Kerem Alışık: "Efkara ve hüzne meyilliyim"
Efkara ve hüzne meyilim var. Bir tarafımın hep yaprakları dökülmüş gibi durması bundandır belki. Bazen insan kendini hüzne seve isteye bırakır. Benim öyle anlarım var. Yeni Şafak Gazetesinden ARZU AKYOL'un Kerem Alışık'la yaptığı röportajın ayrıntıları:
Film çekimleri, tiyatro, akademi ve televizyon programı nedeniyle bir koltuğa pek çok karpuz sığdırarak yaşayan Kerem Alışık, bu yoğun programı arasında bize zaman ayırdı. Sadri Alışık Kültür Merkezi'nde yaptığımız söyleşide hayatına dair pek çok şeyi içtenlikle paylaştı. Neden bir yanı bahar bahçeyken bir yanı hep yaprak döküyor? Hayatta çarptığı ilk duvar ne? Annesine hangi konuda hala sitem ediyor? Babasının ismini yaşatıyor mu ondan faydalanıyor mu? SASİN'i neden kurdu? Hülya Avşar'ı 72. Koğuş'ta oynamaya nasıl ikna etti? Yönetmenliği düşünüyor mu? İşte tüm bu soruların cevapları ve Kerem Alışık'la yaptığımız samimi söyleşi...
Mesleğiniz sorulduğunda ne diyorsunuz? Şair, oyuncu...
Utangaç ve mütevazı bir adam olarak yüksek ego gerektiren bir iş yapıyorsunuz. Bu çelişkiyle nasıl baş ediyorsunuz?
Size 'Siz Sadri Alışık'la karışık Kerem Alışık mısınız, yoksa Kerem mi' diye sorulmayan bir röportaj oldu mu?
O zaman biz de adeti bozmayalım...
Yani 'Alışık soyadıyla Kerem olmayı başardım' diyorsunuz.
Bazen babanızın isminden faydalandığınız şeklinde eleştirilere maruz kalıyorsunuz. Onun adını yaşatmak için yaptığınız şeyler yanlış anlaşılıyor olabilir mi?
ve babama layık olarak yaşayan, üreten bir evlat olmanın mutluluğunu taşıyorum. Ama insanlar taş, toprak ve çamur atmak istedikten sonra siz ne yaparsanız yapın mani olamazsınız.
Yedi yaşında başlayan bir yatılı okul macerası var. Hayatta çarptığınız ilk duvar bu sanki...
Evet, doğru. Hayatta çarptığım ilk duvar yatılı okuldu.
Ben olsam anne babama çok kızardım, o yaşta bir çocuğu yatılı okula verdikleri için. Siz gerçekten hiç kızgın değil misiniz onlara?
Ben onu hep sorguladım, tabiri caizse hep yüzlerine vurdum. Anneme hala sitem ederim. O da hep, "Ah gene mi? Şartlar öyle gerektirdi" der. Yani benim o çocuk yüreğimde, çocuk beynimde büyük bir tahribat yaratmıştır.
Yatılı okul için çok erken bir yaş gerçekten...
Bence de... Çok ağladım, çok üzüldüm ve hep sorguladım. Hala da kalbimde bir yaradır.
Siz onları hep çok harika bir anne baba gibi anlatıyorsunuz ama.
Evet, ama bu onları sorgulamama engel değil. Evet, onlar müthiş insanlar. Bir evlat olarak onlarla gurur duyuyorum. Ama onların o zamanın şartları nedeniyle verdikleri bu karar, benim hala bunu sorgulamama ve üzerimden atamamama sebep oldu.
Oğlunuzla ilişkinize nasıl yansıdı bu yaşadıklarınız? Siz de onu uyurken mi öpüyorsunuz mesela babanızın size yaptığı gibi?
Hayır, uyurken öpmüyorum. Ona sevgimi her fırsatta belli ediyorum. Onunla arkadaş olabiliyorum, top oynayabiliyorum, sinemaya gidebiliyorum. Ama kızabiliyorum da yeri geldiği zaman. Babayla evlat arasındaki o müthiş tatlı mesafeyi koruyabiliyorum. Bizim babamla aramızda gizliden gizliye kurduğumuz sevgi bağını oğlumla çok açık yaşıyorum.
Peki siz oğlunuz yatılı okula göndermeyi düşündünüz mü hiç?
Hayır, düşünmedim, düşünmem de. Çünkü ben yaşadım. İçimde bir ukte o her zaman.
