İslami Perspektiften Aile İçi Şiddet Ve İstismar
Diyanet İşleri Başkanlığı Din Hizmetleri Uzmanı Lamia LEVENT Aile İçi Şiddet ve İstismar Olgusunu bilimsel veriler ve islami referansları esas alarak önemli tespitlerde bulunuyor. Diyanet İşleri Başkanlığına Ait DİYANET dergisinde yer alan makalenin ayrıntıları şöyle:
Lamia Levent / DİB Din Hizmetleri Uzmanı
Türkiye Diyanet Dergisi
Şiddetin Odağındaki Kadınlar
Geçen sezon gösterimde olan bir filmde amcasının oğlu tarafından cinsel şiddete uğrayan bir genç kızın hikâyesi konu edilmişti. Genç kız hakkında aile meclisi tarafından ölüm kararı alınır ve bu görev de kendisine bu kötülüğü yapan amca oğluna verilir. Filmin konusu ülkemizin pek çok yerinde yaşanan aile dramlarının sözcüsüdür âdeta. Hem şiddeti yaşayan hem de bunun neticesinde suçlanan kadınların dramı.
Fiziksel, duygusal ve cinsel şiddete maruz kalan kadınlar, istismar ve ihmal edilen çocuklar ve yaşlılar… Kapalı bir kutu misali ailenin dört duvarı arasında yaşanan ve çoğu
gün yüzüne çıkmamış nice acı ve hüzün dolu hikâyeler… Ailenin bizim için anlamı sevgi, sıcaklık, güven ve karşılıksız özveridir. Aile bağlarının daha güçlü ve derin olduğu bizim gibi toplumlarda bu anlam daha da önem kazanmakta ve insanlar için aile, sükûnet ve huzur kaynağı olarak görülmektedir. Aile ocağı tabiri bu sevgi ve sıcaklığın bir ifadesi olarak dilimize yerleşmiştir. Tüm toplumlar tarafından kutsal bir kurum olarak telâkkî edilen aile, ne yazık ki, şiddet ve istismarın da yaşandığı bir yere de dönüşebilmektedir. Dahası aile içerisinde yaşanan şiddet ve istismar olaylarının üstü örtülmekte ve pek çoğu açığa çıkmayarak gizli kalmaktadır.
Son zamanlarda gazete sayfalarında ve televizyon ekranlarında sıkça şahit olduğumuz aile içi şiddet ve istismar haberleri giderek daha da ağırlaşan toplumsal bir soruna işaret ediyor. Bu konuda ancak son on-yirmi yıldır yapılan araştırmalar, durumun vaha metini ortaya koymakta yetersiz kalmaktadır. Med ya yoluyla haberdar olduklarımız ise yaşananların çok az kısmını teşkil etmektedir.
Aile İçi Şiddet ve Nedenleri
Aile içi şiddet, aile üyelerinden biri tarafından aynı ailedeki bir diğer üyenin yaşamını, fizik veya psikolojik bütünlüğünü veya bağımsızlığını tehlikeye sokan, kişiliğine veya kişilik gelişimine ciddi boyutlarda zarar veren eylem veya ihmal şeklinde tanımlanmaktadır. Kişinin en yakınlarına karşı uyguladığı şiddet ve istismar toplumsal bir çözülmeyi ve dejenerasyonu ortaya koymaktadır. Aile içerisinde şiddet davranışları beş grupta değerlendirilmektedir:
1. Fiziksel şiddet: Dövme, tokatlama, tekmeleme, yakma gibi eylemlerin yer aldığı şiddet türüdür.
2. Cinsel şiddet: Seksüel motivasyona bağlı şiddet türüdür.
3. Duygusal istismar: Sevgi göstermeme, aşağılama, devamlı eleştirme, kıskançlık, reddetme gibi eylemlerin yer aldığı şiddet türüdür.
4. İhmal: Daha çok çocuklar ve yaşlıların maruz kaldığı istismar türüdür. Kişinin sosyal ve maddî ihtiyaçlarını gidermeme, bunları sağlamada ihmal göstermektir.
5. Ekonomik istismar: Özellikle yaşlıların maruz kaldığı istismar türüdür. Kişinin parasını yönetmek, şahsa ait paraya veya kazanç sağlanmasına izin vermemektir.
(Gülseren ÜNAL, Aile İçi Şiddet, Aile ve Toplum Dergisi, C.
