"6. Ulusal Anksiyete Kongresi" Girne'de başladı

"6. Ulusal Anksiyete Kongresi" Girne'de başladı
Erişkinlerde ve çocuklarda anksiyete (kaygı) ve anksiyete ile ilintili psikolojik bozukluklar konusunda önde gelen bilimsel kongrelerden sayılan Ulusal Anksiyete Kongresi’nin 6’ıncısı Acapulco Otel’de başladı.

Dün başlayan ve 350’yi aşkın hekimin katılımıyla 4 gün sürecek kongrede, çocuklar ve gençlerde anksiyete bozukluklarında kullanılan antidepresan ilaçlar ve intihar davranışı, baş ağrısı ve anksiyete, psikiyatrik bozukluklar ve bedensel belirtileri, uyku bozuklukları dahil pek çok alanda yapılan çalışmaların sonuçları paylaşılacak.

Kongre Başkanı Numune Eğitim Araştırma Hastanesi’nden Doç. Dr. Nesrin Dilbaz, Acapulco Otel’de düzenlenen basın toplantısında, “Kaygı bozuklukları psikiyatride en sık görülen hastalık grubudur” dedi.

Kongrenin ana teması “anksiyete bozuklukları ile birlikte görülen diğer hastalıklar” olduğunu ifade eden Dilbaz, “Depresyon olan hastaların yaklaşık yüzde 40’ında anksiyete bozukluğu var. Anksiyete bozuklukları olan hastaların da yaklaşık yüzde 40’ında bir depresyon var” dedi.

Anksiyete ve depresyonun sıklıkla birlikte görüldüğünü kaydeden Dilbaz, iki ruhsal hastalığın birlikte görülmesinin tedaviyi zorlaştırdığını söyledi.

Anksiyetenin ruhsal hastalıklar içerisinde en çok rastlanan hastalık olduğunu vurgulayan Dilbaz, Türkiye’de anksiyete bozukluğunun türüne göre yüzde 3-20 oranında değiştiğini, en çok görülenin sosyal kaygı bozukluğu olduğunu kaydetti.

Anksiyete bozukluklarının temel bedensel belirtilerinin bazı tıbbi hastalıklarla benzediği için hastaların sıklıkla gereksiz tıbbi tedavi ile yüz yüze kaldığını söyleyen Dilbaz, “Her mutsuzluğa depresyon deniliyor ve gerekmediği halde ilaç başlatılıyor” dedi.

Depresyon hastalarının ancak 10’da birinin doğru tedavi görebildiğini kaydeden Dilbaz,  kişinin tedavi konusunda istekli olmaması, tedavilerin yan etkilerinin bulunması ve tedaviler hakkında eksik veya yanlış bilgilerin olması doğru tedavi oranının düşük olmasına neden olduğunu söyledi.

Anksiyete bozukluklarının çocukluktan başladığını vurgulayan Dilbaz, ABD’de doktora başvuran hastaların yüzde 16’sının anksiyete bozukluğu nedeniyle doktora başvurduğunu, çocuklarda ise bu oranın yüzde 13 olduğunu, en sık görülen şeklinin da “ayrılma kaygısı” (okula gitme) olduğunu söyledi.

Bakırköy Ruh ve Sinir hastalıkları Hastanesi’nden Doç. Dr. Hüsnü Erkmen de, pek çok bireyin anksiyete sorunu olduğunun farkında olmadığını, geç teşhisin de tedavi şansını azalttığını söyledi.

Anksiyete konusunda hastaların yeteri kadar bilgilendirilmediğinden çok sayıda tedavinin yarım kaldığını ifade eden Erkmen, basının anksiyete durumu olanların doktora başvurması konusunda önemli bir rol oynadığını kaydetti.

Erkmen, anksiyetenin, işe gitmeme ve işte verimli olamamadan dolayı büyük ekonomik kayıplara neden olduğunu, bunun Türkiye’deki boyutunun araştırılması gerektiğini  de söyledi.

İstanbul Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Raşit Tükel de, anksiyete bozukluğu olanların depresyon durumu ve yaşam kalitelerinin de değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

Tükel, Türkiye’de varolan performansa dayalı sağlık politikalarının da anksiyete bozukluğu hastaların tedavisini zorlaştırdığını söyledi.

kibrispostasi.com

Bu haber toplam 6685 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.