Cinsellik Kavramının Tanımı, Boyutları ve Aşamaları
Cinsiyet teorileri; cinsel ihtiyaç, tutum ve davranışların kaynağını ve ortaya çıkışını, hayatın tabii akışının bir parçası ve bunun yanında sosyo-kültürel yapının, yani öğrenme-eğitim sürecinin bir sonucu olarak da görmektedirler.
Dürtüsel tatmin ve(ya) neslin devamını sağlamak maksadıyla erkek ve kadınlar arasında meydana gelen duygusal, sosyal, erotik ve bedensel faaliyetlerin tümü olarak tanımlanan cinsellik (Seyyar 2004: 119), kapsam olarak insani yaşama biçiminin bütün unsurlarını içermektedir. Cinsellikte erkek ve kadının sosyal rolleri gereği takındıkları tavırlar, yani bu iki cins arasında meydana gelen sevgi, aşk, saygı, hissi bağlar, muhabbet, sohbet, erotik ve cinsel ilişkiler gibi birlikte yaşananların bütünü; sağlıklı ve mutlu yaşamanın temel unsurlarındandır. Cinsel ilişkilerin dışında cinselliğin beden dışı boyutlarını karşılıklı bağlılık ve sorumluluk, özel ve mahrem görüşmeler, sır saklama, birbirine değer verme, koruma-kollama duygusu, güven ve belki de tatlı bakışlarda görmek mümkündür. Cinselliği, dereceli olarak belirli aşamalara tasnif etmekte fayda vardır. Bir başka ifadeyle, cinselliğin, cinsel gelişim safhalarına göre tanımlanması gerekmektedir
a) Cinselliğin birinci aşaması, kişinin bedeni değişime uğraması sonucunda ortaya çıkan psiko-sosyal tutum ve davranışla ilgilidir. Toplumsal rolün bir gereği olarak kişinin kendisini kadın veya erkek olarak kabul etmesi, bedeni, biyolojik ve cinsel yapısının farkına varması ile mümkündür. Cinsel kimlik olarak ifade edebileceğimiz bu süreç, cinsiyet yoğunlaşması ile başlayan gençlik dönemine aittir. Kişi, gençlik döneminde yaşadığı bedeni değişim ile birlikte erkeksi veya kadınsı dış görünümünün ortaya çıkmasıyla erkeksi veya kadınsı sosyal roller (tavırlar) üstlenmek (takınmak) suretiyle sağlıklı bir şekilde cinsel kimliğine kavuşmaktadır.
b) İkinci aşamada oluşan cinsellik, başka bir cinse duyulan ilgi, sevgi ve muhabbet ile ilgilidir. Burada, kişi, sevdiği insanla sohbet etmekten ve birlikte olmaktan mutluluk duymaktadır. Bedeni anlamda cinsel ilişkinin olmadığı bu atmosferde, her iki taraf birbirlerini daha yakın tanıma fırsatı bulmakta ve gönüllü olarak karşılıklı bağlılık söz konusu olmaktadır.
c) Üçüncü aşamada cinselliğin somut tezahürü gerçekleşmektedir. Bu noktadan itibaren çiftler, karı koca ilişkisine girmekte ve neslin devamını sağlamaktadır. Cinselliği, biyolojik olarak sadece neslin devamı olarak algılayanlar; gerçekte cinsel hayatın bir parçası olan beden dışı unsurların ve yansımaların kişilerin sosyal hayatlarına ve manevi gelişmelerine sağladığı olumlu katkıları görmezlikten gelmektedirler. Bundan dolayı, cinsel hayatın ve üremenin tıbbi, biyolojik, sosyal, psikolojik ve ahlaki yönlerini ve tehlikelerini anlatan cinsel eğitim, özellikle zihinsel özürlülerin genel sağlığı için son derece önemlidir (www.hzhagendorf.ch 2004).
