Bir Psikiyatrın İsyanı: "Yaşam Koçlarıda Kim"

Bir Psikiyatrın İsyanı: "Yaşam Koçlarıda Kim"
Bir TV programında kendisini yaşam koçu olarak tanıtan ve ünvanının yasal akrşılığı olmayan bir kişinin Ruh bilimle ilgili yaptığı değerlendirmeler Psikiyatri Hekimi Dr. Alper Hasanoğlu'nu isyan ettirdi. İşte göz ardı edilen bir gerçeğin ayrıntıları...

Bir TV programında kendisini yaşam koçu olarak tanıtan ve ünvanının yasal akrşılığı olmayan bir kişinin Ruh bilimle ilgili yaptığı değerlendirmeler  Psikiyatri Hekimi Dr. Alper Hasanoğlu'nu isyan ettirdi. İşte göz ardı edilen bir gerçeğin ayrıntıları...

Dün bir TV kanalında bir programa katıldım. Bu programda yeni yayımlanmış bir kitap hakkında, yazarı ve benim bu kitabın konusu hakkında konuşacağımız söylenmişti bana. Konu insan ilişkileriyle ilgili olduğu için davet edilmiştim ve ben de bu nedenle bu daveti kabul ettim. Ben ve yazar dışında kendini ‘yaşam koçu’, ‘danışman’ olarak adlandıran biri daha davet edilmişti.

Yazar kendi kitabı ve kitabı yazma süreciyle ilgili gayet düzgün ve hayat bilgisi dolu görüşlerini aktardı. Yaşam koçu, danışman olduğunu söyleyen ve daha sonra İstanbul’da terapi seansları yaptığını da öğrendiğim şahıs ise konuyla ilgili, hiçbir bilimsel altyapısı olmayan, yalan yanlış şeyler söyledi. Söyledikleri çok büyük ihtimalle yalnızca kendi kişisel deneyimleri ve hayatla ilgili beklentileriyle ilgiliydi. Bu arada programın konsepti icabı, canlı yayına bağlanan seyirciler oldu. Yaşam koçu bu izleyicilerden birine bir psikiyatra değil de bir psikoloğa gitmesini tavsiye etti. Çünkü psikiyatr yalnızca ilaç yazıyordu, psikolog ise terapi yapıyordu. Bu cahillik ve cahilliği bu kadar fütursuzca TV ekranından insanlara anlatması karşısında gerçekten dilim tutuldu.

* * *

Bu cahilliğin çok sık tekrarlandığına tanık olduğum ve bu durum beni çok rahatsız ettiği için bu hafta köşemde sizi belki şu an hiç ilgilendirmeyen ama bir gün ilgilendirebilecek bir konuda meşgul etmek istiyorum. Türkiye’deki ruh sağlığı konusunda.

Ruh sağlığı ve hastalıkları deyince ilk aklımıza gelenin önceleri delilik olduğunu ve bu konuda çalışan doktorların uzun bir süre deli doktoru olarak etiketlendiğini hepimiz biliriz. Deli doktoruna gitmek de uzun süre en yakınlarımızdan bile gizlediğimiz bir şeydi. Ta ki 1999 depreminden sonra sayısız psikiyatr ve psikolog depremzedelerin ruh sağlıklarıyla ilgilenene kadar. Onların bu çabaları sayesinde insanlar, psikiyatr ve terapistin yalnızca delilerle ilgilenmediği, normal insanların da hayatlarında başa çıkmakta zorlandıkları sorunlar olabileceğini ve bu sorunların çözümü için profesyonellerden yardım talep edebileceklerini fark ettiler.

Ama bizim ülkemizde hâlâ daha ruh sağlığı yasası yok ve bu bütün dünyada birkaç ülkede böyle. Ruh sağlığı yasası olmaması ne demek? Ruh sağlığı alanında yapılan tıbbi hataların hastalar ve danışanlar lehinde incelenememesi ve hasta haklarının savunulamaması anlamına geliyor bu. Yani psikiyatr ya da psikolog danışanı ya da hastasıyla olan terapi ilişkisinde bir hata yaptığında bunun herhangi bir hukuki yaptırımı yok. Ayrıca yukarıda andığım gibi bu konuda çalışma yetkisi olmayan kişilerin yardıma ihtiyaç duyan insanları suistimal etmesinin önünde de bir engel yok maalesef.

* * *

Bundan yıllar önce bir TV kanalının yanlış yönlendirmesi nedeniyle zakkumun kansere iyi geldiği yanlış inancı oluşmuş, bir sürü kanser hastası zakkum suyu içerek zehirlenmişler ve ek sağlık sorunlarıyla boğuşmak zorunda kalmışlardı. Buna benzer bir şekilde televizyon kanallarında ruh sağlığı konusunda hiçbir bilimsel altyapısı olmayan insanlar ahkam kesmekte ve bu konuda yardıma muhtaç insanlar suiistimal edilmektedir. Ve maalesef reyting uğruna TV kanalları da bu suiistimale alet olmaktadır. Örneğin geçenlerde uzmanlık alanı adli tıp olan ama kendini birdenbire yaşam koçu ilan etmiş biriyle Ayşe Arman ciddi ciddi röportaj yapmış ve onun saçma sapan önerilerini insanlara aktarmıştı.

Psikoterapi danışanla sorunlarını konuşmak ve tavsiyede bulunmak değildir. Eğer bu olsaydı altı sene tıp fakültesinin ardından beş sene psikiyatri ihtisası yapmak ve bu arada psikoterapi eğitimi için dört yılı heba etmek gerekmezdi. Psikoterapi bize ve ilişkilerimize zarar veren davranış biçimleri ve düşünceleri nasıl değiştirebileceğimiz hakkında terapist ve danışanın birlikte yaptıkları çalışmadır.

* * *

Kendine hangi hakla yaşam koçu, terapist, danışman dediğini bilmediğimiz insanların tuzağına düşmemek için gittiğimiz bütün psikiyatr ve psikologlara hiç çekinmeden şunu sormalıyız. Eğitimlerini nerede yaptılar, hangi konuda uzmanlar ve gerçekten bizim sorunlarımız hakkında bizlere yardım edebilecek yetkinliğe sahipler mi? Uzmanlık belgelerini bize gösterebilirler mi lütfen! Çünkü yanlış bir terapötik süreçten geçmektense arkadaşlarımızla dertleşelim daha iyi. Hiç olmazsa para ve zaman kaybetmeyiz.

Hayatla ilgili sorunlarımız konusunda bu kadar rahat ahkam kesen insanlar nedeniyle yaptığım işten utanmaya ve acı çekmeye başladım. Lütfen karaciğerimiz hastalandığında iç hastalıkları uzmanına gittiğimiz gibi, ruhumuz sıkıştığında da bu konunun uzmanına danışalım.

Radikal

Bu haber toplam 6190 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum