Yorgunluğunuz İki Haftayı Aşıyorsa Doktora!

Bahar yorgunluğu deyip geçmemek. dikkate almak gerekiyor. Çünkü bazen altında yatan başka hastalıklar olabiliyor

Bahar yorgunluğu sendromu sabahları yataktan kalkamama, uyku hali, enerji azalması, isteksizlik, çalışmak istememe gibi belirtilerle kendini gösteriyor. Bahar yorgunluğu deyip geçmemek. dikkate almak gerekiyor. Çünkü bazen altında yatan başka hastalıklar olabiliyor

Oldum olası duyarım bu lafı: ‘Bahar yorgunluğu’. Ama bir anlam veremem! Bana daha çok yaz yorgunluğu olur, o aşırı sıcaklardan. Ama bahardan asla! Doğanın uyanmaya başladığı, kuşların cıvıl cıvıl öttüğü, her yerin yeşerdiği bir mevsim doğaya yorgunluk vermiyor da neden bizlere yorgunluk verir ki? Aslına bakarsanız bana hiç vermez. Tam tersine baharda yorulmak yerine kendimi daha enerjik, daha dinamik hissederim. Benimle aynı duyguları paylaşan birçok insan olmakla birlikte tam tersini düşünenlerin sayısı da oldukça fazla! Yoktan yere girmemiş ya bu kelime literatüre ‘Bahar yorgunluğu’ diye... Radikal Gazetesi'nden  FERHAN KAYA POROY, bahar yorgunluğundaki gerçeklik payını arıştırmak için Memorial Hastanesi’nden Prof. Dr.Birsel Kavaklı’nın kapısını çaldı. İşte ayrıntılar...

Gerçekten bahar yorgunluğu diye bir sendrom var mı? Bahar insanı yorar mı?

Evet, var. Havalar ısındığı zaman havadaki iyonizasyon oranı da değişiyor. Pozitif ve negatif yüklü iyonlar havanın nem derecesine göre, ısı derecesine ve gece gündüz ısı farkına göre farklılaşıyor. Pozitif iyonlar insanı dinç kılarken negatif iyonlar insanı depresif kılıyor.

Bu değişim bir tek baharda mı oluyor?

Her mevsimde oluyor ama baharda daha ziyade negatif iyonlar artıyor. Bir de kişinin bazal mutluluk durumu, mutsuzluk durumu, işlerinin yoğunluğu da etkiliyor. Her işi yolunda giden, sorunlarının çözümünü tek başına bulabilen insanlarda bu olumsuz etki daha az görülüyor. Ama insanın biraz sıkıntısı, mutsuzluğu varsa bu insanlar iyon dengesizliğinden çöküntü yaşıyorlar.

Neden bu olumsuz iyonlar baharda ortaya çıkıyor?

Isının ani artışlarının bunda etkisi oluyor. Tabii sıcaklık ve nemle de ilişkili. Nem oranının artması, havadaki su moleküllerinin iyonizasyonunu değiştiriyor. Rüzgarların yönü de bu iyonları harekete geçirmekte etkili oluyor. Özellikle aşırı sorumlulukları olanlar daha çok yaşıyorlar bahar yorgunluğunu.

Peki nedir bu bahar yorgunluğu? Ne yaşıyor insanlar?

Sabahları kalkamama, kendini halsiz hissetme, uyku hali, öğleden sonra uyuklamalar, işleri öteleme, çalışmak istememe, depresif bir ruh hali. Biraz melankoli ve hayallere dalma. Yeşeren tabiat, canlanan hisler insanı kendinden alıp başka yerlere götürebiliyor. Doğa nasıl değişiyorsa insan kişiliği de değişiyor.

Işığın artması insan üzerinde olumlu etki yaratmaz mı? Yani bahar ve yorgunluk ilişkisi yerine tam tersine bir mekanizma çalışması gerekmiyor mu?