Zihinsel Özürlü Çocuklarda Cinsel Gelişim Sorunları
Zihinsel özürlü çocukların biyolojik anlamda cinsel gelişimi, istisnalar hariç, diğer çocuklardan farksız ve zeka seviyelerinden bağımsız olarak gerçekleşmektedir. Zihinsel özürlüleri bedeni rahatsızlığı olanlardan ayıran en önemli unsur, kişinin bütün akli imgelerinin oluşturduğu zihni varlığının (şuur, mantık, idrak vb.) az gelişmiş olduğudur. Değişik sebeplerden dolayı zeka gelişiminde meydana gelen yavaşlama, duraklama ve gerileme sonucu kişinin tutum ve tahkir edilmelidir. Ebeveynler, kendi buluğ çağında yaşadıklarını hatırlamakla, meseleye daha hoşgörülü yaklaşabilirler. Bu alanda başarılı olmanın bir unsuru da, cinsel eğitimde rol alan aktörlerin zihinsel özürlülerde gördüklerini bizzat kendilerinin de zamanında yaşamış olmalarıdır.
Zihinsel Özürlülerin Cinsel Eğitiminin Dayanakları
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, öğrenme zorluğu çeken zihinsel özürlüler için 1971 tarih ve 2586 sayılı “Zeka Açıdan Geri kalmış Kişilerin Hakları Beyannamesi”ni kabul etmiştir. Burada, zihinsel özürlülerin, aynı yaşta olan diğer sağlıklı kişilerle aynı haklara sahip olarak özellikle eğitim, sağlık, çalışma ve sosyal hayatta korunmaları öngörülmektedir. Buradan yola çıkarak, zihinsel özürlü çocukların ve yetişkinlerin günlük hayatta karşılaşabilecekleri cinsel sorunlarına yardımcı olmak, cinsel yönden bilinçli ve sorumlu olabilmeleri yönünde eğitilmeleri gerekmektedir.
İnsanın, bir sosyal varlık olarak cinsel boyutuyla da değerlendirilmesi kaçınılmazdır. Bu yönüyle zihinsel özürlülerin cinselliği de, genel anlamda diğer insanlarınkinden pek de farklı olmamaktadır. Ancak, her insan, özel bir varlık olarak kendine has özellikleriyle cinselliğini, mizacı gereği nasıl ki farklı bir biçimde yaşamakta ise, zihinsel özürlüler de cinsel duygularını kendi dünyalarına uygun olarak yaşamak isteyeceklerdir. Herhangi bir özürlülüğü olan bir insan, diğer insanlardan farksız olarak cinsel hayatta saygın yerini alabilmelidir. Yetenek ve zihni kapasitesine göre zihinsel özürlüler de diğer insanlar gibi cinsel tutum ve davranışlarından sorumludur.
Özel Cinsel Eğitimin Özellikleri ve Hedefleri
Kişilerin; diğer insani ihtiyaçlarda olduğu gibi cinsellik alanında da eğitim görmesi ve sosyo-kültürel ortama uygun olarak cinsel ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri, psiko-sosyal gelişimlerini sağlayan önemli unsurlardandır.
Eğitim açışından cinsellik konusu, sadece cinsel teknik, ilişki ve üreme ile ilgili olmadığı gibi, şehvani arzuların kontrol altına alınmasına yönelik öğretiden de ibaret değildir. Cinsel eğitim, çocuk ve gençlerin fiziki, hissi ve cinsel gelişimlerini anlamalarını, cinsel kimliklerini benimsemelerini ve cinsiyetlerine uygun bir davranış sergilemelerini amaçlamaktadır. Ayrıca, cinsel eğitim yoluyla cinsel anormalliklerin ve sapmaların da önüne geçilmek istenmektedir (Artan 2003).
Cinsel tutum ve davranışların sosyal hayattaki yansımalarının bir göstergesi olması nedeniyle, cinsellik veya cinsel hayat, kültürel hayatın ve yaşama tarzının bir parçasıdır. Dolayısıyla, cinsel eğitimin asıl hedefi, cinsellik ile ilgili düşünce ve yaşama tarzının toplumun genel beklentileri ve dolayısıyla milli değerlerle örtüşmesidir.
