkındasınız?
Tam 20 dakikadır müşteri hizmetlerinden bir yetkilinin telefonunuza cevap vermesini bekliyorsunuz. Artık dakikalar geçmek bilmiyor. Fonda çalan Mozart zaten baştan beri sinirlerinize dokunuyordu. 1’e, ardından 2’ye, sonrasında 9’a basmanız sizi erişilmez müşteri temsilcisine götüren yol olmayacak belli ki... Soluğu artık Twitter’da mı alırsınız, Facebook’ta mı? Orasını siz biliyorsunuz. Hikâye en basit şekliyle buradan sonra başlıyor.
Birbirini tanımayan fakat aynı sorunlarla karşılaşan insanların duygudaşlığı, gerçek hayatta yaşanan sosyal çekingenlik engelini de kolayca aşıyor. Ve bir kişinin tetiklediği olay, diğer katılımcıların da etkisiyle gelişiyor; müşteri ve firma arasındaki sırları tek tek ortalığa saçan sosyal mecralar, kontrol edilemeyen bir güç kazanıyor.
Şirketlerin kendileri hakkında yapılan tüm bu yorumlar karşısında verdikleri tepki ve oluşturdukları stratejiler ise tamamen online itibarı korumak için. Online itibarı korumanın bir de adı var: Online İtibar Yönetimi. Bir kişi, marka, ürün ya da hizmet hakkındaki olumlu algıyı korumak için gerçekleştirilen, izleme, raporlama ve iletişim çalışmaları bütününü anlatan bir kavram. Firmalar ve kişiler tarafından her zaman için doğru anlaşıldığını söylemek pek mümkün değil. İş olumsuz yorum ve haberlere gelince firmalar tarafından verilen tepkiler, ‘Ali kıran baş kesen’ tarzının emsalsiz örnekleri haline gelebiliyor.
‘Ne gereği var, kapatalım gitsin!’
İş dünyasında yeni trend, internetten gelen her olumsuz yorum ve şikâyet karşısında şirketçe hop oturup hop kalkmak. Sosyal mecra paranoyası tam da burada başlıyor. Çoğu şirketin bu tür durumlarda ilk tepkisi ‘Kapatalım, sildirelim, şikâyet edelim’. Ancak oyun, kalabalığın içinde kendi kurallarını çoktan yazdı bile. Sosyal mecra baskısını üzerinde hisseden sadece bankalar, politikacılar ve teknoloji şirketleri değil. Birçok markanın da bu anlamda başı ağrıyabiliyor.
Geçtiğimiz mart ayında orangutanlar, palmiye ağaçları, Nestle ve Greenpeace’in birlikte rol aldığı bir itibar yönetimi krizi bu durumun örneklerinden biri. Burada, markalar için en korkutucu olabilecek, örgütsel güce sahip ‘viral’ etki göze çarpıyor. Viral, virüs gibi yayılan anlamına geliyor ve özellikle kişiler arasında paylaşılan videolar buna örnek teşkil ediyor.
Kullanıcıların toplu olarak gerçekleştirdiği, internet üzerinden gelecek viral saldırılar çoğu firmanın yumuşak karnı. Greenpeace, YouTube üzerinde palmiye yağı kullanımının orangutanların doğal yaşam alanlarını yok ettiğini anlatan bir video yayımlar ve bir internet sitesinin haberine göre, Nestle videonun kaldırılması için YouTube’a başvuruda bulunur. Haberin yayılmasıyla beraber, tepkiler Nestle’nin Facebook hayran sayfasına taşınır. Yorumların, hayran sayfasından kaldırılacağının Nestle tarafından açıklanması kartopu etkisini hızlandırır. Firmanın ‘Burası benim alanım, kuralları ben koyarım’ tavrı da netleşince, kriz patlak verir.
Tehlike her zaman dışarıdan gelecek diye bir kaide yok. Bunun en taze kanıtı, tüketici destek hizmeti veren VodafoneUK-Twitter hesabı üzerinde meydana geldi. Vodafone çalışanlarından biri tarafından atılan ‘edepsiz’ tweet, VodafoneUK hesabının korsanlar tarafından ele geçirildiği dedikodusunun yayılmasına sebep oldu. Vodafone arayı soğutmadan gerekli açıklamayı olanca şeffaflığıyla dile getirdiğinde olayın iç yüzü ortaya çıktı. Hesap hack’lenmemişti, durum şirketin deyimiyle ‘içseldi’!
