Huzurevinde Ebru Terapisi
“Buraya gelmek insana huzur veriyor” diyor. Lisans eğitimini Geleneksel Türk Sanatları Bölümü’nde tamamlayan Arslan, bölümde ebru, tezhip ve diğer geleneksel sanatlar ile tanışmış. Mezun olduktan sonra insanların ebru sanatına ayrıca ilgi gösterdiklerini görmüş ve huzurevleri, rehabilitasyon merkezleri, cezaevleri ve anaokullarında dersler vermeye başlamış. “Su ile yapılması itibariyle diğer sanat dallarından farklı özellikler taşıyor ebru, insanlar bunu merak ediyorlar. Su üzerine nasıl resim yapılır? Bunu ilk olarak hayallerinde tasavvur edip heyecanlanıyorlar, sonucu gördüklerinde ise hoşlarına gidiyor” diye konuşuyor. Ebruzen Fatih Arslan, şu sıralar Tuzla’da ve İzmir’de açacakları sanat merkezlerinin heyecanında. Cezaevinden, sosyal yardımlaşma kurumlarından ve huzurevlerinden her türlü insanı açacakları sanat merkezine eğitim almaya davet edeceklerini belirtiyor.
Huzurevi sakinlerinden, Müfettiş Emeklisi İsmet Amca’ya ebruyu sevip sevmediğini soruyoruz. “Tabii seviyorum, devamlı geliyorum çalışmaya, Türkiye’nin en kıymetli sanatlarından birisidir” cevabını veriyor. İsmet Amca, daha önce meslekteki yoğunluktan ötürü zaman ayıramamış herhangi bir sanatla ilgilenmeye, bu anlamda huzurevindeki terapiler onun için bir fırsat olmuş.
Bir diğer müdavim ise Halide Teyze. Ebru ile ilk kez burada tanışmış. Ebrunun yanında resme de merakı var, okul yıllarında hocaları ona cesaret verip desteklemişler bu konuda, fakat Halide Teyze kendine has mütevaziliğiyle “Ben ressam değilim, hiç bir şey bilmiyorum fakat bilmeye, öğrenmeye çalışıyorum” diyor. Ebru yapmayı seviyor musunuz diye sorduğumuzda, “Çok seviyorum. Kabiliyetim var gibi geliyor bana, ama kendimi pek beğenmiyorum, çok çalışmak gerek en güzele ulaşmak için” diyerek hâlâ bir öğrenci olduğuna vurgu yapıyor.
Ebru terapisinin ardından, Ebruzen Fatih Arslan ile de konuyla ilgili bir sohbet gerçekleştiriyoruz;
*Ne zamandan beri huzurevlerinde ders veriyorsunuz?
Yaklaşık bir senedir A-Dora Huzurevi’nde çalışıyorum. Daha öncesinde aklımda olan bir fikir değildi. İnternet üzerinde rastladım bu huzurevine. Aklıma böyle bir çalışma gerçekleştirme fikri geldi. Huzurevi yönetimi ile görüştüm, onlar da böyle bir şeyi düşünüyorlarmış. Hatta yöneticilerden Aynur Hanım’ın yönlendirmesiyle bir başka huzurevi olan Avrasya Huzurevi’nde de çalışmaya başladım. İnsan böyle mekânlarda geleceğini düşünüyor ve insan olmasının anlamını hatırlıyor. Böylelikle kendini sorguluyor, yaratılış gayesini hatırlıyor.
*Siz, 'ebru dersi' demiyorsunuz da, 'ebru terapisi' olarak adlandırıyorsunuz...
Böyle dememin sebebi şu; Osmanlı zamanında akıl ve ruh hastalarına, psikolojik sorunları olan hastalara uygulanan bir çeşit tedâvi yöntemi idi bu. Buradaki insanlara da bu bağlamda faydalı oluyor. Anaokullarında da eğitim veriyorum. Oradaki çocuklara da zihinsel ve düşünsel olarak katkı sağlıyor. Hatta bundan 1 ay önce Çapa Tıp Fakültesi’nden çağırıldım yine böyle bir terapi çalışması için fakat iş yoğunluğu nedeniyle gidemedim.