Sosyal pedagoji alanına giren cinsel eğitim, özellikle buluğ çağına gelmiş zihinsel özürlü çocuklar için ayrı bir önem taşımaktadır. Bu hususta bir çok sorunla karşılaşan ve bazen de çaresiz kalan ebeveynlerin desteklenmesi kaçınılmazdır. Ancak, çoğu kez bu alanda tecrübeli sosyal eğitimciler bulunmadığından dolayı zihinsel özürlü çocuk ve gençlerin cinsel sorunlarının çözümüne yönelik ciddi katkılar sağlanamamaktadır. Önemli olduğu kadar hassas ve suiistimale açık bir mesele olmasından dolayı da sorun; çoğu kez ya hiç gündeme gelmemekte (getirilmemekte) ya görmezlikten gelinmekte ya da çözüme kavuşturulması bakımından zamana bırakılmaktadır (www.down-syndrom-netzwerk.de/bibliothek 2004).
Cinsel eğitim, günlük pedagojik eğitimin bir parçasıdır. Cinsel özürlülerin cinsel eğitimi; toplumsal gerçekleri dikkate alan, günlük özel olaylardan yola çıkan, somut açıklamalara, anlaşılabilir basit tasvirlere ve tekrara dayanan bir süreçtir.
Bilişsel gelişim süreçleri dışında zihinsel özürlü çocuk ve gençlerin biyolojik gelişimleri, genelde diğerlerinden pek farklı olmamaktadır. Anlayacakları bir dilde kendilerine cinsiyet kimliklerine dair bilgiler verilmelidir. Diğer taraftan sosyal ilişkiler çerçevesinde cinsellik alanında doğabilecek risklere de işaret edilmeli ve kişilerin bu hususta duyarlı olmaları gerektiği öğretilmelidir.
Eğitimcilere ve Velilere Düşen Görevler
Zihinsel özürlü çocukların ruhsal yönden sağlıklı yetişebilmeleri için, çocukların cinsel yönden cinsiyet kimliklerine uygun olarak eğitilmeleri ne kadar önemli ise ebeveynin de bunları bilmesi ve benimseyerek uygulaması da bir o kadar önemlidir.
Diğer pedagojik tedbirler de olduğu gibi, cinsel eğitim konularında da interdisipliner bir yaklaşımın sergilenmesinde fayda vardır. Dolayısıyla bu alanda ebeveynlerle sıkı diyalog içinde bulunmak gerekmektedir. Cinsel eğitimde yer alan kişiler arasında şeffaflık içinde karşılıklı fikir alış verişin yanında dayanışma şarttır. Cinsel konular dile getirilirken, aile bireylerinin sosyo-kültürel ve dini hassasiyetleri dikkate alınmalıdır. Ancak, zihinsel özürlü çocuğun psiko-sosyal gelişiminin sağlanması hedefinden taviz verilmemelidir.
Ebeveynlerin zihinsel özürlü çocuklarının cinsel ihtiyaçlarına cevap bulmakta zorlanmaları, Türk toplumunun mahremiyet ve aile çocuk ilişkileri ile ilgili konularda takındıkları geleneksel görüş ve tavırların ötesinde, bizzat özel eğitimin zorluğunda yatmaktadır. Özellikle cinsel eğitim alanında bilinen ve her zaman geçerli olduğu düşünülen pedagojik yöntemlerin zihinsel özürlüler üzerinde pek de etkili olmadığını söylemek mümkündür. Dolayısıyla özel cinsel eğitime dönük farklı ve/fakat işlevsel olan yeni pedagojik yöntemlerin geliştirilmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan şunu da açıkça ifade etmeliyiz: Hangi pedagojik yöntem tercih edilirse edilsin, zihinsel özürlülerin cinsel tutum ve davranışlarını sosyal yönden kabul edilebilir bir düzeye getirebilmek, birkaç gün içinde gerçekleştirebilecek bir konu değildir. Ancak, zihinsel özürlü çocukların cinsel eğitimine erken yaşta başlayan ve bu hususta hassas davranan veliler daha başarılı olabilmektedir. Yetişkin zihinsel özürlünün cinsel davranışlarında görülebilecek muhtemel sapmalara karşı cinsel sağlık ve eğitim ile ilgili bilgilerin erken yaşta verilmesinde her zaman fayda vardır.
