Güzellik Ve Şiddet Sarmalında Kadın Bedeni

Güzellik Ve Şiddet Sarmalında Kadın Bedeni
Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu ile Yard. Doç. Altan Kar'ın hazırladığı Kadın ve Bedeni adlı kitap, yedi kadın araştırmacının kaleminden dişilik, güzellik ve şiddet sarmalında kadını inceliyor.
Hazcı kültürün yansıması direkt olarak kadın bedeni üzerinden yürüyor. Yasemin İnceoğlu ile Altan Kar'ın hazırlağı Kadın ve Bedeni adlı kitap, en mutsuz kadınların burun ameliyatı yaptıranlar olduğunu ortaya koyuyor.
Bir yanda arzunun nesnesi, bir yanda şiddetin öznesi... Bir yanda okuma yazma bilmeyen milyonlar, bir yanda öğle yemeği tatilinde bile botoksla güzelleşmeye çalışanlar... Bir yanda kızlarını hâlâ 'satılık mal' olarak görenler, bir yanda aldatılma korkusuyla estetik müdahale bağımlısı olanlar... Türkiye'de giderek bir paradoksa dönüşen kadının bu uç noktalardaki gerçeklerini mercek altına alan Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu ile Yard. Doç. Altan Kar'ın hazırladığı Kadın ve Bedeni adlı kitap, yedi kadın araştırmacının kaleminden dişilik, güzellik ve şiddet sarmalında kadını inceliyor. Kitapta İnceoğlu ve Kar'ın kadınlarla yaptıkları görüşmeler sonucu kaleme aldıkları Yeni Güzellik İkonları: İnsan Bedeninin Özgürlüğü mü, Mahkumiyeti mi? adlı çarpıcı bölüm de daima genç ve güzel görünme çabalarının psikolojik arka planını araştırırken, estetik operasyon bağımlılığının nedenlerini de ortaya koyuyor.
Sabah Gazetesinden Figen YANIK Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu veYard. Doç. Altan Kar ile kitaptan yola çıkarak Dişilik, güzelik ve şiddet sarmalında kadını konuştu.

- Güzellik hâlâ kadını algılamadaki en önemli kriter mi?

- A.K.:
Evet, kadın her ne kadar toplumsal bir birey olarak algılansa ve hakları için mücadele verilse de güzellik, hâlâ onu algılamaktaki en önemli kriter.

- Popüler kültür de bunu körüklemiyor mu? Estetik yaptırma fırtınası her yeri sardı.

- A. K.:
Popüler kültür, toplumsal değerlerin pek çoğunu güncel tüketim malzemesi haline getirdi. En son artık insan bedeni, özellikle de kadın bedeni tüketim nesnesi oldu. Masum güzelleştirme çabalarının ötesine geçti. Makyajla, kozmetikle, giyimle modayla yapılan güzelleştirme çabalarının ötesinde bizzat estetik cerrahiyle, kadının kendi kendine yönelttiği bir tür şiddetle bedenin idealleştirilen, bir tür ikon olarak önümüze sürülen o kadınlara benzeme arzusu yaratılmaya başladı. Hazcı kültürün yansıması direkt olarak kadın bedeni üzerinden yürüyor. Beden, pazarda tüketilen bir nesneye döndü. Kadın, idealize edilen o ölçülere yaklaşmak için gönüllü hale getiriliyor sistem tarafından.
- Y. İ.: İdealize edilen bedenle kendi bedeni arasında da ciddi bir fark var. Uçurum da olabiliyor. O hedefe ulaşmak için çırpınıp duruyor. Acı çekiyor. Mazoşistik bir rutin.

- Benzemezse giderek mutsuzlaşmaya mı başlıyor?

- A. K.:
Bütün o popüler kültür söylemiyle kadın, idealize edilen o öteki bedenden ne kadar uzaksa, o kadar mutsuz oluyor. Aslında bu, bir mutsuzluk hastalığıyla başlıyor. Eğer siz Batılı beyaz kadın gibi ince değilseniz, mutsuz oluyorsunuz. O zaman kadın, kendini toplumdan soyutluyor. Arkadaşlarından uzaklaşıyor, dışarıya çıkmıyor, içine kapanıyor. Kendini ona benzetmek için parasını, zamanını harcıyor. Günlerde toplanan parayla harçlığından biriktirdikleriyle ya da borç alarak estetik yaptırıyor kendine.
- Y. İ.: Kocasından habersiz yaptırıyor, 'Sürpriz,' diyor. Sonra boşanma raddesine geliyorlar.
- A. K.: Bunların sonunda da mutlu ve mutsuzluk arasında gelişen bir sürece giriyor.
- Y.İ.: Aynada olmak istediği o imgeye ulaştığı için kendini mutlu zannediyor. Mutlu sanmaktan ibaret bir mutluluk o.
- A. K.: Çoğu, ayna kelimesini kullanıyor: 'Aynada kendimle barışmak için,' diyor mesela. Kadın, hep başkalarının bakışıyla kendisini tamamlıyor. İmgesel olarak başka birini izler gibi vücudunu izliyor.
- Y. İ.: Kadınlar, kadınlar için güzelleşiyor, erkek için değil. Gizli bir rekabet var. Kocası, sevgilisi ya da diğer erkekler için değil, diğer kadınlar için güzelleşiyor.

