3. Eleştirel Psikoloji Sempozyumundan Notlar

3. Eleştirel Psikoloji Sempozyumundan Notlar
Ana teması "Toplumsal Travma" olarak belirlenen 3. Eleştirel Psikoloji Sempozyumu, 16 Eylül'de sona erdi...

"Toplumsal Travma" başlığı ile Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar (TODAP), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Büyükşehir Belediyesi ve Bağlar Belediyesi tarafından ortaklaşa düzenlenen ve 2 gün süren III. Eleştirel Psikoloji Sempozyumu sona erdi. Türkiye ve Avrupa'dan Diyarbakır'a gelerek toplumsal travma konusunda tartışma yürüten psikolog, sosyolog ve psikayatristlerin gerçekleştirdiği sempozyumda, farklı konulardaki bir çok konu tartışıldı. İki günden bu yana Sümerpark Ortak Yaşam Alanı'ndaki Tigris Resepsiyon Salonu ile Nikah Salonu'nda süren sempozyumun son oturumunda 30 yıldan bu yana süren çatışmalardan dolayı bölge illerindeki yurttaşların yaşadığı travmaya yaklaşım konusu tartışıldı. Katılımcılar, toplumsal travmanın bölgesel özelliklerine dikkat çekerek, yaşanan toplumsal travmanın aşılması için geçmişle yüzleşmenin önemine vurgu yaptı.

Akşam saatlerinde yapılan "Eleştirel psikoloji nereye?" başlıklı panele Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Serdar Değirmencioğlu, Psikolog Güneş Kayacı, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Canani Kaygusuz, Psikolog Baran Gürsel, TİHV'de görevli Orhan Kaya katıldı. Konuşmacılar, psikoloji alanında ciddi tartışmaların yürütüldüğü Eleştirel Psikoloji alanında bundan böyle eylem planlaması yapılmasının zorunluluğuna dikkat çekti.

Sempozyumun kapanış oturumu olan "Toplumsal travma ile baş etmede ne yapmalı nasıl sosyal çalışmalar yürütülmeli?" konulu panelde konuşan TİHV Diyarbakır Temsilciliği'nden Dr. Necdet İpekyüz ise, katılımcılara bölge illerinde yaşanan toplumsal travmanın özgünlüklerinden söz etti. "Diyarbakır Lice'de ev ev dolaşılarak bir araştırma yapılsa, Kürt sorunundan kaynaklı 30 yıldan bu yana süren çatışmalı ortamdan zarar görenlerin oranının yüzde 99 kadar olacağını" söyleyen İpekyüz, bu kadar insana psikolojik terapi yapılmanın mümkün olmadığına dikkat çekti. Bu noktada psikolojinin bu vakayı ele alırken bölgenin özgünlüğünü göz önünde bulundurması gerektiğini ifade eden İpekyüz, bugüne kadar yapılan çalışmalarda onarımdan daha çok hakikatin tartışıldığına dikkat çekti. Hakikat ile adaletin birleşmesi ile ancak bir onarımın gerçekleşebileceğine işaret eden İpekyüz, bunun en önemli adımının geçmiş ile yüzleşmek olduğunu söyledi.

İpekyüz'ün konuşması ardından söz alan katılımcılar, bir sonraki sempozyumda bölgeden çatışmalı ortamdan zarar gören özellikle annelerin katılmasının önemine vurgu yaptı.

SEMPOZYUMDAN NOTLAR 

GÜVENLİK DEVLETİNİN YARATTIĞI ATMOSFER

"Sistem birçok bilim alanında olduğu gibi egemenliğini sürdürmek için psikoloji bilimini de maalesef tepe tepe kullanmıştır" diyen Diken, "Bu öyle bir hal almıştır ki psikoloji deyim yerindeyse ‘sistemin emir eri’ haline dönüştürülmüştür" diye konuştu.

Son 25 yıldır aralıksız süren çatışma ortamının beraberinde toplumsal bir travma yarattığını bunun pek çok yansımasının hem insan hem de kent yaşamında görülmesinin mümkün olduğunu belirten Diken, "Güvenlik devleti öyle bir atmosfer yaratmıştır ki, artık insanlar sistemin hışmına uğramamak için nefesini tutmuş bir durumdadır. Çünkü biz ülkemizde nefes aldığımızda 'neden Kürtçe nefes aldın', ıslık çaldığında 'niçin Kürtçe ıslık çaldın', 'niye puşi taktın' denilerek gözaltına alınanlara tutuklananlara tanık olduk. Meramını anlatana kadar cezaevinde en az 3 yıl geçirenleri gördük" dedi.

