1. HABERLER

  2. SIRADIŞI

  3. Alo! Evimde ölmek istiyorum, elimden tutar mısınız?

Alo! Evimde ölmek istiyorum, elimden tutar mısınız?

‘Aile’ ve ‘akraba’ kavramları tedavülden kalkıyor, doğum oranları düşüyor, yaşlı nüfus artıyor, insanlar ‘tek başına’ ölüyor, Avrupa’da yeni bir sektör doğuyor...

A+A-

AKSİYON - ‘Aile’ ve ‘akraba’ kavramları tedavülden kalkıyor, doğum oranları düşüyor, yaşlı nüfus artıyor, insanlar ‘tek başına’ ölüyor, Avrupa’da yeni bir sektör doğuyor. ‘Kiralık refakatçiler’, evinde ölmek isteyen yaşlı hastaların elinden tutup dualar ediyor.

Danimarkalı Anne-Mette Harder, 20 yıllık bir hemşire. Annesini uzun bir hastalık döneminden sonra kaybeden Harder’i meslektaşlarından ayıran özelliği, ölümü bekleyen hastaların son saatlerinde yanlarında olması, ellerinden tutup dualar etmesi, İncil okuması, ilahiler söylemesi. Tabii belli bir ücret karşılığında...

Danimarka’daki hastanelerde ölümü bekleyenlerin büyük bölümü, son saatlerini evinde geçirmek istiyor. Fakat bu istekleri genellikle gerçekleşmiyor. Sebebi ise bakacak kimselerinin olmaması. Ülkedeki bu potansiyeli fark eden Anne-Mette Harder de ‘kiralık refakatçi’lik üzerine kurduğu firmasıyla, son saatlerini evinde geçirmek isteyenlere yardımcı oluyor. Firmasında 10 hemşire çalıştıran Harder’in ücret tarifesi ise oldukça yüksek. Bir saatlik hizmetin bedeli 500 kron (125 YTL). Firma yeni olmasına rağmen ilgi hayli fazla. Yakınlarını ölüm anında yanında bulamayan Danimarkalılar, kiralık refakatçi sayesinde son nefeslerini ‘huzurlu’ bir şekilde veriyor.

YAŞLANAN NÜFUS, BÜYÜK PROBLEM

Danimarka’nın da aralarında bulunduğu Avrupa ülkelerinde uzun yıllar görmezlikten gelinen; ancak içten içe sıkıntısı hissedilen en önemli problemlerin başında, nüfusun giderek yaşlanması ve evlilik müessesesinin sağlam temeller üzerine oturtulamaması geliyor. Avrupa Birliği (AB) İstatistik Dairesi’nin verilerine göre, bugün 495 milyon olan 27 AB ülkesinin nüfusu, 2035 yılında 521 milyon olacak. 2060 yılında ise nüfus 506 milyona düşecek. Doğum oranının giderek azaldığı Avrupa’da 2015 yılında, ölenlerin sayısı doğanlarınkinden daha fazla olacak. Bu tarihten itibaren nüfus artışı, dışarıdan gelen göçe bağımlı olacak. 2035 yılından itibaren, dışarıdan gelen göç de nüfus artışı için yeterli olmayacak. Doğum oranının daha da azalmasıyla yaşlı nüfus toplumda iyice belirgin olacak. Yaşam süresinin uzamasından dolayı 2060 yılında Avrupa nüfusunun yüzde 30’u, 65 yaşın üzerindekilerden oluşacak.

Danimarka’da bugün 65 yaşın dan büyüklerin yüzdesi 15,6 iken, 2035 yılında bu oran yüzde 25’e çıkacak. Bugün Avrupa’da yüzde 4,4 olan 80 yaşın üstündekilerin oranı 2060 yılında yüzde 12’ye yükselecek. Danimarka’da bu oran yüzde 10 olacak. Günümüz Avrupa’sında 4 kişi bir emekliye bakarken, 52 yıl sonra iki çalışana bir emekli düşecek. Nüfusun yaşlanması ekonomik problemlerle birlikte sosyal sorunları da getirecek.

YAŞLILARIN YÜZDE 80’İ EVDEN HİÇ ÇIKMIYOR

Avrupa’nın küçük ülkelerinden biri olan Danimarka’da insan gücüne ihtiyaç duyulan meslek sayısı hızla azalırken, sağlık sektöründe büyük bir işgücü açığı yaşanıyor. 5 milyonluk ülkede 15 bin sağlık çalışanı açığı bulunuyor. Bunun büyük kısmını ise hasta bakıcıları oluşturuyor. 18 yaşına gelenlerin evdekilere ‘elveda’ deyip kendi hayatını çizdiği ülkede, yaşlananların imdadına belediyeler yetişiyor. Hasta bakıcılar evlere giderek ilaçların alınmasında yardımcı oluyor. Bunun maliyeti devlete oldukça ağır gelmesine rağmen başka çözüm yolu da bulunmuyor. Yaşlıların yüzde 80’i, evden dışarıya hiç çıkmadan hayatını devam ettiriyor.