2, S.8, s.86-87)
Yapılan araştırmalar aile içi şiddetin mağdurlarının kadınlar, çocuklar ve yaşlılar olduğunu ortaya koymaktadır. Şiddeti uygulayanlar ise çoğunlukla erkekler olmaktadır. Başbakanlık Aile Araştırma ve Kurumu Başkanlığı’nın 1993-94 tarihleri arasında Türkiye genelinde yaptığı “Ailede Şiddet” konulu araştırmanın sonuçlarına göre: Ailelerin;
- % 34’ünde fiziksel
- % 53’ünde ise sözlü şiddet görülmektedir.
- Çocuklara yönelik fiziksel şiddetin oranı ise % 46’dır.
- Cinsel şiddet ve taciz oranı ise % 9’dur.
Yine bu araştırmanın sonuçlarına göre, aile büyüdükçe şiddette artmaktadır. Kadınların hamile kalması şiddet görmelerini önleyememektedir. Alkol kullanımı şiddeti artıran bir unsur olarak görülmektedir. Şiddete iyi eğitim görmüş ailelerde rastlanmaktadır. Ancak eğitimsiz ailelere göre oranının düşük olduğu gözlenmektedir. Şiddete uğrayanların bu durum karşısında kendilerini çaresiz gördüklerini söylerin oranının % 80 olması, aile içi şiddetin neden gizli kalarak önlenemediğinin bir göstergesi olarak görülebilir.
Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü'nün 2000 yılında yaptırdığı aile içi şiddet konulu araştırmasına göre, kadınlar, şiddeti çoğunlukla eşi, erkek arkadaşı ya da diğer aile bireylerinden görmektedir. Gecekondu mahallelerinde yaşayan kadınları kapsayan araştırmada, kadınların yüzde 97'sinin aile içi şiddete maruz kaldığı belirlenirken, erkeğin karısına kötü davranmasındaki temel nedenler olarak ilk sırada “erkeğin erkek olduğu için kendinde bu hakkı görmesi ile eğitimsizlik” yer almıştır. Şiddete ailelerinde görerek şahit olanlar zamanla bunu içselleştirmekte ve yukarıdaki yargıyı doğrulayacak bir düşüncenin şiddete uğrayanlar tarafından da benimsenmesini sebep olmaktadır. Nitekim aynı araştırmada, erkeğin şiddet kullanmasın da kendisinin de sorumluluğunun bulunduğunu söyleyenlerin oranın % 69.9 olması bunu teyit eden bir sonuçtur.
(Erişim Adresi: http://www.ksgm.gov.tr/uep.pdf)
Kadınlar arasında şiddete uğradıktan sonra çocuklarına şiddet uygulayanların oranı ise % 44’e ulaşmaktadır. Bu da şiddetin bir davranış modeli olarak benimsendiğini göstermektedir. Kadınlara karşı uygulanan şiddet bir ölçüde gizlenirken çocuklara şiddet uygulanması toplumda daha olağan karşılanmaktadır. Çünkü yapılan araştırmalar ailelerin şiddeti bir terbiye aracı olarak gördüklerini ortaya koymaktadır. Çocuklara yönelik şiddet kullanımında şiddetin nedeninin genellikle çocuk davranışı olduğu belirtil mekte, 'söz dinlememe' ve 'saygısızlık' gibi davranışlarla çocukların şiddeti adeta davet ettikleri söylenmektedir. Ailede 'sevgisizlik', 'iletişim kopukluğu' gibi nedenler ve ebeveynde depresyon ya da mental hastalık bunun arkasından sayılmakta, üçüncü sırada ise 'çocukların karşılanamayan yüksek isteklerinin’ şiddet nedeni olduğu söylenmektedir.
(Başbakanlık Aile
Araştırma Kurumu, Aile İçinde şiddetin Sebep ve Sonuçları, 1994, Eri-
şim Adresi: http://www.aile.gov.tr/araştırma12html)
Aileler çocuklara yönelik şiddeti kabul etmemekle beraber bir eğitim aracı olarak kullanılmasına karşı çıkmamaktadırlar. Çocukların daha bebeklikten itibaren şiddet görmeleri ve işkenceye varan istismarların kaynağında eğitimsizlik bulunmaktadır. Masum ve savunmasız yavrulara şiddet uygulayanlar ancak insanlıktan nasibi olmayanlardır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz, üç sınıf insanın yaptıklarından sorumlu olmadığını ve bunların içinde çocukları sayması, dayağın bir eğitim aracı olamayacağını göstermektedir.