Söz konusu tweet, VodafoneUK Twitter hesabını yönetmekle sorumlu kişilerden birinin marifetiydi. VodafoneUK bu yarı talihsiz olaydan takipçi sayısını artırarak ve zarar görmeden çıktı. Fakat hızlı ve açık tepkilerle durumu takipçilerine anlatmak yerine korumacı bir strateji izleseydi büyük ihtimalle bu kadar şanslı olmayabilirdi.
Sosyal mecra, kullanmayı bilmeyenler için her kafadan ayrı bir sesin çıktığı, her köşesinden ayrı bir tehdidin geliyorum demeden ‘Sürpriz!’ diye beliriverdiği bir kakofoni. Kullanmayı bilenlere de yeni iş fırsatları yaratan, farklı insanlarla tanışma olanakları sunan bir sokak partisi...
Facebook ‘gizliliğine’ 100 milyon kurban
İnternet üzerinde 90’lı yılların anonimliğinin getirdiği rahatlık çoktan ortadan kalktı. Sosyal mecralar kendi adabımuaşeret ilkelerini, masa düzenini belirledi ve oyun başladı. Özel hayatınız, gizliliğiniz, iş hayatınız, hepsi birbirine bağlanmış durumda. Peki siz bunun ne kadar farkındasınız?
Tanısanız da tanımasanız da gün içinde yüzlerce kişi fotoğraflarınıza erişebiliyor. Geçmişte nerede çalıştığınızı, hatta öğlen ne yediğinizi öğrenebiliyor. Bunları ya siz kendi elinizle paylaşmayı uygun görüyorsunuz ya da farkında bile olmadan gizlilik ayarlarınızın kurbanı oluyorsunuz.
Sevgilinizle geçirdiğiniz güzel bir gecenin ardından, ona göndermeye çalıştığınız romantik mesajı yanlışlıkla kendi duvarınıza yazabiliyor ya da açıkgöz patronunuzun online radarına, Twitter’da kısaca anlattığınız, yalandan hastalığınız takılabiliyor. Performans ve terfi hayalleri de o an duman olup havaya karışabiliyor.
Son zamanların en popüler konularından biri de Facebook ve gizlilik ayarları. Tüm özel hayatımızı sınırsızca paylaştığımız sosyal ağ devi, karmaşık gizlilik ayarları nedeniyle uzun zamandır eleştiriliyordu. Bu yaz başında dört üniversite öğrencisi bu duruma dur demeye karar vermiş ve gerekli finansal desteği toplar toplamaz, açık kod kaynaklı Diaspora isimli sosyal paylaşım sitesini yaz tatili projeleri olarak dünyaya duyurmuştu. Diaspora, ‘İnsanlara neyi paylaşıp neyi paylaşmadıklarını denetleme imkânı sunacağız’ sloganı ile 15 Eylül’de açılacak.
Facebook’un ‘karıştığı’ son gizlilik skandalının 100 milyon kurbanı var. Gizlilik ayarlarını değiştirme zahmetine katlanmayan Facebook kullanıcılarının isimleri ve bu kullanıcı hesaplarına ait bağlantılar, konuya dikkat çekmek isteyen bir güvenlik uzmanı tarafından toplanarak, ünlü Torrent sitesi The Pirate Bay üzerinden paylaşıma açıldı. Tüm bu kişisel bilgiler 1000’e yakın kişi tarafından indirildi. Üstelik yapılan bu işlemin hiçbir yasal yaptırımı bulunmuyor. Çünkü gizlilik ayarlarınız zaten herkesin sizin bilgilerinize ulaşmasına izin verecek şekilde ayarlanmış durumda. Buna tatil fotoğraflarınız, arkadaşlarınız ve Facebook üzerinde gerçekleştirdiğiniz tüm paylaşımlarınız da dahil.
