Aşkınızı önyargılardan nasıl korursunuz?
Bireysellik her ne kadar içinde yaşadığımız çağa damgasını vursa da, çift olma hali toplumda yüceltilmeye devam ediyor. "Yalnız adamlar" sosyolojik bir gerçeğe parmak bassa da, çift olmak meslek sahihi olmak kadar önemli addedilebiliyor. Aşkla ilgili çok satan kitaplar, görsel medyada olumlu yansıtılan çiftler, bekarları buluşturan çeşitli parti ve organizasyonlar kadın-erkek beraberliğinin ne derece ön planda olduğunun kanıtı. Mesela girdiğiniz sosyal bir ortamda, "Evli misin?" ya da "Erkek arkadaşın var mı?" gibi soruları duymamak işten bile değil. Homoseksüeller bile artık evlenmek ve evlat edinmek istiyor. Ünlü Fransız sosyolog Jean-Claude Kaufmann, içinde yaşadığımız toplumsal ve ekonomik zorlukların kıskacında cift olma durumunun bir tür kurtuluş ve sığınak olarak görüldüğü kanısında. Kadın erkek ilişkisi üzerine birçok kitaba imza atan Fransız psikiyatr Robert Neuburger ise seçildiğini, beğenildiğini bilmenin güven verici olduğuna inanıyor. Peki ama çift olmak mükemmel bir şey mi?
İlişkilerin yürümesi için fedakarlık etmenin, çaba harcamanın önemi büyük. Gerçekten de özen gösterilmeyen, sadece duygulara bırakılıp, onların eskimişliğinde yitip giden ilişkiler, biraz özen, titizlik ve dikkatle yıllara meydan okuyabilir.
Genellikle ilişki terapistlerinin ortak fikri: aşkın ilişkileri tek başına ayakta tutamayacağı oluyor. İlişkileri yolunda gitmeyen ve "Biz her şeyin üstesinden geliriz çünkü birbirimizi seviyoruz" diyen çiftlere, "Aşk hiçbir şeyi çözümlemez; aksine problem doğurur." diyorlar. Gerçekten de ilişkiler kıskançlıkların, aşırı sahiplenmenin, alışkanlıkların, iletişim problemlerinin, yanlış anlamaların, cinsel sorunların kıskacında zarar görüyor, yıpranıyor ve tükenmeye yüz tutuyor. Aşkla, kadın-erkek ilişkileriyle ilgili yanlış bilinenleri ve önyargıları masaya yatırırken uzman psikolog ve ilişki terapistlerinin de görüş ve desteklerini almayı ihmal etmedik.
BAŞARILI BiR İLİŞKİ İÇİN ÇOK SEVMEK YETERLİ
İlişkiye başlarken heyecan içinde mantığımızı yitiririz. Aşkın her türlü problemi çözebilecek güçte olduğunu düşünür, sevmenin anlamı üzerine çok da fazla kafa yormayız. Gerçekten de bir ilişkinin ayakta kalabilmesi için sadece sevginin yeterli olduğunu düşünmek, gerçek sorunları görmezden gelmek hiç akıllıca değil. Duygular, uzun vadede su yüzüne çıkan anlaşmazlıkları çözmekte yetersiz kalabilirler. Kendi haline bırakılmış, ortak projeler, fikirler ve sevinçlerle beslenmeyen bir ilişkinin ölmeye mahkum olduğunu söyleyebiliriz. Sevginin sadece körü körüne bir aşk mı yoksa aynı zamanda paylaşım, güven, proje, diyalog, heyecan ve cinselliğin de yaşandığı bir duygu alışverişi mi olduğu tartışılmalı, ilişki terapisti Patriek Estrade, çift olmanın sürekli değişen, devinim geçiren ve yenilenen bir ilişki biçimi olduğunu savunurken, salt sevginin bir ilişkiyi hayatta tutamayacağını dile getiriyor. İki insanın, farklı beklentilerle ortak paydada bulunabilmesi için sevgi şart. Ayrıca ortak düşüncelerin çatısı altında da ilişki evrim geçirir ve engelleri aşar.
EVLİ ERKEK İYİ AŞIK OLUR MU?