Aile içerisindeki cinsel istismar konusu bir tabu olarak görüldüğünden, yakın zamanlara kadar konuşul-
ması dahi mümkün değildi. Çoğunlukla toplumlar ve dinler tarafından yasaklanan ensest, aile içi istismarın en kötüsü olarak karşımıza çıkmaktadır. Mağdurların ailenin dağılması, korku, utanç vb. nedenlerle açıklamaktan çekindiği durum, medyada yer alamaya başlamasıyla gündeme gelmiş ve konuşulmuştur. Ailenin Allah’ın bir emaneti olarak gözetip, korumaları ve bir çiçek gibi yetiştirmeleri gereken çocukların, istismarın en kötüsüne alet edilmeleri korkunç bir insanlık suçudur.
Şiddet Hep Vardı
Elbette bu tabloların ortaya koyduğu gerçekler üzücü ve iç karartıcı. Ancak bunun arkasında yatan nedenler oldukça eski tarihlere dayanmaktadır. Şiddetin tarihini ilk insana kadar götürebiliriz. Kabil’in kardeşi Habil’i öldürmesi şiddetin de başlangıcını temsil etmektedir. İnsanlık tarihine baktığımız zaman
şiddetin her zaman güçlü tarafından zayıflara uygulandığını görürüz. Bundan en çok nasibini alanlar ise kadınlar ve çocuklar olmuştur. Kadına karşı uygulanan şiddet daha erken dönemlerde konuşulmaya başlamasına rağmen, aileleri tarafından şiddet gören ve ihmal edilen çocukların sorunlarının araştırılmaya başlanması son yıllara dayanmaktadır.
Aile içi şiddet pek çok toplumda erkeklerin kadınlar ve çocuklar üzerinde istedikleri şekilde tasarrufta
bulunma yetkisine sahip olduklarını düşüncesine dayanmaktadır. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, erkek, erkek olduğu için kadını dövme hakkına sahip olduğuna inanmaktadır. Bu düşünce zamanla toplum içerisinde kabul görmüş ve kadınlar tarafından da adeta kanıksanmıştır. Aile Araştırma Kurumunun yaptığı çalışmada kadınların % 80’nin şiddet karşısında yapacak bir şeyleri olmadığını söylemeleri bu gerçeği teyit etmektedir.
Şiddete Karşı Hz. Peygamber Ailesi
Kadına el kalkar mı? Eşler mutlu bir birlikteliği adım atarken bu soruya verecekleri cevap elbette ki “asla” olacaktır. Ancak geçen süreç içerisinde tozpembe hayallerin yerini şiddete uğramış mutsuz ve yalnız kadınların aldığını söyleyebiliriz. İnsanların sorun çözme yöntemleri konuşmak yerine güç gösterisinde bulunarak karşısındakini susturmak olduğunda, aile içerisinde şiddeti görmeye devam edeceğiz demektir.
Kadının dünyanın her yerinde aşağılandığı ve bazı toplumlar tarafından insanlığının tartışıldığı bir devirde, Hz. Peygamber kadına el kalkmayacağını bizzat yaşayarak göstermiştir. Aile içerisinde yaşanan sorunları tatlılık ve sükûnet içerisinde çözen Hz. Peygamber, en başta kadınlara karşı hayır ve iyilikle davranılmasını tavsiye etmiştir. Kadına hiçbir şekilde el kalkmaması gerektiğini bizzat yaşayarak gösteren Efendimiz, eşlerini köle gibi dövdükten sonra onlarla aynı yatağı paylaşanları kınamıştır. Eşlerine, çocuklarına ve yanında çalışanlara asla el kaldırmamış, Müslümanlara hanımlarıyla iyi geçinmeyi, onlara karşı sevgi ve şefkat göstermelerini istemiştir.
Kız olarak doğmayı bir suç olarak telâkkî eden ve bu sebeple kız çocuklarını diri diri toprağa gömen bir toplumda kadınların durumunun nasıl olduğu tahmin edilir. Böyle bir toplumda, kadınların insan olarak erkekle eşit şartlara sahip olduklarını söyleyen Hz. Peygamber, hayatının tüm dönemlerinde kadınlara karşı saygı ve sevgi göstermiştir. Aile içi şiddeti önlemenin, sevgi ve saygı temeline dayanan bir aile olmanın yolu, Hz. Peygamber’in ailesini örnek almaktan geçiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.