Cinsel eğitim alanında sorunların başında belki de zihinsel özürlü çocuklarla kurulan sosyal ilişkiler çerçevesinde oluşan bedeni yakınlık gelmektedir. Eğitici personel, çocuğun yaşı ve zihni gelişimine göre ilişkilerini samimi bir atmosfer içinde sürdürmeli, ancak sosyo-kültürel sınırları da aşmamak için azami çaba göstermelidir.
Özel cinsel eğitimde esas olan temel kriter veya yaklaşım tarzı; zihinsel özürlü çocukların zihinsel seviyesine uygun olarak örnek modeller üzerinden öğretmek olmalıdır. Ayrıca, yapılması gereken işlem ve görevlerin parçalar haline bölünmesi ve gerçek hayat şartlarına endeksli olarak somut ve pratik davranış kalıplarının geliştirilmesi gibi yöntemler de özel cinsel eğitim alanında geçerli olabilmektedir.
Daha somut bir ifadeyle, özel cinsel eğitimde pedagoji ve yöntem açılarından; “Bunu çocuğuma nasıl söyleyebilirim veya anlatabilirim?”den ziyade “Bunu çocuğuma nasıl gösterebilirim?” sorusu önem kazanmaktadır.
Eğitilebilir seviyede olan zihinsel özürlülere cinsel eğitim verilirken, yanlış anlaşılmalara ve yorumlamalara neden olmayacak bir şekilde ifadelerin somut ve açık olması gerekmektedir. Soyut, üstü kapalı veya imalı sözlerin etkinliğinin burada pek geçerli olmadığını düşünmeliyiz (Artan 2003).
Zihinsel özürlü çocuk ve gençlerin cinsel yönden uyumsuz hale gelmemeleri, istismara ve karmaşık cinsel saplantılara uğramamaları için, veliler ve eğitimciler şunlara dikkat etmelidir (Seyyar 2001: 154-155):
• Çocuk ve gençler arası zararlı cinsel yakınlaşmaları önlemek için, zihinsel özürlü gençler, kendilerine ait özel ve müstakil bir yatak odasına sahip olmalıdırlar.
• Anne ve baba arasındaki cinsel ilişkiler, zihinsel özürlü çocukların göremeyeceği ayrı bir mekanda olmalıdır. Çocuklar, anne ve babalarını, çıplak olarak görmemelidir.
• Çocuklara, kendi cinsiyetlerine uygun düşmeyen kılık kıyafetler giydirilmemelidir. Ayrıca, cinslerine ve cinsiyet kimliklerine uygun düşmeyen davranış biçimleri de öğretilmemelidir.
• Erginlik (buluğ) çağında görülen değişiklikler; zihinsel düzeylerine uygun olarak açık, doğru ve onların anlayacağı bir dille önceden anlatılmalı ve yeni dönemlerine hazırlıklı olabilmeleri için kendilerine yardımcı olunmalıdır.
• Evde cinselliği tahrik eden pornografik içerikli yayınların bulundurulmamasına dikkat edilmelidir. Ailece, yani çocuklarla beraber televizyon seyredilirken, şiddet ve seks içeren programlardan kaçınılmalıdır.
• Evlilik çağına gelmiş özürlülerin evlendirilmeleri henüz gerçekleşmemiş ise cinsel enerjileri kültürel ve sportif faaliyetlere yönlendirilmelidir.
