Cinsiyet, norm ve yasağın kesiştiği nokta
Cinsiyet Halleri kitabı, feminist yazar Nil Mutluer'in toplumsal cinsiyetle ilgili derlediği makalelerden oluşuyor. Genel anlamda Türkiye'deki cinsiyet hallerinin değişik boyutlarına dikkat çeken yazılar, cinsiyet, din, eğitim, etnisite, hukuk, göç, medya, militarizm, sınıf, siyaset ve tarihin değişik kesişim noktalarına odaklanıyor. Derlemelerdeki çalışmalar sadece egemen iktidarlar tarafından dışa atılarak ötekileştirilenlerin direnişini anlatmıyor, ötekileştirilenlerin kendi aralarındaki iktidar ilişkileri hakkında da bilgi veriyor. Hidayet Şefkatli Tuksal, Pınar Selek, Karin Karakaşlı, Mehmet Tarhan, Fatma Benli kitapta makalelerine yer verilen isimlerden bazıları.
ASR-ı SAADET DEĞİL FİTNE DÖNEMİ
Hidayet Şefkatli Tuksal, 80'li yıllardan bu yana Türkiye'de Müslüman kadının değişen hallerinin siyasi, sosyal ve kültürel alanlara yansımasını ilahiyatçı gözünden değerlendiriyor. İslamın kadına verdiği iddia edilen hakların çoğunun pratikte bir karşılığı olmadığını belirten Tuksal eş, anne, evlat üçgeninde sıkıştırılan kadınlara karşı Asr-ı Saadet dönemi yerine fitne dönemi anlayışının uygulandığını söylüyor. “Modern iddialarımız nedeniyle, 'Müslüman kadının sorunu yoktur, modern kadının sorunu vardır' gibi önermelerle bizi Müslümanlık alanın dışında tutmaya çalışıyorlar” diyen Tuksal, kadınların erkeklere sunulmuş varlıklar gibi gösterilmesinin yanlışlığına değiniyor. Pınar Selek, Akıllı Ol başlıklı makalesinde erkeklerin toplumsal yapılarda ortaya çıkan özgün araçlarla ve çeşitli rituellerle adam edildiğine vurgu yapıyor. Erkeklerin adam etme rituellerden biri olan askerlik üzerinden, erkek kimliği inşaasını tanımlayan Selek'in akıllı ol sözünün altında yatan anlamlara ilişkin saptamaları bir hayli dikkat çekici: “Akıllı olmak şamar yemekten kurtulmanın biricik koşulu haline geliyor. Toplumsal erkeklik bu iktidarsızlık içerisinde kendi iktidarını üretiyor. Bu nedenle kadınlar, çocuklar, yoksullar, sınır dışına çıkabilecek topluluklar 'akıllı ol 'uyarısını 'akıllı olmama'nın sonuçlarını hatırlatan bir tehdit olarak yaşıyor. Fakat kapak biraz kaldırılanca şiddet, şaşkınlık teslimiyet, çaresizlik ve hınç deneyimleriyle sıkışan kırık dökük bir varlık görülüyor. Şiddetin ve sürekli birbirini besleyerek yeniden üretilen iktidar mekanizmalarının yıkılmazlığı erkeklerin bu sıkışmışlığına ve kırık döküklüğüne dayanıyor. Öyleyse yıkmak için tamir etmek de gerekiyor.” Avukat Fatma Benli ise Türk Medeni Kanunu ve Türk Ceza Kanunu'nun yürürlüğe girmesi ile oluşan hukuk düzeninde kadının insan hakları lehine önemli ölçüde değişikler içermesine rağmen yasaların çoğunlukla pratik hayata yansımadığına dikkat çekiyor. Bir cinsel saldırı davası üzerinden yasaların kadın aleyhine nasıl işlediğini gözler önüne seren Benli, kanunları yorumlayan zihniyetin yasaların toplumsal hayata dönüşümünü engellediğini ifade ediyor. Kadın olmanın başlı başına bir sorun olduğu Türkiye'de Ermeni ve kadın olmayı çifte kavrulmuş bir hal olarak yorumlayan yazar Karin Karakaşlı da kimlik mücadelesinin zorlukların yanında bir takım güzelliklerinin olduğunu belirtiyor: “Her kimlik için ayrı ayrı mücadele verme ihtiyacını ve dahası bizzat bedende taşınmayan tüm diğer kimliklerle özdeşleşebilmeyi, onları ilikte hissederek algılayabilmeyi beraberinde getiriyor. Ötekileştirmenin iflas ettiği noktadır burası. Özgürleşmenin tüy gibi uçabilmenin adıdır aynı zamanda.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.