‘RET, İNKAR VE EGEMEN BAKIŞ AÇISI HER ŞEYİ TRAVMAYA ÇEVİRİYOR’

"Ret, inkar ve egemen bakış açısı her bir şeyi travmaya çeviriyor" diyen Dr. İlhan Diken, şöyle devam etti: "Anadilde eğitimin olmadığı, hakkın teslim edilmediği bir ortamda ortak bir standart da tutturmak mümkün gözükmüyor. Örneğin çocuklara uygulanan psikolojik testlerin standartları gerek bölgesel farklılıklar nedeniyle gerekse de dil nedeniyle sağlıklı sonuçlar vermediğini düşünüyorum. Ankara’da uygulanan standart Diyarbakır’a uymamaktadır. Türkçe hazırlanan testler henüz Türkçe bilmeyen çocuğa uygulandığında doğal olarak gerçeğin dışında bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla ortaya çıkan sonuç, bilimsel bir bilgi olmadığı gibi buna dayalı olarak alınan kararlar da sağlıklı olmamaktadır. Bunun için önce anadil başta olmak üzere hakkın teslimi gerekmektedir."

Diken, ciddi travmalara maruz kalmış Kürt, Türk tüm insanların kurumsal tedavi yaklaşımı olmadığı sürece travmaların kalıcı olması ve daha ağır tabloların ortaya çıkmasının kaçınılmaz olduğunu vurguladı.

‘SİSTEM SORGULANDIĞI ORANDA TOPLUMSAL İHTİYAÇLARA CEVAP VERİLEBİLİNİR’

Bağlar Belediye Başkanı Yüksel Baran da kapitalizmin bir yandan insanı toplumsallıktan koparan, yalnızlaştıran zihinsel ve ruhsal dünyasına hakim olduğunu, bunun da tahribatlara ve travmalara neden olduğunu söyledi. Sistemin baskıcı karakterinin toplum yapısında yarattığı tahribatların bireyi çaresiz, amaçsız, iddiasız hale getirdiğini belirten Baran, yaşadığımız dünyada da şiddetin, ayrımcılığın, eşitsizliğin hakim olduğu bir dünya olduğunu vurguladı. "Çatışmaların ve savaşın içinde yaşamak, anadiliyle eğitim görmemek, zorunlu göçe tabi tutulmak, kadın olarak her türlü şiddete maruz kalmak, çocuklarını kaybetmek ve daha bir çok olay toplumsal yaşamı ve bireyin dünyasını nasıl etkiliyor. Nasıl derinden bir travmaya yol açıyor. Böylesi toplumsal koşullarda yaşayan insanların psikolojik etkilenmelerini tek başına ele alabilir miyiz? Yoksa bunlar yaşadığımız sistemle bağlantılı sorunlar mı?" diye soran Baran, psikoloji ve diğer disiplinlerinin sistemi sorguladıkları oranda toplumun ihtiyaçlarına yanıt alabileceğini söyledi. Güncel psikolojinin insanları toplumsal sorunlar içinde ele almadan, salt tedavi boyutuyla ele alan bir yaklaşım içinde olduğunu söyledi. Baran, psikolojinin kendi gerçek rolünü oynayabilmesi için güncel ve şu andaki pratiği eleştirmesi ve alternatiflerini ortaya koymasıyla mümkün olduğunu vurguladı. 

Toplumsal Dayanışma Için Psikologlar Derneği (TADAP) adına konuşan Psikolog Özge Yılmaz da "Nasıl bir psikoloji istiyoruz" sorusuna yanıt arayan psikologların bir platformu olan TODAP'ı anlatarak konuşmasına başladı. Yılmaz, psikologların Kürtçeye yönelik engellemelere karşı sadece baskı ve yasaklamalara karşı insani zorunluluklar nedeniyle değil mesleki sebeplerle de karşı durmak zorunda olduğunu söyledi. Psikologların tarafsızlık iddiasının ne anlama geldiğini anlamak zorunda olduğunu belirten Yılmaz, "Bireyin yaşadığı travmaların o travmayı ortaya çıkaran devlet şiddetinden ve politik bağlamından soyutlamak nasıl mümkün değilse, bu şiddete ve onu yaratan süreçlere, yapılara bir karşı duruş geliştirmediği sürece etkin bir müdahaleden bulunmak da mümkün değildir" dedi. Ana akım psikologların görmezden geldiği toplumsal olguların sadece baskı, şiddet ve sömürüyle sınırlı olmadığını da vurgulayan Yılmaz, "Psikoloji bu süreçlerden kurtuluşun yolunu, mücadeleyi, direnişi, umudu, cesareti ve dayanışmayı da görmezden gelmektedir” diye konuştu. Bu nedenle ana akım psikolojinin bu boyutuyla hesaplaşmayı önüne koymuş bir örgütlenme olan TODAP’ın burada olmasının önemli olduğunu vurgulayan Yılmaz, “Biz onurlu bir barışın ancak tabandan bir kardeşleşme ile sağlanabileceğini biliyoruz. Bu anlamda Kürt psikologların TODAP’taki varlığı bugün her şeyden daha önemlidir" şeklinde konuştu. 

Kaynak: ANF & DİHA 

Bu haber toplam 7229 defa okunmuştur
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.