• Zihinsel özürlü gençlerin sosyal ilişkilerini, güvenilebilir ortamlarda ve kişilerle geliştirmelerine yardımcı olunmalıdır.
Çocuğun, cinsel ihtiyaç ve istekleri ile ilgili konuları sosyal çevreden veya basın aracılığı ile öğrenebileceği ümidi, zihinsel özürlü çocuklar için çoğu kez geçerli olmamaktadır. Bunun ötesinde zihinsel özürlü çocuk ve gençlerin kontrolsüz bir biçimde aile dışı kanallardan cinsel konuları öğrenmeye kalkışmaları, çoğu kez arzu edilmeyen sonuçları beraberinde getirmektedir. Batı’da cinsel istismarcılık alanında en çok engelli insanların sömürüldüğünü düşünecek olursak, bu yöntemin pek de sağlıklı olmadığını söyleyebiliriz.
Zihinsel Özürlüler ve Evlilik
İnsani ilişkiler çerçevesinde cinsler arasında sevgi ve muhabbet derecesinde meydana gelen arkadaşlıklar ve dostluklar sayesinde evlilikler ve dolayısıyla cinsel hayat da söz konusu olmaktadır. İnsan hayatının vazgeçilmez bir unsuru olan cinsellik; özürlü olsun veya olmasın her insanın hayatında önemli bir yer tutmaktadır. Ne var ki cinsel ihtiyaçların dile getirilmesinde zihinsel özürlüler bazı engellerle karşı karşıya gelmektedir. Zihinsel özürlüler, çoğu zaman sevgilerini ve hislerini uygun bir tarzda sözlü olarak ifade edemezler ve bundan dolayı da çoğu zaman beden dillerini kullanmak zorunda kalırlar.
Zihinsel özürlü olmayan insanlar, sevgi ve evlilik gibi meselelerini ve cinsel duygularını sosyal şartların bir gereği olarak karşı tarafın gönlünü kazanma niyetiyle daha dikkatli bir biçimde dile getirme becerisini gösterebilmektedirler. Zihinsel özürlüler ise duygularını, bedensel dilin yardımıyla, çoğu zaman açıkça ve dolaysız bir şekilde ancak sergileyebilmektedirler. Zihinsel özürlüler, zorluklarına rağmen bu anlamda bir iletişime ve(ya) ilişkiye geçme girişiminde bulunmak istediğinde genelde sosyal çevrenin tepkisine yol açmaktadırlar. Özürlü olmayanlar, bu beden dilinin içeriğini tam olarak kavrayamadıkları için, zihinsel özürlülerin bu davranışlarını yadırgamakta veya bunu saldırgan cinsellik olarak algılamaktadırlar.
Sevgi, şefkat ve bununla birlikte cinsellik, her insan için önemli bir ihtiyaç olduğu halde, zihinsel özürlülerin cinselliği ve evliliği konusunda sosyal çevre her nedense gerektiği kadar anlayış göstermemektedir. Zihinsel özürlülerin cinsel talepleri veya davranış biçimleri karşısında sosyal çevre sadece duyarsız kalmamakta, aynı zamanda zihinsel özürlülerin evlenme taleplerini de görmezlikten gelmektedir. Bilgisizlikten veya beslenen korkudan dolayı bazen önyargılar hâkimdir. Bazen de konu tedirginliğe yol açtığı gibi zihinsel özürlülerin cinsel haklarını yok sayan yasakçı bir anlayış sergilenmektedir. Dolayısıyla zihinsel özürlülerin cinsel sorununun niteliğinde aslında sosyal çevreden kaynaklanan bir engellilik bulunmaktadır. Toplumun, velilerin ve hatta eğitimcilerin bu konuya karşı takındıkları genelde olumsuz tavır, sorunun önemli bir parçasını oluşturmaktadır.