Evet, sizi her daim şımartır. Telefon faturalarını ve çocuğun okul taksitlerini hatırlatan eşini evinde bırakıp geldiğinde, ona sadece aşktan bahseden sizin için gerçekten çok iyi bir aşık olur. Yatakta da sizi mutlu eder. Özellikle yasağın cazibesi aşkı ve tutkuyu her iki taraf için de katmerli hale getirir. Ama asla gerçek bir aşık değildir. Sizinle yemeğe çıkması, sinemaya gitmesi, tüm kız arkadaşlarınızın sevgilileriyle yaptıkları sıradan aktiviteleri yapması çok zordur. Onu arkadaşlarınızla ya da ailenizle asla tanıştıramaz, bulunduğunuz sosyal ortamlara sokamazsınız. Tüm buluşmalar kaçamak, gizli ve sınırlıyken, siz de ölçülü, yasaklı ve kısıtlı bir sevgiliye dönüşürsünüz. Kısaca evli bir adamdan ancak yatakta iyi bir aşık olur, o da tabii bu alanda gerçekten iyiyse!
MÜKEMMEL ERKEĞİ BULDUM
Bu cümle aşkta cicim aylarını yaşayan, tutkunun doruklarında gezinen, her şeyi toz pembe gören ve aslında beraber olduğu kişiye değil de, kendi kafasında yarattığı mükemmel erkek imgesine aşık olan kadınlara özgüdür. Zamanla sular durulur, fırtına sona erer ve gerçekler ortaya çıkar. Yakışıklı, genç, "daha önce hiç böylesi görülmemiş" mükemmel erkek yerini, sıradan, defoları olan ve her zaman rastlanılacak türden bir erkeğe bırakır. Ünlü yazar İnci Aral bu geçiş sürecini şöyle anlatıyor: Anlar, izler, tutkular adlı deneme kitabında: "Aşkın gözleri kör değilse de bozuktur, iyi görmez. Bir süre sonra gözlerimiz düzelir, varsaydığımız, kendimiz için yeniden yarattığımız insanı gerçekte olduğu gibi görmeye başlarız. O zaman onun hiç de yücelttiğimiz kadar yüce, varsaydığımız kadar kusursuz ve dayanılmaz olmadığını fark ederiz"
Aşk tükenip de yaşanan ilk şok atlatıldığında, kişinin iki seçeneği vardır. Ya idealindeki hayale ihanet etmeyecek ve sevgilisinden ayrılacak ya da karşı karşıya olduğu gerçeklerle yaşamayı deneyecek. İkinci şıkta iki kişinin de karşılıklı fedakarlık yapması, birbirini farklılıkları ve defolarıyla kabul etmesi gerekir. İşte bu aşamada karşınızdaki kişiyi değiştirmeyi asla denemeden ortak noktaları ve farklılıkları bir tartıya koymak, paylaşılan değerlerin, arzuların, projelerin, hayat görüşünün ne kadar benzeşip benzeşmediği üzerinde düşünmek ilişkinin gelecekteki rotasını çizecektir.
SEVGİLİM BENİ ASLA DİNLEMİYOR
Çiftlerin ilişkilerinde en çok şikayetçi oldukları konulardan biri de partnerlerinin kendilerini dinlememesi ya da yanlış anlaması. Bu durum aslında ilişkinin cicim aylarında pek fazla birbirini tanımayan, birbirinin hatalarını göremeyen çiftlerin ayakları yere basmaya başladığında yaşadıkları iletişim bozukluklarından kaynaklanıyor. İlk adımı sürekli karşı taraftan bekleyen, açıkça konuşmaktan kaçınan, yanlış anlamalar ya da suskunluklarla aralarındaki iletişimi daha da zorlaştıran çiftlerin ilişkilerini sürdürebilmeleri çok zordur. Patrick Estrade, "Sevgilim beni asla dinlemiyor" söyleminin genellikle kadınlara özgü olduğunu ve kalıplaşmış bir önyargı olarak bilinçaltına yerleştiğim dile getiriyor. Bunu da şöyle açıklıyor: "Kadın kendini güvende hissetmek ister. Erkekse cesaretlendirilmeyi arzular. Dolayısıyla erkeğin, kadını kendini güvende hissettirecek, kollandığını gösterecek kelimeler kullanması çok önemli. Aynı şekilde kadının da erkeğiyle iletişim kurarken, ona destek veren, onu cesaretlendiren sözler kullanması çiftlerin birbirlerini daha iyi anlamalarına yardımcı olacaktır."