Ne yaşar yedi yaşında bir çocuk yatılı okulda?
Özlem yaşar. Evini, annesini, babasını özler. Ait olduğu o sıcak yuvanın içinde olmayı özler. Bütün arkadaşları eve giderken o okulda kalmak istemez.
O da anne babasına evine gitmek ister. Bu psikoloji içinde de hüzünlenir, gözleri ıslanır. Alışılır denir ama ben hiç alışamamıştım. İlkokul süreci beş sene boyunca hep bu şekilde yaşadım. Hala daha takılırım anneme bu konuda şaka yollu.
Bunun için özür dilediler mi sizden?
Yok canım, özürlük bir şey yok. Ama annem üzülüyor tabii. Ben aslında mantıkla kabul ediyorum ama duyguyla kabul edemiyorum.
Bu melankolik halleriniz o yıllardan kalmış olabilir mi?
Belki efkara ve hüzne meyilim o yıllardan kalmış olabilir. Bir tarafımın hep yaprakları dökülmüş gibi durması ondandır belki. Gerçi bir yanım da bahar bahçedir onu da söylemek lazım. Bazen insan kendini hüzne seve isteye bırakır. Benim öyle anlarım var.
Hayatta tek dostunuz dayınız Atilla İlhan'mış. Bunu öğrendikten sonra dostluğun sizin için anlamını merak ettim doğrusu
Dostluk inanmak ve güvenmektir. Samimiyeti hakikaten hissetmektir. Hayatın içerisinde bu samimiyette çok fazla insan yok gibi geliyor bana. Bu anlamda yanında kendimi rahat hissettiğim tek kişi dayımdı. Şimdi de dostlarım var. Ama hep kontrollüyüm. Dayıma bütünüyle kendimi teslim edip, her şeyimi anlatabilecek kadar rahat ve huzurluyken, artık bazı şeyleri kendime saklıyorum.
SADRİ'NİN SA'SI, SİNEM'İN Sİ'Sİ: SASİN
Tiyatro, kültür merkezi, okul derken şimdi de bir yapım şirketi kurdunuz. Nasıl bir ihtiyaçtan doğdu SASİN?
SASİN sinema filmi, televizyon dizisi yapmak, sanata ve kültüre katkı sağlamak amacıyla kuruldu. Benim oğlum Sadri ile Yavuz'un kızı Sinem'in ilk hecelerinin birleşiminden oluşuyor.
Yavuz Bingöl'le nasıl kesişti yollar?
72. Koğuş tiyatro oyunun başrolünde Yavuz oynuyordu. Bir gün bana "Neden bu oyunu filmini çekmiyoruz" dedi. Sinema yapımcılığı zaten benim en önemli hedeflerimden biriydi. Ben de uygun gördüm ve Yavuz'la ortaklığımız böyle başladı.
İddialı bir proje ve iddialı isimlerle başladınız
Evet. İddialı bir proje. İddialı isimler var. Hülya Avşar, Songül Öden, Cihan Canova, Devrim Saltoğlu, Ahmet Mekin gibi deneyimli tiyatro ve sinema oyuncularından oluşan ciddi, kalabalık bir oyuncu kadrosu var. Ayrıca bizim okulumuzdan yetişen genç pırıl pırıl yetenekli oyuncularımız var.
Çalışmalar ne aşamada? Ne zaman vizyona girecek?
Film çekimleri başladı. Yaklaşık 10 gündür sürüyor. Her gün set var. 4 Mart'ta vizyona girecek.
Hülya Avşar'ı ikna etmek zor oldu mu? Uzun bir ara verdi çünkü
Hülya'yla çok uzun yıllar süren bir arkadaşlığımız var. O hatra binaeyen konuştuk kendisiyle. O da rolü çok sevdi, benimsedi. Epey uzun bir aradan sonra bizim filmimizle sinemaya dönüyor. Güzel bir çalışma olacak.
Ağır Roman, Selvi Boylum Al Yazmalım, 72. Koğuş... Gerek tiyatroda, gerek sinemada edebiyat uyarlamaları bir geleneğe mi dönüşecek? Özgün senaryolar da olacak mı?