Olayın maddi boyutu yanında bir de ‘insani’ boyutu bulunuyor. Yılda ortalama 8 bin yaşlı, hayata ‘yalnız ölümle’ veda ediyor. Bu ölümleri trajik hâle getiren ise bazı yaşlıların öldüğünden günler, haftalar, hatta aylar sonra haberdar olunması. Kapısını çalacak bir yakını bulunmayan yaşlıların evine belediye tarafından bakıcı gönderilmiyorsa, bu kişilerin öldüğü ancak ‘tesadüfen’ fark ediliyor. Ya posta kutusunun günler sonra mektupla dolmasıyla ya da evde beslenen kedi veya köpeklerin açlıktan çıkardıkları seslerle… Danimarka’da akrabanızın bulunması da problemi çözmüyor. Varsa yakınınız, onlar da ölüm haberinizi yetkililerden öğreniyor. Öğrenir öğrenmez cenazenize koşacaklarını umuyorsanız yine yanılıyorsunuz. Çünkü, cenazeye gelmek yerine, işe yarar eşyalarınızın adreslerine gönderilmesini istiyorlar genellikle.

YAŞLILARIN ÇÖZÜMÜ: TELEFON ZİNCİRİ

Sosyal hayatın gerçeklerinin bu olduğu Danimarka’da yalnız başına ölümden korkan yaşlılar, çözümü yine kendileri bulmaya çalışıyor. ‘Telefon zinciri’, Danimarkalı yaşlıların bulabildiği tek yöntem. Şu anda yaklaşık 2 bin yaşlı, bu zincirin bir halkası. Yaşlılar her gün birbirlerini arıyor. Karşı taraftan gelmeyen her ‘Alo’ sesi, bir kişinin daha öldüğünü gösteriyor. Diğer yaşlılar hemen yetkilileri arayıp durumu iletiyor. Böylece, ölüme yalnız gidenin cesedi haftalar veya aylarca beklemeden yetkililer tarafından bulunuyor.

Yalnız ölümlerin önüne geçmek için ‘kiralık refakatçi’ firmasını kuran Anne-Mette Harder, hastanelerde ölümü bekleyenlerin en az yüzde 30’unun son saatlerini evinde geçirmeyi arzuladığını söylüyor. Sorunun ciddi olduğunu belirten Harder, “Özellikle kanser hastaları, uzun tedavilerden sonra yolun sonuna geldiğini gördüğünde hastaneden ziyade evinde ölmek istiyor. Bunun önündeki en büyük engel ise evinde kendisine bakacak birinin olmaması. Devlet, 24 saat evde bakıcılık sistemini kabul etmediği için bu insanlar çaresiz bir şekilde hastane odasında ölümü bekliyor. Kurduğumuz firma ile bu isteğe cevap vermek istiyoruz.” diyor.

“MÜSLÜMAN HASTALAR ÇOK ŞANSLI”

“Hastalığın pençesine düşmüş insanları, akrabaları neden yalnız bırakıyor?” sorumuzu, Anne-Mette Harder, “Sizler çok şanslısınız.” diyerek başlıyor cevaplamaya. ‘Sizler’den kastı, ‘Müslümanlar’. Harder, “Aile, uzun süren hastalıklardan dolayı hastaya bakamayacak duruma geliyor.” cevabını yeterli bulmadığımızı anlayıp samimi itiraflarda bulunuyor. Harder, “İnsanlar, yakını da olsa hastanede yatan birini ziyaret etmekten korkuyor. Ölümün bir gün onları da yakalayacağını unutuyorlar veya ölümle yüzleşmekten korkuyorlar. Aile bağları fazla kuvvetli olmadığı için, ölümcül hastalığın pençesine düşen birini çoğu zaman eşi bile terk ediyor.” diyerek geçtiğimiz günlerde kanserden hayatını kaybeden 36 yaşındaki televizyon spikeri Kamilla Bach Hansen’in yaşamına atıfta bulunuyor.

Hastalığın ilk günlerinde en büyük desteği kocasından gördüğünü ifade eden Hansen, dönüşü olmayan yola girince eşi tarafından terk edilmişti. “Sizler çok şanslısınız.” sözünü yineleyen Anne-Mette Harder, “Hayatının 20 yılını hastanede ve hastalarla geçiren biri olarak Müslümanların hastaya olan ilgisine hayran kaldım. Biri hastalanınca bütün tanıdıkları hastaneye koşuyor. Bana ilk başlarda hastaneye yemek getirilmesi tuhaf geliyordu. Sonradan bunun bir gelenek olduğunu görünce takdir ettim. Hastane ziyaretleri formalite değildi. Müslümanlar, hastayı hiç yalnız bırakmıyor. Sürekli ziyaret edip moral veriyorlar, dua ediyorlar.” diyerek duygularını dile getiriyor.

