Aşkın Psikolojik Etkileri

Aşkın Psikolojik Etkileri
Aşkını kaybedenler bir anda yasa girer, psikolojik yatırımları iflas etmiştir. Bağışıklık sistemleri düşer. Vücudun, hastalıklara yakalanma riski artar... İşte ayrıntılar...

Aşık olan kişi, çevresine mutluluk saçar... Aşkını kaybedenler bir anda yasa girer, psikolojik yatırımları iflas etmiştir. Bağışıklık sistemleri düşer. Vücudun, hastalıklara yakalanma riski artar. Daha sık hasta olurlar.

İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Humanite Psikiyatri Tıp Merkezi Direktörü Prof. Dr. Sedat Özkan, aşkın psikolojik yaşam üzerindeki etkisini anlattı.

Evrensel sevgi üretimini sağlar

Sevgi üreterek, sevilmek gereksinimini doyurma sürecidir. İnsanoğlunun doğumu ile başlar, yaşadığı sürece devam eder, ölümünden sonra bile varlığını sürdürür. Aşk insanın her hücresinde varlığını devam ettirir, tüm canlıların gereksinimidir. Diğer canlılarda daha çok somut ve fizyolojik bir işlev gibidir. İnsanda ise biyolojik olmanın ötesinde tüm beyinsel kapasitesini, psikolojik donanımlarını ve sosyal paylaşımlarını içeren bir eylemdir.

Sevgi, en geniş duygusal yaşantıdır. Aşk bunun tercih edilen alt kısmıdır. Aşk, sevginin dorukta yaşanmasıdır. Aşkı karşı cinse hissedilen duygularla sınırlandırmamalıyız. Aşk evrensel olarak sevgi üretimini amaçlar. Tanrı, doğa ve insan sevgisi de bu duygunun içindedir.

Agrasifliği azaltıp pozitif yapar

Sağlıklı aşk kişiyi mutlu eder, bağımlı aşk ise depresif yapar. Aşk agresifliği azaltır, kişi daha hoşgörülüdür. Aşık olan kişi çevresine baskı ve öfke saçmaz, tam tersi pozitif ve uyumludur. Mutlu olan kişi, çevresindekilere karşı yıkıcı olmaz.

Mutluluk hormonu salgılatır

Aşk beyindeki kimyasal işleyişi canlandıran, en temel duygudur. Beyin ne kadar donanımlı ise aşk hayatı da, o kadar iyidir. Kişinin beyni kısır, donuk, paylaşıma açık değil ise aşk hayatı da o kadar kısırdır. Aşk zihni açar, adeta hormonları canlandırır.

Tüm canlıların gereksinimidir

Aşk, biyolojik zeminde beyinsel tüm deneyimlerini, donanımlarını ve beklentilerini aktive eder. Kuşkusuz sosyal ortam da oldukça etkili. Kişi ne kadar derin ve yaratıcı ise o kadar derin bir aşk yaşıyor. Cinsellik tüm canlılar için biyolojik gereksinimdir. İnsanda ise aşk ve sevginin ifade tarzlarından biridir.

Sorumluluk duygusunu artırır

Duygu yoğunluğu yaşamak kişinin aşık olduğu anlamına gelmez. Aşk daha çok yaşam dönemlerinde ortaya çıkar. Ergenlik dönemi, yetişkinlik döneminde 20’li yaşlar, orta yaşta 35-40’lı yaşlar, 50-60’lı yaşlar... Yaşam dönemlerinde kişi hayatını, mutluluk arayışlarını sorgular. Zamanla çiftlerin tercihleri değişmişse, ilişkide sorunlar başlar. Kimi çiftler bu sorunları aşarken, kimi yeni mutluluk arayışlarına yönelir.

Daha sağlıklı olmayı sağlar

Aşk kendini sevmenin uzantısıdır. Dünyayı sevemiyorsa, bütün sevgi gereksinimini tek kişiye aktarması bağımlılığa dönüşebilir. Bu durum hastalık olarak tanımlanabilir. Mesela; bebekle annesi arasında bağımlı ilişki vardır. Bebeğin tek sevgi nesnesi annesidir.

Dikkatli davranmayı gerektirir

Aşkın içinde sözel olmayan ipuçları da vardır. Gülümsemesi, oturuşu, aşık olduğu kişi yanına gelince ne yaptığı, nereye baktığı da bize ipucu verir. Aşık olan ve aşık olduğu kişiye saygı duyanlar; onu incitmekten kaçınır, dikkatli ve özenlidir.

Beyin kabuğu değişir

Aşık beyin daha üretken daha sağlıklıdır. Beynin en sağlıklı vitamini; aşk ve sevgidir. Aşk, beyin kabuğunun işlevini hızlandırır. Bağışıklık sistemi üzerinde de olumlu etkileri vardır, direnci artırır. Sevdiğini kaybedenlerde ise tam tersi olur, vücut direncinin azalmasıyla hastalıklara yakalanma riski artar.

Kaynak:Aktüel Psikoloji

Bu haber toplam 17984 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.