Bu özel bir seçim aslında. Çünkü misyon olarak tiyatroda hep yerli yazarları ve edebiyat klasiklerini oynamayı ilke edindik. Mesela bu sene Pir Sultan Abdal oynuyoruz. Ağır Roman, Selvi Boylum Al Yazmalım, Kadıncıklar hep bu anlayışın örnekleri. Sinemada da böyle bir düşüncemiz var. Orhan Kemal'le başladık. İnşallah Atilla İlhan'la devam edecek. Edebiyatçılarımızın çok önemli eserleri var. Bu eserleri küçük uyarlamalarla tekrar yansıtmak istiyoruz.
Atilla İlhan dediniz. Hangi romanını film yapacaksınız?
'Der Saadet'te Sabah Ezanları' adlı romanını sinema filmi olarak uyarlamayı düşünüyoruz. Onun dışında Fena Halde Leman, Yengecin Kıskacı, Kurtlar Sofrası var. Fırsat buldukça bütün edebiyatçılarımızın eserlerini sinemaya uyarlamaktan yanayız. Ama özgün eserler de olacak tabii.
'SELVİ BOYLUM AL YAZMALIM BİR DAHA ÇEKİLMEMELİ'
Peki, sinemada Selvi Boylum Al Yazmalım'ın yeni versiyonunu düşünür müsünüz?
O çok klasik olmuş bir film. Bazı filmler var Türk sineması denince akla ilk onlar gelir. Turist Ömer mesela. Böyle filmlerin üzerine bir daha çekmemek gerekir. Selvi Boylum Al Yazmalım da bunlarda biri.
Siz senaryo yazıyor musunuz?
Ben şiir yazıyorum, öykü yazıyorum. Senaryo yazmayı da hep planlıyorum. Ama daha bir senaryoyu bütünüyle bitirmiş değilim. Öyle bir senaryoyu tam olarak oluşturursam kendim çekmeyi düşünüyorum.
Yönetmenlik de var planlarınızda yani
Tabii, bu da önüme koyduğum hedeflerden bir tanesi.
Nasıl bir olgunlaşma bekliyorsunuz bunun için?
Bir yemeğin pişme süresi var. Hamken, çiğken lezzeti olmuyor. Mutlaka bu pişme ve olgunlaşma dönemini geçirip, sıkı çalışıp hem tiyatroda hem sinemada böyle bir yönetmenlik deneyimi içerisine gireceğimi söyleyebilirim.
İlk yönetmenlik deneyiminizde nasıl bir film çekmek istersiniz?
Mutlaka söyleyecek sözü olan, sorumluluğu yüksek bir film olacaktır.
'PROGRAMI BIRAKIYORUM'
Televizyona da program yapıyorsunuz, Ayşe Aral'la. Gel Barışalım' neden kabul ettiniz?
Birbirini seven ama bazı zaruretler yüzünden ayrı düşmüş insanların seslerini sevdiklerine duyurabilmek için düşünülmüş bir formattı. Ben de buna katkı sağlayacağımı düşünerek kabul ettim.
Kendinizi bulabildiniz mi o programda peki?
Bazı şeylerin istediğim gibi gitmediğini söyleyebilirim. Düşünülenle uygulanan aynı istikamette olmadığı zaman siz de kendinizi biraz daha yabancı hissedebiliyorsunuz. Dolayısıyla benim de böyle anlarım oldu, samimi ve net bir şekilde yapımcıya söyledim. Onlardan anlayış göstermeleri konusunda da ricada bulundum.
Ayrılıyor musunuz yani programdan?
Evet...
'YEGANE UYGARLIK MODELİ BATIDA DEĞİL'
Okul nasıl gidiyor?
Okul müthiş. Beşinci seneye giriyoruz. Ünlü olmakla gerçek oyuncu olmak arasındaki farkı bilen ve oyuncu olmak için emek sarf eden çocuklarımıza her türlü imkanı sunmaktan ve bunu Sadri Alışık çatısı altında yapmaktan büyük gurur duyuyoruz.
Gençlerle iç içesiniz. Yeni nesli nasıl buluyorsunuz?
Ben her zaman kendi kültürüne ve değerlerine bağlı olarak yürümenin doğru olduğunu, yegane uygarlık modelinin batıda olmadığını savunmuşumdur. Gençlere de bunu söylüyorum. Biz çok zengin bir kültüre sahibiz. Müthiş bir coğrafyanın içerisinde yaşıyoruz. Amacımız öncelikle bunları korumak ve geliştirmek olmalı. Onların kültürüyle bizimki bir değil. Bunun farkına varalım. Benim bu konuda gençlere güvenim tam.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.