Bu Kafede Şizofrenler Çalışıyor

Bu Kafede Şizofrenler Çalışıyor
Şizofreni Dernekleri Federasyonu, Türkiye'de bir ilki gerçekleştirerek çalışanları şizofreni hastalarından oluşan bir kafe açtı. Beyaz tişörtlerinin arkasında mavi tonda ‘Başka Türlü Bir Yer’ yazıyor.

NURSEL DİLEK / Aksiyon Dergisi


Şizofreni Dernekleri Federasyonu, Türkiye'de bir ilki gerçekleştirerek çalışanları şizofreni hastalarından oluşan bir kafe açtı. Aralarında dil bilen, çoğu üniversite mezunu hastalar ilk kez çalışmanın mutluluğunu yaşıyor.

Beyaz tişörtlerinin arkasında mavi tonda ‘Başka Türlü Bir Yer’ yazıyor. Bir diğer tişörtte ise ‘Karış Karış Yaşama’. Sahiden, başka türlü bir yer burası. Karış karış yaşamaya sımsıkı sarılan 18 gencin hikâyesi var burada. Ankara’daki Mavi At Kafe’den bahsediyoruz. Çalışanları ilk kez iş sahibi olmanın mutluluğuyla servis yapan 18 şizofren genç! Üstelik çoğu üniversiteyi dereceyle bitirmiş. Dört dil bilen de var, iki üniversite okuyan da, doktora yapan da. Kimi mutfakta, kimi serviste görevli. Bardakları ‘dökülecek’ korkusuyla taşıyanlar, fincanda gördüğü bir lekeyi saatlerce çıkarmaya çalışanlar, siparişi unutanlar… Ancak işe dört elle sarılmış hepsi. Müşterilerle oldukça ilgililer. Sipariş verdiğinizde dikkatle dinliyorlar. Hata yapma korkusuyla yaşadıkları yüzlerinden belli. Tek istekleri insanlarla kaynaşmak. Kafede 18 şizofreni hastası 4’er saatlik 3 vardiyayla çalışıyor. Başlarında bir şizofren hastası yakını var. Çalışanların çoğu, yıllarca evlerine kapanmış. Dünyayı olduğundan çok daha korkulası bir yer olarak algılıyorlar. Genellikle dikkatleri çabuk dağılıyor ya da hemen yorulabiliyorlar. Ama zekâlarından kimsenin şüphesi olmasın. Üniversite sınavında ilk 100’e giren bile var. Eğitimleri, zekâları daha fazlasına izin verse de, önce bir kafe çalışanı olarak yeniden, ‘herhangi biri’ gibi yaşamayı deniyorlar.

Onlardan biri Aslı Adalı, 26 yaşında. Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Piyano ve Şan bölümü öğrencisi. Okulu üçüncülükle kazanmış. 11 yaşından beri piyano ve gitar çalıyor, ünlü isimlere konserlerinde eşlik ediyor. Babaannesi ve dedesi ud, kanun ve keman çalıyor. Ancak üniversite döneminde yakalandığı hastalık onu bu hayattan biraz uzaklaştırmış. Şimdilerde hiç hayal etmediği bir mesleği yapıyor. Mavi At Kafe’de hem servise hem mutfağa bakıyor. Üniversite birinci sınıfa kadar her şey normalken bir anda yakalanmış hastalığa. Okulun son döneminde 90-100 arasında seyreden notları 10’lara kadar düşünce, öğretmenlerinin dikkatini çekmiş. Bunun yanında ağlama isteği, intihar düşünceleri ortaya çıkınca hastalığının teşhisi konmuş: Bipolar-manik depresif; yani duygu durum bozukluğu. Bir bakıyorsunuz çok sinirli, bir bakıyorsunuz çok neşeli; hâlden hâle geçiş durumu. Hastalığı ilk duyduğunda kabul etmemiş Aslı. ‘Hasta olamam, kesin yanılıyorlar' gibi düşüncelere kapılmış. Zamanla hastalığı kabullenmiş. Aslı kuzeninin aynı hastalığı yendiğini söylüyor. Onu örnek alıyor, kendisinin de atlatacağına inanıyor. Kafede çalışmaya dernek sayesinde başlamış. Üretmek ve iş sahibi olmak onu mutlu ediyor.

Kafe çalışanlarından Ebru Aslan (35), Hacettepe Alman Dili Edebiyatı bölümü son sınıf öğrencisi. İngi lizce, İtalyanca, Fransızca ve Almanca biliyor. Kısa bir dönem Almanca öğretmenliği yapmış. Babasının ölümünden sonra şüpheler, alınganlık, insanlardan kaçma, korku gibi düşünceler sonrasında hastalığı ortaya çıkmış. 19 yaşında yakalandığı hastalık sebebiyle okulu 16 yıldır bitirememiş. 15 senedir ilaç kullanıyor. Burada çok huzurlu ve mutlu olduğunu söylüyor. Dernekten bir arkadaşıyla sözlenmiş, yakında evlenecekler. Ebru’nun annesi Sürmeli Aslan, kızının burada çalışmasının kendisini heyecanlandırdığını belirtiyor. Emekli öğretmen anne de günün büyük bölümünü burada geçiriyor. Hasta yakını olarak kafeye börek, kurabiye hazırlayıp getiriyor.

