YENİ NESİL EVLİLİĞE MESAFELİ

Tarık Muzaffer

Tarihi bir mekânda birkaç dostla hasbıhal ederken bir arkadaş psikoloji kökenli olmam hasebiyle bana bir soru yöneltti.

Hocam yeni jenerasyonda evliliğe ve aile hayatına karşı bir soğukluk hissediyorum. Acaba bu benim ön yargım mı yoksa doğrulanabilir bir gözlem mi? diye sordu.

“Doğrusu doğal gözlem bu düşüncenizi onaylıyor. Ancak özellikle bu konuyla ilgili yapılmış araştırmalara da bakmak gerekir” dedim.

Ben sizin düşüncenizi soruyorum? dedi. 

Sonra plansız bir şekilde dilimden cümleler döküldü. Bir şeyler söyledim. Konuşurken arada düşünüyorum. Yaptığım görüşmeleri, muhatap olduğum sorun alanlarını hızlı bir şekilde gözden geçirip çabucak dillendirmeye çalışıyorum. 5-10 dakikalık süre içinde belki de bir kitapçığa sığabilecek kadar bilgi, gözlem ve tasvir geçti zihnimden. Sonra eve dönerken bunları özet bir şekilde bu haftaki köşeme aktarmak istedim.

Soru belki de öylesine (laf lafı açsın diye) soruldu. Ama konu gerçekten çok önemliydi ve önemsenmesi gerekiyordu. Meslek hayatımın büyük bir bölümü orta ve son ergenliği yaşayan gençlerle geçti. Muhatap olduğum sorunların ağırlığı aile hayatı ve ergenlik dönemi ilişkileridir. Bireysel görüşmelerde danışanlarıma konu dışı sorduğum sorulardan biri de şudur:

Evlilik hakkında ne düşünüyorsun?

Bayan danışanlarımdan aldığım cevapları şu şekilde listeleyebilirim.

  • Hocam bu dönemde güvenilecek kişi sayısı az.
  • Evlilikle kendimi kısıtlamak istemiyorum
  • Çevremde çok fazla mutsuz evlilik var bu beni korkutuyor
  • Özgürlüğümün bir kısmını bir başka insanla paylaşma düşüncesi beni hoşnut etmiyor.
  • Oldukça seçiciyim. Kafama denk bir insan bulabileceğimi sanmıyorum.
  • Daha önce bir ilişki yaşadım ve terk edildim. Bu sebeple karşı cinse yönelik güven problemi yaşıyorum.

Bunlar olumsuz cevaplar. Olumlu bakanlar ise genelde;

  • Okul bitsin
  • İş hayatı şekillensin
  • Uygun zaman da olur tabi.
  • Karşıma çıkacak kişiye bağlı
  • Nerde bizde o şans J diyenler vb…

İkisi arasında gözlemsel bir kıyas yaptığımda olumsuz bakanların oranı daha çoktur.  Olumsuzların gerekçeleri ise kentleşmeyle beraber ortaya çıkan 21. yüzyıla özgü gerekçeler. Sonradan şekillenmiş, insanın doğal yapısında olmayan nedenler. Model ilişkiler tarafından adeta kirletilmiş. Bu gerekçelerde alternatife şans yok. Başka bir pencere arayışı da yok.

Erkeklerin bu konuda yaklaşımı benzer olsa da pek fazla dile getirme taraftarı değiller. Kadınlar bu konuda daha konuşkan ve daha açık sözlüdürler.

Bu gelişim döneminde olan gençlerin yaklaşımı. Birde yetişkinliğe giren kişilerde ki bakış açısını ele alalım.

Yetişkinlerde bakış açısı pratik açıdan biraz daha farklı. Ya verilmiş kararlarla bir mücadele söz konusu ya da yukarıda bahsettiğimiz sorular henüz soru düzeyinde ve cevap bulabilmiş değiller.