- Kadınların beğenilmeme ya da terk edilme korkusuyla sürekli estetik ameliyat yaptırması çok rastlanan bir durum mu?

- Y. İ.:
Tabii erkekler tahrik ediyor. Benim yaptığım görüşmelerden birinde bir kadın, eşinin onu sevimsiz bir hayvana benzettiğini söylemişti.
- A. K.: Ayrıldığı, aldatıldığı ya da aldatılma potansiyelini hissettiği için yapanlar var. Medyanın özellikle çok pompaladığı orta yaş üstü kadınlar, yaşlanma kaygıları ve korkuları nedeniyle estetiğe başvuruyor. Güzellik enstitüsü bunu pompalıyor. 'Yaşlanırsanız da güzel yaşlanın,' diyor. O da 'Ben buna değerim,' diye kendini şımartmak istiyor. Korku kültürü, özellikle kadınlar üzerinde beğenilmeme kaygısı yaratarak, eğer o ürünleri kullanmazlarsa çirkin yaşlanacaklarını iddia ediyor.
- Y. İ.: Korku ve nefret çok iç içedir. Korkunun doğal sonucu nefrete dönüşür. Kadınlara dayatılan bu korku sonucunda kadın o halinden, bedeninden nefret etmeye başlıyor. Çünkü ona sunulan tablodan çok uzak. Onu telafi etmek için inanılmaz bir çabaya giriyor. Ruhsal bir yara, parçalanmışlık duygusu yaşıyor. - A. K.: Kadın, beğenilme duygusuyla yaşadığı için nefretle bedenine şiddeti yöneltebiliyor. Bedene yönelik çekilen acı, o zaman katlanabilir hale geliyor.
- Y. İ.: Bu bir örtülü şiddet. Farkında bile olmuyor. Onun bilincinde bile değil.

- Erkek bedeni niye hiç bu tartışmaya dahil edilmiyor?

- A. K.:
Erkeğin kıyafetiyle ilgili hiç kısıtlama çıkıyor mu? Kadınların etek boyuyla ilgili Meclis'te konuştular. Niye sürekli kadın, dış görünüşüyle bedeniyle kışkırtıcı bir unsur olarak konuşuluyor? Niye erkek kışkırtıcı değil? Toplumun her kademesinde bu var. Onun için kadının bedeni sürekli sorgulanan, üzerinde konuşulan bir hal alıyor.
- Y. İ.: Erkek bedeni üzerine de bir araştırma yapmayı düşünüyoruz.

MEMELERİNE İSİM TAKANLAR BİLE VAR

- Hep Batılı kadınlara mı özeniliyor?

- Y. İ.:
Evet, hep Batılı beyaz kadın imgesi örnek alınıyor.
- A.K.: Dünyada zaten çok fazla Amerikan kültürünün hegomonyası var. Avrupa'da belki biraz daha fazla ama Asya, Latin Amerika, Ortadoğu ülkelerinde de öyle. İran, Lübnan gibi ülkelerde genç kızlar arasında estetik ameliyat çok yaygın. İran'da 10 kadından sekizinin burnu ameliyatlı. Görünen kısım sadece yüz olduğu için yüzde çok müdahale yapılıyor. Hepsi birbirine benziyor.

- Güzel burun en büyük mutluluk kaynağı mı?

- Y. İ.:
Araştırmada en mutsuzların burun ameliyatı yaptıranlar olduğu ortaya çıktı. Çünkü bakışı değişiyor kadının. Ama meme ameliyatından çok memnunlar.
- A. K.: Hatta memelerinin her birine isim takanlar bile var.
- Y. İ.: Ama burunlarından memnun değiller. Dört kez burun ameliyatı yaptıranlar var. Belki bir özyıkım da olabilir. Tıpta biliniyor ki insanın mazoşistik eğilimleri, kendisiyle ilgili psikolojik sorunları, kendini suçlama ve cezalandırmayla çok ilintili olabilir. Burnunu dört kez yaptırıyorsa ve hâlâ mutsuzsa, o kişiyi doktorunun bir psikiyatra yönlendirmesi gerekir.
- A. K.: Acıdan zevk alma durumu, Freud'da da vardır. Estetik cerrah Serdar Eren, bizim makalemizi o kadar beğenmiş ki hastalarına kitabımızı dağıtıp, 'Biz de estetik ameliyatları kadınların bedenlerine bu kadar müdahale etmeleri için yapmak istemiyoruz,' diyormuş.