Burada bir çelişki var gibi gözükse de biyolojik sistem, nöropsikiyatrik sistem ve beyindeki trafik çok değişik. Her kişide aynı algı oluşmuyor. Bunu şöyle de açıklayabiliriz. Stres bazı insanlara iştahı artırırken bazı insanlarda iştahı kapar. Bu da böyle bir şey. Bahar bazı insanları motive ederken bazılarını da depresif bir yapıya sokar.

Bahar yorgunluğu fiziksel değil de psikolojik bir şey mi ağırlıkla?

Psikolojik yönü ağır basıyor denebilir. Kişinin o andaki durumuyla ilgilidir. O andaki beslenmesiyle de ilgilidir. Kullandığı vitaminler de etkili. Spor yapmaları bile etkilidir. Hatta uyku miktarları da önemli.

Ne kadar sürer?

Genellikle bir veya iki hafta içinde geçer ama eğer kalıyorsa o zaman kronik yorgunluk sendromuna dönüşmüş demektir ki tedavi gerektirir. Ancak yorgunluk hafife alınmamalıdır. Bu bir veya iki haftalık süreçten sonra yorgunluk devam ediyorsa altta yatan başka bir sebep olup olmadığı mutlaka araştırılmalıdır. Hipotirodi hastalarının büyük bölümünde böyle yorgunluklar olur. Tiroid hastaları yorgun olmaya öyle alışırlar ki normal yaşam sürecini bu çerçevede algılamaya başlarlar. Depresyon da yorgunluk nedenlerinden biridir. Alttan yatan hastalıklar olabileceğini akılda tutmak gerekiyor!

Bahar yorgunluğu yaşayan veya yaşamak istemeyen biri neler yapmalı?

Bunun birkaç ayağı var. Beslenme, vitaminler ve spor yapmak gibi. Ama öncelikle beslenmeyle konuya başlayabiliriz. Kış aylarında metabolizmamız yavaşlar ve kilo alırız. Her zaman ve herkes için en ideal olan beslenme şekli yeterli ve dengeli beslenmektir. Yediklerimizin yüzde 55’i karbonhidratlar, yüzde 30’u yağlar, yüzde 15’i de proteinlerden oluşmalıdır. Kompleks karbonhidratlarla birlikte protein de aldığımız için et ve et ürünlerinden az miktarda almamız yeterli olacaktır. İçinde meyvesi ve sebzesi de olan bu tip bir beslenme, bir de öğünlere yani günde altı öğüne yayılırsa o zaman ideal oluyor. Su da çok önemli.

Vitaminlerin etkisi var mı?

Evet, çok önemli. Özellikle C vitamini antioksidan özelliğinden dolayı çok faydalı. Bunları yeşil yapraklı sebze ve meyvelerden, ayrıca turunçgillerden alabiliriz. Günde iki portakal çok faydalı olur mesela. Ancak sebze ve meyveleri yemeden önce çok iyi yıkanmasına özen göstermek gerekiyor. Sebzeleri çiğ olarak tüketince daha çok C vitamini alırız. Pişirdiğimiz zaman bu etki azalıyor. Hatta kaynatmalarla yok da olabiliyor. Sebze ve meyve sularının evde sıkılmış olmasında fayda var.
Yarın: Vitaminler zararlı da olabilir. Yorgunluğa karşı su!

Vitamin Rehberi

VİTAMİN A: Kadınların günde 4 bin, erkeklerin 5 bin ünite A vitaminine ihtiyaçları var. Süt ve yumurta en iyi kaynak. 50 bin ünitenin üstünde alındığında bulantı, kusma, başağrısı, iştahsızlık, görme bozukluğu ve eklem ağrıları gibi şikayetlere neden olur. Gebelik sırasında, bir kez 20 bin ünite A vitamini bebekte sakatlıklara neden olabilir.

BETA KAROTEN: A vitamininin yapı taşıdır. Ispanak, lahana gibi yeşil yapraklı sebzeler, kavun, şeftali, kayısı gibi meyveler ve havuç en önemli kaynaklarıdır. Yüksek dozda alınmasının toksik (zehirleyici) etkisi olmamakla birlikte günde 50 miligramdan (83 bin ünite) fazla alınması tavsiye edilmez.