*Huzurevi sakinlerinin ebru derslerine ilgisi ne boyutta, müdavimleriniz var mı?
İlgi tıpkı gençlerde olduğu gibi değişken. Bazılarının ilgisini oldukça çekerken, bazıları ilgilenmiyor. Meselâ burada İsmet Amca var ki kendisi ebru çalışma arkadaşım, müdavimlerden diyebiliriz onun için. Yine aynı şekilde Halide Teyze var. Şaban Amca var bir de, başta pek ilgilenmiyordu fakat gün geçtikçe onun da ilgisi arttı. Ne zaman beni teknenin başında görse, ebru yapmaya geliyor.
*Böyle bir ortamda sanatınızı icra etmek sizi de olumlu etkiliyor olmalı...
Bana mânevî anlamda çokca katkısı oldu. Hayat karşısında durup düşünme fırsatı verdi. Bizler şimdi genciz, sonrasında tıpkı buradakiler gibi ihtiyarlayacağız Allah nasip ederse. Bu gibi düşünceleri hatırlayarak onlara daha şefkatli yaklaşmamız gerektiğinin farkına vardım burada çalışmaya başladıktan sonra.
*Peki terapiye katılanlardan olumlu geri dönüşler alıyor musunuz?
Huzurevinden örnek verecek olursak, ilk zamanlar fazla ilgi yoktu fakat artık ben tekneyi kurmaya başladığım anda yanıma geliyorlar. Hem vakitlerini geçiriyorlar hem de üretmek duygusu mutluluk veriyor. Damlaların düşüşü onlara huzur veriyor, terapi etkisi yaratıyor.
nBir de cezaevinde dersleriniz devam ediyor...
Ümraniye Cezaevi’nde çalışıyorum şu an. 10-15 kişilik gruplara ders veriyorum. Geçtiğimiz yıl cezaevindeki çalışmalarımızı sergiledik. Ebru ve bunun gibi sanat eğitimlerinin oradaki insanlara da büyük katkısı oluyor. Mahkûmlar daha çok kaba kuvvete, şiddete meyli olan insanlar. Ebrunun onları rahatlattığını söylüyorlar. Esasında cezaevine düşmeye sebep olan etkenlerden biri de toplum, bizleriz. Toplum onları bünyesine katmadığı taktirde dışlanmış hissediyorlar ve suça meylediyorlar. Oysa insanların her biri birbirine iyi özelliklerini verse, dünya üzerinde çokca iyilik zuhur edecektir.
*Sanatın bütün bu insani sonuçlara sebep olması büyük bir şey değil mi?
Evet, böylelikle insanlar ortak bir dile sahip oluyorlar. Ortak konuları ebru oluyor. Hat için de bu geçerli. Ben inanıyorum ki hat eğitimi alan bir kişi İslâm ahlâkından haberdar olur ve nasiplenebilir. Kişiler, ortak çalışma alanında birbirlerinden olumlu olarak etkilenebilirler. Toplumdan dışlandığını düşünenler, diğer insanlarla birlikte böylesi bir çalışmayı gerçekleştirdiklerinde kendilerinde bir değişiklik görüyorlar. Benim için önemli olan çeşitli sanatlarla bu değişime vesile olmak. Suça meyilli insanların sanat ile ilgilenmesini bu anlamda önemli buluyorum.
*Sizin sanatınızla vesile olduklarınız, bir sanatçının atölyesinde kendi kendine çalışmasından daha değerli...
Bu hem mesleğim, hem de bir anlamda hizmet. Seviyorum böyle yerlerde çalışmayı. Hem insanları topluma kazandırıyorsunuz, hem de icra ettiğiniz şeyin tarihsel ve kültürel bir boyutu var. Bu anlamda da kendiniz besleniyorsunuz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.