Halbuki zihinsel özürlü bir insanın da cinsel bir varlık olduğu unutulmaktadır. Bu doğal özelliği gereği zihinsel özürlüler de cinselliği yaşamak isteyen – yaşaması gereken insanlarımızdır. Kadın veya erkek olarak karşı cinslerle meşru bir zeminde cinselliklerini yaşayabilmeleri için, zihinsel özürlülerin desteklenmesi gerekmektedir. Cinsel ihtiyaçların karşılanması yöntemleri arasında başvurulacak en ideal yol şüphesiz evliliktir. Her ne kadar sosyal çevrenin bazı kesimleri zihinsel özürlülerin evlenmesine kuşku ile bakıyorsa da cinsel sağlık ve mutluluk açısından evliliğin bir alternatifi bulunmamaktadır. Nitekim, evlenme imkanı bulan zihinsel özürlülerin evlilikleri hakkında verdikleri bilgiler ve yaşadıkları tecrübeler, bunun en doğru yol olduğunu göstermektedir. İsviçre’de yaşayan zihinsel özürlü bir vatandaşımızın “Insieme Dergisi”ne verdiği ifadeler, bize bu konuda ışık tutmaktadır (Insieme 1998: 23):
“Bazen iki kez engelli olduğumu düşünüyorum. Yabancı olmanın yanında bir de özürlüyüm. Ebeveynim iş bulmak maksadıyla zamanında İsviçre’ye gelmiş. Ben de özel eğitim aldıktan sonra korumalı bir işyerinde çalışmaktayım. 20 yaşına geldiğimde ebeveynim bundan böyle kendi hayatımı kendim kurmam gerektiğini söyledi ve bana Türkiye’den uygun bir kız aradılar. Tanıştırıldığım Hatice’nin konuşma problemi vardı. Ben de kendisine kendi durumumu açıkça söyledim. ‘Ben, bildiğin gibi tam sağlam değilim, kafa yapım farklı. Buna rağmen benimle evlenmek ister misin?’ dedim. “Ben seni bu şekilde beğendim” dedi ve o sene hemen nişanlandık. Bir yıl sonra evlenir evlenmez Hatice’yi İsviçre’ye getirdik. İlk yıllar annem ve babamda kaldık. Bu durum bizim hayatımızı epeyce kolaylaştırdı. Bütün gün çalıştığım için, Hatice de yabancı dili henüz bilmediği için, annem ona yardımcı oldu. İki yıl sonra Abdullah dünyaya geldi. Sadece eşim ve ben değil bütün aile fertleri çok mutlu oldu. Hamilelik döneminde iş arkadaşlarıma hanımımın yakında çocuk doğuracağını söylediğimde çocuğun özürlü olarak dünyaya gelmesi karşısında korkup korkmadığımı söylediler. Bugün her yönüyle sağlam görünen oğlum altı yaşında ve yakında okula başlayacak, kardeşi Kübra ise üç yaşındadır. Okula alınmadan önce oğlum yeterlilik tespit sınavına girdi. Bunu çok başarılı olarak geçti. Bana, çocuğumun her şeyi çabuk kavradığını söylediler. Buna çok memnun oldum, çünkü oğlumun benim gibi zeka özürlüsü olabilir diye ara sıra içimde endişeler taşıyordum. Ne var ki oğlumuza ne annesi, ne de ben özellikle ev ödevlerinde yardımcı olabileceğiz. Buna da çok üzülüyoruz. Ben kafamdan dolayı, eşim de dilden dolayı yetersiziz. Abdullah, kreşte kendisine birçok arkadaş edindi. Birisi ile çok samimi. Bir gün bizim evde televizyon seyrederlerken Abdullah’ın arkadaşı birden bana benim neden öyle tuhaf konuştuğumu sordu. Bunun üzerine ben onları yanıma aldım ve benim bu şekilde dünyaya geldiğimi söyledim ve aslında onlar gibi olmayı çok arzuladığımı ama bunun mümkün olamayacağını söyledim. Bu acı itirafım üzerine onlara bana ‘ne olur, öyle hüzünlü bakma’ dediler. Abdullah, bir taraftan yüzümü okşadı, arkadaşı da kolunu omzumun üzerine attı. Ağlamak elimde değildi, ancak üzüntüden dolayı değil, duygulandığım için. Birkaç gün sonra Abdullah’ın arkadaşının evine davet edildik ve orada babası ile özürlülük hakkında sohbet ettik. Abdullah’a bir gün kendisine ev ödevlerine yardımcı olamayacağımızı söylediğimde bana aynen şöyle dedi: ‘Ne fark eder ki baba, bir şey anlamadığımda arkadaşımın babasına sorarım ve bir gün okuma yazmayı çok iyi bilirsem, o zaman ben de bunları sana öğretirim’. Bu sözler, beni çok rahatlattı”.