Kafede çalışan hasta yakınlarından Meral Gökçek, Dünya Bankası’ndan emekli. 32 yaşındaki oğlu Cem, şizofreni hastası. George Washington Üniversitesi'nde okurken çıkmış hastalığı. Şimdi Bilkent Üniversitesi Arkeoloji bölümünde okuyor. Meral Hanım, oğlunun rahatsızlığını çok geç anladıklarından hayıflanıyor: “4 sene kaldı Amerika'da. Ben de sık sık gidip geliyordum. Babasıyla İsviçre'ye tatile gittiğinde üçüncü kattan aşağı atmış kendini. Ciddi bir şey olduğunu bu şekilde anlayabildik.” Oğlunun kendi hastalığından haberdar olduğunu, hatta hastaneye gittiklerinde “İnşallah psikolojik bir şey değildir.” diye dua ettiğini dile getiriyor. O da hastalığı ilk başta kabul etmeyenlerden. Bu yüzden ilaçlarını düzenli kullanmıyor: “Çok sosyal bir çocuktu; ama çevresinden koptu. Eskiden çok kitap okurdu, şimdi hiç okumuyor. Genç bir insana ömür boyu ilaç alacağını söylemek zor geliyor. Aslında psikolojikten ziyade biyolojik bir hastalık. Çoğu ileri zekâlı çocuklar. Burası onlar için bir terapi merkezi.”

Burada çalışan hastaların çoğu ilaçlarını düzenli kullanıyor. Tedaviye olumlu cevap veren hastalar onlar. Ancak ilaç masrafları sigortası olmayanlar için hayli fazla. Aylık 750 TL ilaca harcayanlar var. Kafenin sorumlularından bir hanım, şizofreni hastası kardeşini henüz bu kadar etkili ilaçlar gelişmeden önce intihar sebebiyle kaybetmiş. Şimdi kafedeki diğer hastalara katkıda bulunuyor: “Bu çocuklar için bir bardak çay servis etmek bile kendine güven meselesi. İlaçlar yüzünden uyanmaları güç oluyor; ama o kadar hevesliler ki hepsi tam zamanında burada. Örneğin bazıları hiç temizlik yapmamış. Temizlik yapmak hoşlarına gitti. Bir kızımızı, annesi hiç mutfağa sokmazmış; ama burada dolma sardı. Biri bardağı düşürüp kırdı, çok üzüldü, ona herkesin düşürebileceğini söyledik.” Çalışan hastalara 150-200 TL civarında maaş veriliyor. Bahşişler ise toplanıp ay sonunda paylaştırılıyor.

Şizofreni Dernekleri Federasyonu’nun açtığı bu kafe, Türkiye’de bir ilk. Federasyon Başkanı Doç. Dr. Haldun Soygür’ün yıllardır hayalini kurduğu proje, hastalığı tedavi edilenlerin günlük hayatlarına devam edip çalışabildiklerini kanıtlıyor. Üstelik hastaların çalışıp, toplumdan soyutlanmadıkları için daha iyi olmalarını sağlıyor. Kafede çalışanların tamamı ilaçlarını düzenli kullanan hastalar. Ömür boyu ilaç tedavisi sürecek olan hastaların burada çalışması bile tedavileri için bir artı niteliğinde. Projenin amacı, şizofreni hastalarını topluma kazandırmak ve onların tedavilerine yardımcı olmak. Ayrıca toplumdaki ‘şizofreni hastaları çalışamaz’ önyargısını kırmak. Eğer proje amacına ulaşırsa pilot il Ankara’nın ardından Mavi At Kafe İstanbul, İzmir gibi illerde de açılacak. 

NEDEN MAVİ AT?

Ankara'daki kafenin ismi İtalya'ya dayanıyor. Yetmişli yılların başında İtalya'da büyük akıl hastanelerinin kapatılmasını ve toplum içinde tedavi anlayışını amaçlayan bir hareket başlatılmıştı. 1971'de Trieste'deki akıl hastanesinde 1200 hasta yatıyordu. 1974'e gelindiğinde hastanenin kilitli kapıları açıldı ve hastaların dilediği zaman dışarı çıkmalarına fırsat verildi. Hastalar bu tabunun yıkılmasıyla el ele vererek 2,5 metre yüksekliğinde, ahşaptan mavi bir at yaptılar. Hastanenin bahçesine yerleştirdikleri bu at, toplumla bütünleşmenin sembolü oldu. Çünkü geçmişte, dışarı çıkma izni olan tek canlı, çamaşırhaneden kirli çamaşırları taşıyan bir attı. Köklü değişiklikle birlikte bu at bir bakıma özgürlüğün ve toplumdan kopmamanın bir sembolü hâline geliyordu.

Bu haber toplam 5112 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.