SEVGİLİMİN GEÇMİŞİ BENİ HiÇ İLGİLENDİRMİYOR
Sevgilinizle her ne kadar çok iyi vakit geçiriyor, çok iyi anlaşıyor ve onun ruh ikiziniz olduğuna inanıyorsanız da, kimliğinin mihenk taşlarından olan geçmişini yadsıyamazsınız. Çocukluk ve ergenlik yıllarında yaşadığı olumlu, olumsuz tecrübeler, ailesiyle ve eski kız arkadaşlarıyla olan ilişkisi, kısaca tüm hayatı boyunca karakterini oluşturan geçmişi bir şekilde ilişkinize yansıyacaktır. Özellikle anneleriyle çok hassas bir ilişkileri olan erkeklerin yaşadıkları aşklarda mutlaka bu hassas bağdan izler görmek mümkün. Anneye olan aşırı bağlılık ya da sevgiliyle annenin anlaşamaması ilişkiye zarar verebilir. Unutulmaz aşkların varlığı da bazen ilişkiyi yıpratabilir. İlişki her ne kadar geçmişte kalsa bile, erkeğin onunla yaşadığı acı ve tatlı tecrübeler yelken açtığı yeni aşkta etkili olabilir. Kişilerin geçmişle kurdukları ilişkide karakter yapılarının önemli bir yeri olsa da, "Sevgilimin geçmişi beni ilgilendirmiyor," deyip kişisel tarihini önemsememek çok akıllıca değil. Kısaca her iki tarafın da geçmişi, aldığı eğitim ve kültür, içinde yaşadığı aile ve sosyo-ekonomik ortam yeni kurulan ilişkiyi bir şekilde etkiliyor. Kısacası yeni bir ilişkiye başlarken iki tarafın da geçmişin mirasının bilincinde olmaları gerektiğini unutmamak gerekiyor. Hatta çiftleri, ortak bir dil yaratmaya çalışan iki ayrı kültüre ve ülkeye benzetebiliriz.
İYİ SEKS OLMADAN İYİ İLİŞKİ OLMAZ
İlişki terapisti Philippe Brenot, son yıllarda artan cinsel erozyonun insanları cinsel isteksizliğe ittiğini vurguluyor ve aseksüel çiftlerin giderek çoğaldığını hatırlatıyor. Gerçekten de son yıllarda poligaminin artmasıyla çoğalan cinsel hastalıklar, şehir hayatındaki modern yalnızlık ve bu yalnızlığa çare oluşturan internetteki sanal arkadaşlıklar, viagra, aşırı derecede alkol tüketimi, internet sitelerinde özgürce erişilen pornografik görüntüler, teşhircilik, özetle aşırı erotizmin arzuyu yok etmesi cinsel diyete giren çiftlerin sayısını artırıyor. Bu durumu şöyle açıklayabiliriz: "Çok fazla seks, seksi öldürüyor!" Geçen Eylül ayında Guardian gazetesinde çıkan bir habere göre dokuz aydır evli olan bir çift hiç seks yapmamış, iki iyi arkadaş olarak ilişkiye başladıklarını, bunu başka bir yere taşımaya niyetli olmadıklarını anlatan çift, sarılıp öpüşseler de asla seks yapmadıklarını ve bunun eksikliğini hissetmediklerini belirtmiş! Kısaca entelektüel anlamda birbirleriyle uyum içinde yaşayan bir şekilde ruh eşine kavuşan ama sevişmeyen çiftlerin varlığı bu tür ilişkiler olacağının kanıtı.
SEVGİLİM AYNI ZAMANDA ARKADAŞIM OLABİLİR
Günümüzde artık sevgilimizle her şeyi konuşuyor, tüm dertlerimizi paylaşıyor, kısaca ona sevgili sıfatının yanı sıra arkadaş nitelemesini de yakıştırıyoruz. Oysa yapılan araştırmalar "kadın" ve "arkadaş" deyimlerinin, sevgilisi olan bir erkeğin beyninde farklı katmanlarda yer aldığını gösteriyor. Yani erkekler sevgililerini arkadaş gibi görmüyorlar. Ayrıca kadın erkek ilişkilerinin merak ve gizem üzerine kurulu olduğunu, bilinmezlikler ve sürprizlerle beslendiğini unutmayalım. Sevgilinizi en iyi arkadaşınız yerine koyup, ona hakkınızdaki her detayı anlatmaya başlarsanız, aranızdaki gizem sona erecek ve partneriniz sizinle ilgili yeni bir şeyler keşfetme arayışına girmeyecektir. Erkekler için en iyi ve en tutkulu sevgili her buluşmada kendisine yeni heyecanlar yaşatan ve bilinmeyen bir yönünü gösteren kadındır. Elbette sevgilinizle sorunlarınızı konuşabilir ya da hayat projelerinizi paylaşabilirsiniz ama onunla dedikodu yapmak, yaptığınız alışveriş listesini göstermek ya da beklemek aranızdaki elektriği söndürebilir. Kısaca sevgilinizden aynı zamanda çok yakın arkadaşınız olmasını beklemeyin!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.