KİRALIK REFAKATÇİDEN İLAHİLER

“Hayatının son saatlerini yaşayan birinin yanında olmak nasıl bir duygu?” sorusuna Anne-Mette Harder, mekanik bir cevap veriyor: “İşimin bir parçası.” Hayatının büyük bölümü ölümcül hastaların yanında geçtiği için ölüm sıradanlaşıyor muydu Harder’in gözünde? Ya ölümü bekleyen insanların ruh hâli nasıldı? Sorular peş peşe gelince, samimi açıklamalarına devam ediyor Harder: “Öncelikle ölümü bekleyen birinin yanında bulunmaktan korkmuyorum. Ölüm geldiğinde ne yapmanız gerektiğini önceden planlıyorsunuz. En büyük problem, yalnız yaşayanlarda oluyor. Ölüm gerçekleşmesi hâlinde kimlere haber vermeniz gerektiğini, önceden hastadan öğrenmeniz gerekiyor. Bazılarında mutlaka bir yakını oluyor ama yakını olmayanlarda büyük sorun yaşıyoruz. Yalnız yaşayıp yalnız ölüme gidiyorlar.”

Kendisini ‘inançlı’ olarak tanımlayıp ahirete inandığını ifade eden Anne-Mette Harder’in bir tespiti de ölüm geldiğinde tek çarenin inanca sarılmak olduğu: “Özellikle uzun süren hastalık dönemi geçirmiş ve tüm tedavilere rağmen iyileşmemiş insanlar, geri dönüşü olmayan yola girdiklerini anlıyorlar. Bu noktada tek çareleri inanca sarılmak oluyor. Hastanın yanında İncil okuyoruz, ilahiler söylüyoruz. Şunu gördüm ki ölenlerin tamamına yakını öbür tarafa inançlı olarak gidiyor. Zaten başka teselli bulacak bir şey de o noktada söz konusu olmuyor.”

EN BÜYÜK ARZULARI, SICAK BİR EL

Son saatlerini yaşayan birinin en büyük arzusunun tutacağı bir sıcak el olduğunu vurgulayan Harder, “Ölümü bekleyenleri teselli edecek konuşmalar yapıp huzurlu bir son için çalışıyoruz.” diyor. Harder, kiralık refakatçilik sistemini sadece yalnız yaşayanların tercih etmediğini, geceleri hasta bakımını yapmak istemeyen ya da yapamayanların da tercih ettiğini söylüyor.

Anne-Mette Harder, firmasını 10 hemşire ile beraber kurmuş. Hepsi sahasında uzman isimler. Uzmanlık alanı ise malum: Ölüm anında yardım. Ölümü bekleyen bir hastanın yanında bulunmanın bir saatinin maliyeti 500 kron (125 YTL). 8 saatlik bir mesainin faturası ise 4 bin kron. Rakam oldukça yüksek. Ancak bunun tamamını ‘ölümü bekleyen’ kişi ödemiyor. Danimarka’da herkes devlet tarafından ücretsiz sağlık sigortasına sahip. Devlet, son saatlerini evinde geçirmek isteyenlerin ‘kiralık refakatçi’ ücretinin yüzde 50’sini ödüyor. Olayın trajikomik yanı ise hiç kimsesi olmayanların durumu. Yani, ölüme yalnız gidenlerin ücretinin kimden tahsil edileceği… Harder, bu durumda hesabı devletin ödediğini belirtiyor. Devlet açısından aslında fazla değişen bir şey olmuyor. Hastanede ölümü bekleyen birinin maliyeti, evde bekleyeninkinden daha pahalı.

‘Kiralık refakatçi’ firmasını kuran Harder’e basının ilgisi de oldukça fazla. Yeni kurulmalarına rağmen ilginin ‘iyi’ olduğunu ifade eden Harder, birçok hastanın da ücretin yüksek olmasından dolayı kendilerini aramaya korktuklarını söylüyor. “Pahalı değil misiniz?” sorumuza, “Çalışanlarımın hepsi profesyonel, ücret normal.” cevabını veriyor.


‘AİLE KONUSUNDA BİZE ÖRNEK OLMAK ZORUNDASINIZ’

Nüfusun giderek yaşlandığı, aile kavramının temelinin çok kaygan olduğu Danimarka’da bundan sonra kiralık refakatçi firmalarının sayısının artması kimseyi şaşırtmayacak. Kendisi bir papaz olan eski Kilise Bakanı Tove Fergo, çözümü, bu tür firmalarda değil, aile yaşantısında görenlerden. Avrupa ülkelerinin teknoloji ve gelişmişlik açısından Müslüman ülkelerden çok ileri olduğunu belirten Fergo, “Açık söylemek gerekirse bu konuda sizlerden alacağımız bir şey yok. Ama sizden bir ricam olacak; aile yaşantısı konusunda bizlere kapınızı açın ve örnek olun.” diyor. “Müslümanların aile sevgisini bizlere göstermelisiniz.” diyen Tove Fergo, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Sizde anne ve babaya, aile büyüklerine büyük saygı var. Yaşlıları yalnız bırakmıyor, akrabalar ile irtibatı koparmıyorsunuz. Bizde ise tam tersi. Aile kavramı giderek ortadan kalkıyor. Aile yaşantınızla bizlere örnek olmalısınız. Bu konuda sizin de sorumluluğunuz var.”

Bu haber toplam 5347 defa okunmuştur

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.