Evlilik ve aile hayatı konusunda karar arifesinde olanlar tedirgin bir şekilde kendilerini nasıl bir hayatın beklediği endişesi içindeler. Düşünce davranışı daha çok olumsuzlamaya yönelmiş, pozitif bakış açısının varlığı belirsiz ya da etkisizdir. Hayata karşı plansız, gerekçesiz, realiteden uzak ve kontrolsüz bir iştah var. “Hayattan beklentiniz ne?” diye sorulduğunda; ya bir fikri yok ya da “mutlu olmak istiyorum” gibi soyut yanıtlar ağırlıkta. Doğal yaşam alanı yerini yapay ve yaşama geri dönüşü ve katkısı olmayan dayatılmış model ilişkilere bırakmış. Bu karmaşık ve kararsız zihin yapısıyla evliliğe atılan adımlar sağlıksız bir aile hayatının başlangıcını teşkil etmektedir. Ve sonrasında peş peşe gelen boşanmalar, Anne ve Baba modelini ayırt edemeyen arada kalmış çocuklar.

Genç kızlar evliliğe neden soğuk? Ya da neden evlenmiyorlar?

Yukarıda sıraladığımız gerekçelere ek olarak bu soruya üç başlık altında cevap bulabiliriz.

1. Kişilerin hayattan beklentisi ve kendilerine yükledikleri anlam.

Kişi kendisini ve ideallerini çok yüksek tutar. Bu çıtaya eşdeğer bir aday beklentisi içinde olur. Bu şüphesiz kişinin en doğal hakkıdır. Ancak beklenti ne kadar gerçekçidir? Bu soru sorulmalıdır. Kişinin benlik ve hayat koşullarına dönük algısı ne kadar gerçekçidir. Örneğin “çok yakışıklı bir bey” beklentisi olan genç bir bayanında o düzeyde güzel olması denge ilişki açısından oldukça önemlidir. 

2. Aile hayatından memnun olanlar. ( Anne babasının yanında rahat olanlar.)

Bu kategoride değerlendirilen bayanların çoğu evlilik hayatına adım atarken asgari beklentileri “baba ocağındaki rahatlık” tır. Yani kişi en az anne babasının evindeki imkânları gideceği evden ya da evleneceği kişiden bekler. Bundan emin olmazsa genelde soğuk bir tutum içinde olur. Ancak bu tür çekinceler çevrede pek ahlaki bulunmadığından genelde kişiler soğukluğu başka gerekçelere bağlama eğilimi içinde olurlar. Örneğin duygu yitimi, duygu kırılması, çatışmalar… vb

3. Evlilik kurumunun kısıtlayıcı etkisi ve özgürlük.

Evlilik şüphesiz insan yaşamını bazı noktalarda kısıtlar. Ancak bu toplumsallaşmanın ve insan olmanın bir gereğidir. Hayata olumsuz pencereden bakanların çoğu evliliğin negativitelerini fark ederler. Bu doğru bir farkındalıktır. Ancak adil bir farkındalık değildir. Çünkü evliliğin olumlu yönleri de vardır. Evliliğe karşı olumsuz düşünen kişi sayısı gittikçe artmaktadır. Bu düşünceye sahip kişilerin şuna dikkat etmeleri gerekiyor. İnsanın yaşamının belli kritik dönemleri vardır. Bu dönemler ön kararları ve buna bağlı olarak gerekli davranışları zorunlu kılar.  Örneğin menopoz ya da orta yaş krizi bu kritik dönemlerdendir. Menopoza giren bir bayan (çeşitli tedavi teknikleri geliştirilmiş olsa da)  çocuk sahibi olamaz ya da annelik konumu zora girer. Çocuksuz anne ileriki hayatında ciddi yalnızlıklar ve yoksunluklar yaşayabilir.

Bu bağlamda insan, yaşamıyla ilgili kararlar alırken hayatı bir bütün olarak düşünmelidir. Evlilik insanın kültürel gelişiminin var ettiği ve sürekli geliştirdiği bir kurumdur. Tarih boyunca tüm dinlerde ve medeniyetlerde evlilik var olmuştur. Evlilikle ilgili her dinde ve kültürde yasalar vardır. Bu bize şunu göstermektedir. İnsan türüne özgü olan evlilik tabii ve kurallı yaşamanın zorunlu bir olgusudur. Türe ait her insan bu olgunun olayını yaşamakla mükelleftir. Tabiî ki insan olmanın ahlakı gereği olarak.