- Ama artık birçok diş hekimi bile botoks eğitimi alıyor, güzellik merkezlerinde bir uzman bekliyor. Kadınlar için kaçış yok gibi...

- Y. İ.:
Yemek arasında gidip botoks yaptıranlar var.
- A. K.: Giderek de birbirlerine benziyorlar. Bülent Ersoy, Ceylan, Ebru Gündeş'in doktorları aynı. Hepsi Bülent Ersoy'a benzemeye başladı.
- Y. İ.: Estetik cerrah arkadaşlarım, bazı isteklerin fazla olduğunu söyledikleri halde, kadınların daha da fazlasını istediklerini söylüyor. Bir tatminsizlik var.

- Tatminsizlikler de daha çok ameliyatla mı giderilmeye çalışılıyor?

- Y. İ.:
Bir genelleme yapılamaz ama zaman zaman yaşamdaki yoksunlukları, yoksullukları gidermek için yapılıyor. Mesela evleniyor, ayrılıyor. Sonra ameliyat yaptırıyor. 'Niye yaptırdın?' diye soruyoruz. ' Hayatımda yeni bir sayfa açmak istedim. Eşim beni beğenmiyordu, aldattı. Artık ben de beğenilmek istiyorum,' diyor. Konuştuğumuz kadınlardan biri: 'Bu kadar ameliyat oldum, her yerimi gerdirdim ama ruhumu gerdirecek bir ameliyatı nasıl yaptıracağım?' dedi.

SANAL DÜNYADA YAŞIYORLAR

- Türkiye'de bir uçta 10 milyona yakın okuma yazma bilmeyen kadın, bir uçta da sürekli estetikle güzelleşmeye çalışanların olması çarpıcı değil mi?
- Y. İ.:
Bir paradoks işte. Türkiye gerçekliğinden çok kopuk zaten bu bahsettiğimiz kadınlar. Kendi sanal dünyalarında yaşıyorlar.

- Bu güzelleşme baskısı biter mi sizce?

- A. K.:
Güzelliğe olan ilgi, toplumsal kabuller her zaman kadın üzerinde bir baskı olarak sürecek. Erkeği de aynı endüstrinin içine çekmek için büyük bir çaba da var.
- Y. İ.: Botoks değil de yerine başka bir madde çıkacak. Kaşların bu kadar kalk-masının yapay olduğunu anlayacaklar. Değişen trendler olarak devam edecek.

TÜRKİYE'DE KADIN, KENDİSİ İÇİN DEĞİL, DİĞERLERİ İÇİN VAR OLUYOR

- Kitapta kadınlar hakkında yine kadın araştırmacıların yazılarına yer verilmesi tesadüf mü, yoksa erkekler bilinçli olarak mı bu oyunun dışında bırakıldı?
- Y. İ.: Bu bir tesadüf değil, özellikle seçtik. Biz bu çağrıyı isme özel yaptık. Bu kitapta Esin Küntay hoca olsun, Belkıs Kümbetoğlu olsun istedik. Başlıklar da önceden belirlendi.
- Kitaptaki araştırmalara bakılırsa şiddetten enseste, töre cinayetlerinden ekonomik ayrımcılığa kadar Türkiye'de kadın sorununun çözümünde hâlâ umut görünmüyor...
- A. K.: Geçenlerde televizyonda bir programda, bir köylü kadın 'Daha kızlarımızı satacağız,' dedi. Bunu o kadar rahat kullanmasına çok şaşırdım. Kızını hâlâ bir satış olarak görenler ve bunu yayınlayanlar da var.

- Beden niye bu kadar önemli?

