Neden Yenilik Ararız?
Freud’un bilinçdışı kavramı ya da gelişen nörobilim sayesinde ortaya çıkan yeni bilgiler ışığında artık herkes kabul ediyor ki insan beyninin bir parçası otomatik şekilde çalışıyor. Yani karar alma mekanizmalarımızın bazılarında bilinçli yanımızın kontrolü devre dışı kalıyor.
Anne karnından itibaren çeşitli uyaranlara maruz kalan beyin, bütün bu uyaranların tamamını işlemden geçirmesi mümkün değildir. Bu uyaranların bir kısmını bilinçli dikkatimizi vererek işliyor, diğerlerini işlemden geçirmeden bilinçdışına itiyoruz.
Alışkanlıklar nasıl oluşuyor?
Bireyler alışkanlıklara her zaman ihtiyaç duyarlar. İnsanlar yeni bir kişi ya da durumla karşılaştıklarında dikkatlerini yeni olana verirler. İlk önce onun güvenli olup olmadığına ya da tehdit unsuru barındırdığına bakarlar. Beyinin güvenli algıladığını alışkanlık haline getirmesi bu nedenledir. Alışkanlıklar kişiyi güvende tutarlar.
Ancak alışkanlıkların bir özelliği de bir süre sonra kişide daha önce dikkat kesildiği durumlara kör ve sağır kalmasına neden olmasıdır. Yeni olduğunda heyecan veren her şey alışkanlığa döndüğünde cazibesini de yitirir.
Neden yenilik ararız?
Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde en temel ihtiyacımız fizyolojik olanlardır. Yani doğuştan yiyecek, içecek arayışı ihtiyacındayız. Beyindeki dopamin düzeyi ödül alındığında yükselir. Aynı bağımlılıklarda olduğu gibi ilave doz almaya sürükleyen nörotransmitter dopamindir. Yeni olanla karşılaşıldığında da benzer süreç işler, heyecan duyar ve daha fazla dopamin için ödül arayışına gireriz. Tıpkı yiyecek içecek arayarak keşfetme arzusu gibi yenilik arzusu da keşfetmeyi pekiştirir.
Uzun süren ve alışkanlık haline gelen çevre, durum, ilişkiler artık tehdit unsuru olmaktan çıktığı için hatta ödülle de özdeşleştiremediğimiz için cazibesini yitirmeye başlar.
Nörobilimci Pankseep MERAK/ARAMA sisteminden bahseder. Bu sistem bizi kaynak bulmaya, yenilik aramaya yani dünya ile bağlantılı kalmaya iter. Bu sayede hayatımızda olup bitenin dışına çıkma isteği yeni çevre, yeni durum ya da yeni ilişkiler arayışına gireriz. Bu sistemle özdeşleşen hisler heves, beklenti ve umuttur.
MERAK/ARAMA sistemi ile hareket etmek isteyen bir yanımız, bilişsel süreçlerimizin işlevsel olduğu diğer yanımız ile sorgulamaya da başlar. Bu olması gereken bir durumdur. Bilişsel süreçler devrede değilse sadece tepki veren varlıklar oluruz. Oysaki insanın tercihte bulunma yetisi vardır. İyiki de var. Çünkü o zaman kayıp, kazanç, eski anılar, bugüne ve geleceğe dair değerleri de kapsayan zihni devreye sokarak karar veririz ki bu en sağlıklı yöntem olur. Çünkü sistemin bize anlattığı, yeniye duyduğumuz merak, bir süre sonra alışkanlığa dönüşeceği ve bizim yine yenilik arayışında olacağımızdır. Belki bu yeni bir şey yapma arayışından sıkıcı alışkanlıklarımızı sorgulayarak kurtulabiliriz. Ne dersiniz?
Dilek Söylemez
Kaynak:Milliyet
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.