Yukarıdaki samimi açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, zihinsel özürlülerin kurdukları yuvalarda, her ne kadar aile içi ilişkiler açısından iletişim ve öğretim gibi bazı psiko-sosyal sorunlar ve engeller ortaya çıkıyor ise de sosyal çevrenin hoşgörü anlayışı çerçevesinde sorunlar ve engellerin çözümü de kolaylaşmaktadır. Zihinsel özürlülerin de mutlu ve başarılı bir şekilde aile sorunlarının üstesinden gelebileceğini gösteren bu ifadelerin daha da geçerli olabilmesi için, gerek topluma, gerekse sosyal politikadan sorumlu kurum ve kuruluşlara da büyük görevler düşmektedir.
Özel Cinsel Eğitime Yönelik Bazı Öneriler
Zihinsel özürlülerin cinsel ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri yönünde geliştirilmesi gereken aile odaklı eğitim ve sosyal politikaların temel esaslarına ve stratejik plan ve programların içeriğine yönelik bazı önerilerde bulunmak istiyorum:
• Zihinsel özürlülere yönelik aile odaklı cinsel eğitim ve politikaların belirlenebilmesi için, bir bilgi bankası oluşturulmalıdır. Bu bilgi bankası kapsamında sadece zihinsel özürlülerin değil, diğer özürlü grupların demografik özelliklerine, bibliyograflarına ve sayısal verilerin analizine de yer verilmelidir. Cinsellik olgusunu ortaya koyan ve bu alanda gerçekçi bir veri tabanı oluşturan saha araştırmaları yapılmalıdır.
• Özürlülerin evlilik yoluyla cinsel ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için, evlenmeye aday olanların birbirleriyle tanışabilmelerini kolaylaştıran imkanlar sağlanmalı ve bununla ilgili olarak kurumsal yapılanmalara gidilmelidir.
• Zihinsel özürlü çocuk ve genç yetiştiren ailelere psiko-sosyal yardımın yanında cinsel anlamda pedagojik destek sağlanmalıdır. Bunun için de özürlü çocuk yetiştiren ailelerin psiko-sosyal özellikleri-profilleri belirlenmeli ve bir sosyal araştırma çerçevesinde aile içi iletişim ve etkileşim sorunları ortaya çıkartılmalıdır.
• Özürlü ailelere, cinsel konuları da içeren profesyonel danışmanlık hizmetleri götürebilecek sosyal hizmet uzmanları yetiştirilmelidir. Zihinsel özürlülerin sosyal ve manevi düzeylerinin yükseltilmesi için, sosyal ve pedagojik destek sistemi içinde bireyin değerli olduğunu hissetmesi konusunda motivasyon (umut, sabır, inanç, dayanma gücü vb.) programlarına yer verilmelidir.
• Özel eğitim, aile ve sağlık desteğinin zihinsel özürlüler lehine geliştirilmesi için, akademik çalışmalar yapılmalı ve buna uygun sosyal politikalar üretilmelidir. Eğitim, aile ve sağlık kurumlarının programlarında (zihinsel) özürlülerin önemi vurgulanmalı ve cinsellik konusuna yönelik çözüm odaklı projeler ve uygulamalar yer almalıdır.