- Y. İ.: Beden önemli çünkü benlik algısı, kimlik ve kişiliğin önemli bir parçası. Kadına ve bedenine yönelik şiddet, evrensel bir sorun. Sadece Türkiye'ye de özel değil. Hem özel hem de kamusal hayatında kadının karşılaştığı bir sorun. Dünya Sağlık Örgütü, 'Sağlık nedir?' sorusunu 'Kadının ruhen ve fizik olarak kendini iyi hissetme hali,' şeklinde yanıtlıyor. - Kadının da erkeğin de...
-Y. İ.: Tabii. Ama bizim başlığımız kadın olduğu için kadın. Kadına yöneltilen şiddetin altında da cinsiyet ayrımcılığı yatıyor. - Şiddetin de her türüne tanık oluyoruz ne yazık ki...
- Y. İ.: Şiddete yönelik eylemlere baktığınızda da toplumda kabul gören genel ahlak kuralları, namus anlayışı var. Türkiye'de en önemli sorun, nüfusun yarısından çoğunun kadın olmasına rağmen kadınlar bir azınlık grubunu oluşturuyor. Kadın, kendisi için değil, diğerleri için var olan bir cinsiyet. Toplumsal denetim olarak da bakılınca, bekâret denetimi, töre namus cinayetleri, kadın bedenine yönelik şiddetin tamamen yansımaları. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki Türkiye'de 10 kadından dördü, ya eşinden ya da beraber olduğu adamdan cinsel şiddete maruz kalıyor. İki kadından biri, 'Geri planda kalayım, eşimle bir tartışmaya girmemeyim,' diyor. Üretim sürecine katılımlar, nüfusun dörtte biri. Okuma yazma oranı kadın nüfusunun yüzde 20'si. Sistematik olarak devleti suçlamak belki yanlış ama eğitim, sağlık sektörlerinden kadın hep dışarıda bırakılmış. Toplumda dayak, kültürümüzde bir terbiye yöntemi. Evde baba yoksa, ağabey, dede bunu bir hak olarak görüyor. Şiddet, esasında toplumda kanıksanmış, kadının değişmez kaderi gibi. Tehdit yaratma, sindirme, korku yaratma gibi nedenleri var.
- Kadına yönelik şiddetin suç olduğunu bilmeyen erkek var mı gerçekten?
- Y. İ.: Bu kanıksanma sonucu, şiddeti uygulayanlar bir şekilde mazur görülüyor.

GENÇLERDE GELENEKSELLİK ÇITASI YÜKSEK
Kitapta kadına yönelik şiddetin boyutları da inceleniyor. Şiddetin erkeğin eğitim düzeyiyle alakalı olmadığının örneklerini de sık sık görüyoruz...

- Y. İ.: Bu da açıklanamıyor, en büyük problem o. Mesela 'Koca profesör olmuşsun, kocandan dayak yiyorsun, tüh sana,' diyebiliyorlar. Eğitimli kadınlar, daha çok utanıyor.
- A. K.: Gel de postmodernist olma. 'Düz çizgisel bir gelişim evresi yoktur, döngü vardır,' derler ya, hakikaten doğru. Eğitim, bilgi arttıkça, şiddet azalmıyor. Bir kısır döngü var bunun içinde.
- Y. İ.: Ailenin korunmasına yönelik bir kanun var, ama kanun ancak şiddete maruz kaldıktan sonra başvuruyu ciddiye alıyor. - Bu da hem yasaların hem de yerleşik değerlerin kadının elinden yeterince tutmadığını mı gösteriyor?
- Y. İ.: Toplumsal cinsiyet rollerinde hep Allah korkusu, annelik, fedakâr anne, iyi eş rolleri var. Özsaygı yok. Aklına bile gelmiyor bunu telaffuz etmek. Türkiye toplumu, kültürel değişime ciddi bir direnç gösteriyor.
- A. K.: Bizde toplumsal gelişme, belirli değerleri rezerve ederek ilerliyor. Yedi Tepe, Boğaziçi, Marmara ve Erzurum Atatürk Üniversitesi öğrencilerinin modernleşme ya da mahremiyetle ilgili tutumlarını gösteren bir araştırma yaptık. Gençler geleneksel değerlere bağlı kalarak, teknoloji ve Batılı tutumlar konusunda gelişime açık. Ama 'Çocuğumu büyüklerim büyütsün,' diyor, borç almak gerekirse 'Önce yakınlarımdan alırım,' diyor. 'İş açsam, en güvenilir kimseler yine yakın çevrem olur,' diyor. Geleneksellik çıtası yüzde 60'ın üzerinde. Bu devam ettiği sürece, siz hepiniz sosyal devlet yapmak üzere kuralları koyun. Kuralları uygulayacak kişilerin kanunlardan haberi yok.
- Y. İ.: Medyanın rolü de çok önemli. Kadın Türkiye'de en korunmasız kesim. Ciddi bir suistimal var. Töre, namus cinayetleriyle ilgili başlıklar bile ikiyüzlü geliyor bana. Güneydoğu'da olunca bu cinayetler 'töre', Batı'ya doğru yaklaşınca 'namus cinayeti'. Namus cinayeti olunca, ceza almıyorlar, tahrik indirimi var. Cilve indirimi gibi bir şey var.
- A. K.: 'Kadın cilve yapmasa, erkek bir şey yapmaz,' diyorlar. Bunu televizyonda bir programın yapımcısı söyledi.
 
Kadın Ve Bedeni
Dişilik, Güzellik Ve Şiddet Sarmalında
Ayrıntı Yayınları, Şubat 2010, 210 sayfa
FiGEN YANIK / Sabah Gazetesi 

Bu haber toplam 7787 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.