Anne-babanın aşırı fedakârlığı çocukları bencilleştiriyor
"Çocuğum için her şey feda olsun!" diyerek onu kral ve kraliçeler gibi yetiştiren anne-babalar, aslında kendini beğenmiş ve devamlı hizmet alan bir insan yetiştirdiklerinin farkında değil. Her işi ebeveyni tarafından yapılan çocuk, "Hak ettiğim şeyi almam için fazla çabalamama gerek yok" düşüncesiyle hayata atılır ve çoğu zaman mutsuz olur.
Kuşkusuz tüm insanlığın ortak heyecanlarından biridir anne-baba olmak. Küçücük bir beden olarak dünyaya gelmiş bebeğiniz, varlığını devam ettirmek için varlığınıza muhtaçtır. Onu besleyip büyüterek en iyi şekilde hayata hazırlamayı asli görev edinirsiniz bir anda. Omuzlarınızdaki yükün ağırlığına bir de duygularınız eklenir. Çünkü canınızdan parça olan bir birey sizin ellerinizde şekillenecektir. Hatta bazen öyle abartılır ki, özellikle anne, çocuğun kendi karşılayacağı ihtiyaçlarına bile müdahale eder. Çocuk için yatağını toplamak, yemeğini hazırlamak bile zor bir uğraş halini alır zamanla.
Uzmanlar, anne-babanın karşılık beklemeden çocuğa sürekli bir şeyler vermesinin, çocuğun gelecek hayatıyla ilgili ciddi problemler yaşamasına sebep olabileceğini vurguluyor. Medical Park Fatih Hastanesi Klinik Psikoloğu Sinem Demir, fedakârlık yapma-karşılığını bekleme açısından en sorunlu ilişkinin ebeveyn-çocuk ilişkisi olduğunu belirterek, çocuğun 'aşırı derecede alma' ile bencilleşebileceğini ifade ediyor. Demir, hep alarak yetişen bir çocuğun, "Her zaman hak ettiğim her şeyi almak için fazla çabalamama, meziyetlerimi geliştirmeme gerek yok." gibi bir algı geliştirebileceğini, ailelerin buna karşı dikkatli davranması gerektiğini önemle vurguluyor.
"Anne-baba tabii ki fedakârlık yapacak." diyen Demir, fedakârlığın sadece ebeveyn olma içgüdüsüyle, karşılıksız olarak değil, çocuğa karşılıklı kazanımları olacağı bilincini vererek yapılması gerektiğini söylüyor. Örneğin; "Bugün çok fazla ödevin olduğu için yatağını ben topluyorum, sen de ödevlerini güzel bir şekilde yapmalısın." gibi.
Sevginin, ilginin, maddi imkanların sınırsız ve şartsız bir şekilde verilmesinin, çocuğun dış dünya ile ilişkisini doğrudan etkileyebileceğini belirten Psikolog Sinem Demir, "Özellikle kendi çocukluğunu yaşayamamış, çabalamak zorunda kalmış bir anne-baba, çocuğuna hep vererek, aslında kendi çocukluğundaki yoksunluklarını gidermeye çalışabilir." diyor. Yani ebeveyn kendi çocukluğunda sahip olamadıklarını çocuğuna fazlasıyla sağlayarak bilinçaltına itilmiş duygularını tatmin edebiliyor. Örneğin, kendi giyemediklerini fazlasıyla çocuğuna alıyor ya da çocukluğunda çalışmak zorunda kaldıysa kendi çocuğuna bunu yaşatmamak için onun her işini kendisi halletmeye çalışıyor. Psikolog Demir, ebeveynin bu tutumunun çocuğu zamanla çevresindeki insanlarla ilişkisinde hep ilgi bekleyen, ne yaparsa yapsın kabul edilmek isteyen biri haline getirebileceğini belirtiyor: "Böyle bir çocuk veya yetişkin, durumunu fark edip, kendi çabasıyla veya tedavi ile kişisel senaryosunu değiştirmezse hayattan hep alacaklı hisseder. Ancak çevresinin ona borcu hiç bitmez. İnisiyatifi yeterince gelişmeyeceği için, daha fazlasını isterken, daha azını yapar."
Sinem Demir, anne-babanın çocuğa gösterdiği aşırı fedakarlığın bir başka sebebinin de sahip olduklarını (soyadını, unvanını, maddi gücünü... vb.), narsist, özsever bir şekilde, bir 'güç' olarak algılaması, çocuğunu da kendi 'imparatorluğunun veliahdı' olarak görmesi olabileceğini kaydediyor. Yani anne-babanın hayata karşı adalet anlayışının 'biz her şeyi fazlasıyla hak ediyoruz' şeklinde çarpıklaşabileceğini, bu anlayışı çocuğuna aktarabileceğini kaydediyor.
ASLIHAN KÖŞŞEKOĞLU / ZAMAN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.