Amerika’daki boşanma avukatlarının kanıtlar için ilk başvuru adresi de hepimize tanıdık gelecek: Facebook. Boşanma sürecindeyseniz kimlerle arkadaşlık ettiğinize dikkat etmeniz gerekiyor. Eski eşinizin arkadaşlıktan ilk önce çıkarmanız gereken kişi olduğunu belki de söylemeye bile gerek yok. Bir düşünün, velayet davasının ortasındasınız ve karşı taraf alkol sorununuz olduğu iddiasını ortaya sürüyor. Siz de ısrarla alkol probleminizi geçmişte bıraktığınızı söylüyorsunuz. Peki ya Facebook albümünüzde bulunan, üç gün öncesine ait parti fotoğrafları?..
İlk koruma Almanya’dan…
Sadece Facebook değil, Linkedin, Xing ve Twitter, hakkınızda pek çok bilginin toplanabileceği kanallar. İşverenler artık adınızı sadece Google’da aratmakla kalmıyor. Tüm sosyal ağ hesaplarınız da büyüteç
altında. İşten bir-iki günlük izin almak için uydurduğunuz hikâyeler dikkatli olmazsanız işinizi kaybetmenize neden olabilir. Ailevi bir hastalık nedeniyle gelemeyeceğinizi bildirdiğiniz işiniz, Facebook’a yüklediğiniz havuz başı fotoğraflarının ardından, siz farkına varmadan ‘eski işiniz’ konumuna gelebilir.
Facebook’ta patronunuzla arkadaş olduğunuzu bir anlığına unutup hafif seyrelmeye başlayan saçları hakkında bir yorum yazdınız. İletinizin, patronunuzun ya da müdürünüzün haber akışının ortasında bitmesi an meselesi.
Parası az, çalışma saatleri uzun işinizden çok sıkıldınız. Peki, bunları paylaşırken patronunuzun sizi takip etme olasılığını hiç aklınızdan geçirdiniz mi? Patronun odasına çağırıldığınızda birden aklınıza gelmesin de...
Çalışanların, özel hayatını işverenlere karşı korumak adına ilk adım Almanya’dan geldi. Yeni çıkan yasayla işverenler artık çalışanlarını, profesyonel sosyal ağlar dışında kullandıkları diğer sosyal servislerde yer alan bilgilere dayanarak işten çıkaramayacak. Ayrıca politik görüşlerini belirtmekte ve ‘uygunsuz’ fotoğraflarını istedikleri gibi paylaşma konusunda artık özgürler.
Önümüz bayram, tatil planları nicedir hazır bekliyor. Geriye, yola çıkmadan önce, tatilinizi eşe dosta şöyle bir duyurup nispet yapmak kaldı. Mesleğine biraz teknoloji katmak isteyen hırsızlar için bu bayram dönemi çok kârlı olabilir. Durum mesajınızla, attığınız neşeli tatil tweet’leriyle cümle âlemi kıskançlıktan çatlattınız. Peki gizlilik ayarlarınız ne durumda? Paylaşımlarınızın kimler tarafından görülüp görülemeyeceği konusunda bir fikriniz var mı? Hayır mı? Eh, her mesleğin strateji ve sabır gerektiğini düşünen teknolojik hırsızımız sizin sıkı bir takipçinizse yaşadı demektir.
Oyunu kuralına göre oynadığınızda, sosyal mecralar size yeni insanlarla tanışma, hayalinizdeki işi bulma, markanızı geliştirme, müşterileriniz ve tüketicilerle ilişki kurma ve hakkınızdaki olumlu algıyı devam ettirme gibi birçok imkânı birlikte sunacaktır. Tabii kişisel hesaplarınız için gizliliğinize, markanız için ise tüketicilerin kurallarına göre açık oynamaya dikkat ettiğiniz sürece...
En işe yarayan işten kovulma tweet’leri
Twitter’ın size sunduğu hizmetlerden bir diğeri sizi işinizden etmek olabilir, aman dikkat! İşte en riskli 140 karakter…
* Cuma günü hastayım diye işe gitmedim. Şimdiyse gerçekten hastayım.
* Patron tatilde, işyeri için aylaklık vakti!
* İşte ot içmek gibisi yok.
* Dünyanın en salak patronuna sahibim!
* Bunu söyleyeceğimi hiç düşünmezdim ama patronum ırkçı bir pislik!
* İşte son bir saatim. Gerçekten çok sıkıcı bir işim var...
* Karanlık tarafta bir gün daha, işimden nefret ediyorum.
* Birlikte çalıştığınız insanlarla seks yaptığınızı düşünmek, garip bir gün geçirmenizi sağlıyor
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.