VİTAMİN B6: Günlük ihtiyaç, kadınlarda 1.6 miligram, erkeklerde ise 2 miligramdır. Tavuk, balık, ıspanak, patates, muz, kepekli ekmek, kuruyemiş en önemli kaynaklarıdır. Bunların dışında, birçok gıdada B6 vitamini bulunduğu için, eksikliği konusunda endişeye düşmemek gerekir. Altı ay süreyle günde 100 miligramdan fazla kullanmak sinirleri tahrip edebilir.

VİTAMİN B12: Kadınlarda ve erkeklerde günlük ihtiyaç 2 mikrogramdır. En önemli kaynakları et, tavuk, balık ve süt gibi hayvansal ürünlerdir. Hayvansal ürünlerin hiçbirini yemeyen vejetaryanların, mutlaka ayrıca B12 vitamini alması gerekir.

VİTAMİN C: Kadınlarda ve erkeklerde her gün alınması gereken en az miktarı, 60 miligramdır. Sigara içenlerin en az 100 miligram C vitamini almaları gerekir. Her gün taze sebze ve meyve, özellikle narenciye, lahana, ıspanak, kıvırcık salata gibi yeşil yapraklı sebzeler, yeşil biber yiyen kişiler, tavsiye edilen en düşük günlük dozun üzerinde C vitamini aldıklarından emin olabilirler. Antioksidan etki nedeniyle, kanser, kalp-damar hastalıkları ve katarakta yakalanma ihtimalini azalttığı belirlenmiştir. Ayrıca, soğuk algınlığı gibi hastalıklara karşı da direnci artırmaktadır. Günde 1 grama kadar güvenle alınabileceği belirlenmiştir.

VİTAMİN D: Kadın ve erkeklerde her gün alınması gereken en az doz 200 ünitedir. Düzenli süt içenler ya da süt ürünleri tüketenlerin yeterince D vitamini aldığı söylenebilir. Ayrıca vücut güneş ışınlarına maruz kaldığında, kendisi de D vitamini üretir. Yaşlılıkta kemiklerin zayıflamasına (osteoporoz) karşı, günde 400-800 ünite kadar D vitamini takviyesi alınması yararlı olmaktadır. Günde bir litreden fazla süt içen ya da buna yakın süt ürünü tüketen kişilerin ayrıca D vitamini almaları risk yaratabilir. Günde 5 bin üniteden fazla alınınca böbrekler ve kalpte hasar riski doğabilir.

VİTAMİN E: Kadınların her gün 12 ünite, erkeklerin de 15 ünite almaları gerekir. Bitkisel yağlar, kuruyemiş, etler ve yeşil yapraklı sebzelerde bol miktarda bulunur. Antioksidan etkisi bulunmaktadır. Kalp-damar hastalıkları, kanser ve katarakta karşı koruyucu olduğu bilinmektedir. Günde 1000 üniteye kadar güvenlidir.

FOLİK ASİT: Vücutta hücrelerin gelişmelerini folik asit sağlar. Yaşlılık, alkollü içki kullanmak, doğum kontrol hapları vücudun folik asit rezervlerini azaltır. Hamile kadınlarda yeterli miktarda folik asidin bulunmaması, doğacak bebeklerin özürlü olmalarına neden olabilir. Karaciğer, yumurta sarısı, ıspanak, yeşil yapraklı sebzeler, brokoli, portakal ve portakal suyu bol miktarda folik asit içerir.

KALSİYUM: Dişlerin ve kemiklerin güçlü olmaları için öncelikle kalsiyum gereklidir. Süt ve sütlü besinler, mısır, sardalya balığı, kalamar, ıstakoz ve brokkoli bol miktarda kalsiyum içeren besinlerdir.

FERHAN KAYA POROY / Radikal

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Röportaj Haberleri