• Yaygın ve örgün eğitim programlarında (özel) cinsel bilinçlenme ile ilgili dersler konulmalıdır.
• Zihinsel özürlü gençleri, evliliğe ve aile hayatına hazırlayacak eğitim programları geliştirilmelidir. Ayrıca, yapılan evliliklerin uyumlu bir şekilde devam edebilmesi için, aileler psiko-sosyal boyutuyla sürekli olarak desteklenmelidir.
• Özel cinsel eğitim programları, örgün ve yaygın eğitim kurumlarının yanında sivil toplum kuruluşları tarafından da yürütülebilmelidir. Bu kurum ve kuruluşlar aracılığıyla ailelere “özürlü dostu” eğitim, sağlık, üretim, tüketim bilgisi ve bilinci verilmelidir. Sosyal gelişmeyi insan ve özürlü dostu odaklı gelişim temelinde yapılandırmak amacıyla, erken çocukluk ve ergenlik dönemi gelişiminde olumlu kişilik özelliklerinin kazandırılması yönünde en etkili eğitim aktörü olarak veliler, çocuk eğitimi ve cinsellik konusunda eğitilmelidirler.
• Özürlülüğün çocuk hakları ihlaline ve cinsel istismara sebep olduğu dikkate alınarak, özürlü çocuk ve gençlerin cinsel istismarı konusunda aile bireyleri ve özürlüler, koruyucu-önleyici eğitim programları kapsamında aydınlatılmalıdır. Harici ve dahili kaynaklı cinsel istismarın ortaya çıkmasına sebep olan psiko-sosyal ve ahlaki risklerin gün ışığına çıkmaması yönünde koruyucu sosyal politikalar uygulanmalı ve sivil toplum örgütleri, üniversiteler ve mahalli idarelerin işbirliği ile cinsel istismarı önlemek amacıyla uygulamalı projeler devletçe desteklenmelidir.
• Aileden sorumlu Devlet Bakanlığı ve buna bağlı kurumlar (Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Aile Araştırma Kurumu) başta olmak üzere mahalli idareler ve sivil toplum kuruluşları ile koordinasyon içinde, kentsel ve kırsal alanlarda özürlü aileleri de içine alan sosyal danışma merkezleri kurulmalıdır. Ayrıca bu amaçlarla hizmete açılmış Toplum Merkezleri de özürlü odaklı sorunlara çözüm getirici fonksiyonlar üstlenmelidir.
• Hizmet veren Gençlik Merkezleri ve Çocuk Kulüplerinin işlevleri arasında (zihinsel özürlü) çocukların cinsel eğitimi ve gençlerin evliliğe hazırlığı yer almalıdır.
• Mesleki eğitim alamamış evli zihinsel özürlülere veya eşlerine istihdama uygun mesleki beceri kursları sunulmalıdır. Çalışmak isteyen evli zihinsel özürlüler veya eşleri “pozitif ayrımcılık ilkesi”ne uygun olarak ya emek piyasasında özürlü kota sistemi kapsamında istihdam edilmeli, ya da korumalı işyerlerinde çalıştırılmalıdır.
• Evli zihinsel özürlülerin çocuklarına yönelik eğitim-öğretim araç-gereç ve materyalleri ücretsiz dağıtılmalıdır. Bu ailelerin çocuklarının ücretsiz anaokullarına kayıtları yapılmalı ve okul çağında ev ödevlerinin yapılması gibi alanlarda eğitim desteği sağlanmalıdır.
• (Zihinsel özürlü) çocukların müstehcen ve zararlı yayınlardan korunması alanında köklü ve etkin tedbirler alınmalıdır.
Kaynak: http://www.tsd.org.tr/index.php?option=com_content&task=view&id=566&Itemid=2998