Yazarların Ruhsal Dünyası Nasıl?

Yazmak insan ruhunu zorlayan bir eylem iken, hayatı diğer insanlardan farklı algılayan yazarların bunalıma girmeleri sık rastlanan bir durum. Öyle ki tüm hayatını bunalım içinde geçiren yazarlar var.

TUBA OLĞAÇ / YENİŞAFAK


Yazmak insan ruhunu zorlayan bir eylem iken, hayatı diğer insanlardan farklı algılayan yazarların bunalıma girmeleri sık rastlanan bir durum. Öyle ki tüm hayatını bunalım içinde geçiren yazarlar var. Kimine göreyse Allah inancı bunalımı bertaraf ediyor. Yeni Şafak Gazetesinden TUBA OLĞAÇ Yazarlara sancılarını sordu. Farklı cevaplar aldı…

Kimine göre buhran doğduğumuz toprağa yabancılaşmak demek. Kimine göre inançlı insanlar buhrana düşmüyor. Kimi ise mutluluk ile daha iyi yazılabilir görüşünde. Kimine göre yaşama sancısı yazar için kaçınılmaz bir duygu. Acı üzerinden geçtiği kelimeyi cilalayıp anlamlı kılıyor kimine göre de.. “Şiir tetikte gider” diyor İsmet Özel. Namlunun ucundaki “şair” olmasın sakın. Bunalımın tarihi eski. Bir paradigma yaşamın her evresinde farklı bir sancı çekiyor ruh. Karamsarlık bir yaşam öngörüsü müdür? Mutsuzluk kader mi, tercih mi? Yazarlara sorduk, hiç buhrana düştüğünüz, sancılı dönemler geçirdiğiniz oldu mu? İşte cevaplar:

AHMET ÜMİT

Deliliğimle başa çıkabiliyorum

Yazarlık sürecinde uzun süreli bir psikolojik bunalım ya da ruhsal kriz geçirdiğimi hatırlamıyorum. Kuşkusuz zaman zaman tıkanıklıklar, duraksamalar, el sürçmesi, beyin yavaşlaması, hayal kurmakta zorlanma gibi olumsuzluklar yaşamışımdır ama yazma eyleminin kendisi yeryüzündeki en iyi terapi biçimi olduğundan bu süreç ruhuma hep iyi gelmiştir. Çünkü yazmak kendi bedeninizden ve kimliğinizden sıyrılıp bir tür ruhsal yolculuk yapmak anlamına gelir. Yarattığınız her kişilik, sizden türemiş olsa bile, her zaman kendinizi uzaktan seyretme olanağını bir olasılık olarak içinde taşır. Bütün mesele yazarken içtenliğinizi yitirmemenizdir, öncelikle kendinize karşı, sonra da dışınızdaki canlı, cansız dünyaya karşı. Kaosu uyuma çevirenler, genellikle kendi delilikleriyle başa çıkabilme becerisini gösterebilenlerdir.

SADIK YALSIZUÇANLAR

Allah var, buhran yok!

Sadık Yalsızuçanlar: Allah var buhran yok. Yeni bir esere başlarken zaman zaman kafamın karıştığı oluyor. Bunlar küçük çapta bir üretme sancısnın ötesine geçmiyor elbette. Allah inancı kişinin derinliklerde kaybolmasını engeller. Büyük buhranlar zaten bu topraklara özgü bir durum değildir. Bunu yaşayan şairler yazarlar varsa, onların bu topraklar ile aralarındaki bağlar örselenmiş, zedelenmiştir. Yazı benim için hayattan kopuş noktası değildir, aksine hayat ile aramdaki köprüdür.

İBRAHİM TENEKECİ

Dünyaya hala alışamadım

İsmet Özel, “dünyaya alışan şiir yazamaz” diyor. Bir kere, mutlu insanın şair olabileceğine inananlardan değilim. Şairler, mutsuz insanlardır. Acıyı bastırmanın yolu ise yine acıdır. Bu yüzden, çoğunlukla iki ya da üç şiire birden çalışırım. Buhrana düşenlerin, oldukça sancılı dönemler geçirenlerin ortak noktası genellikle şu oluyor: Edebiyatı her şeyin üstüne koyar, bütün gücünüzü ona harcar, buna rağmen başarılı olamazsanız, büyük bir boşluğun içine düşersiniz. Bu noktadan sonra yıkıcı bir trajedi başlar. Biz ise Mustafa Kutlu Hocamızdan “nasip” meselesini öğrendik. Nasibiniz ne kadarsa, o kadar olursunuz. Buna rağmen, boşluğa düştüğüm, sıkıntılı günler geçirdiğim dönemler olmuyor değil, oluyor. Mesela şiir dosyamı bitirip kitap olarak yayınlandıktan sonra, büyük bir boşluğa düşmüş gibi oluyorum. Sanki elimde-avucumda ne varsa kaybetmiş, sermayeyi sıfıra indirmişim gibi… Yeni bir dosya oluşturmanın verdiği tedirginliği, ürkekliği, hatta korkuyu üzerimden atana; yani kitap sonrası ilk şiirlerimi gün yüzüne çıkarana kadar, içine kapanık, geçimsiz, çekilmez biri olup çıkıyorum. Günler bazen eli boş gelen misafir gibi olabiliyor. Hayatını şiire adamış biri için bu; buhranlı, sancılı bir dönem anlamına geliyor. Şunu da eklememe müsaade edin: Dünyadaki en büyük trajedilerden biri de, “heba olmuş yetenek”tir. Edebiyat dünyasındaki intiharların, diğer meslek dallarına göre daha fazla olması, bize konuyla ilgili çok şey söylemektedir.

NAZAN BEKİROĞLU

Yaşama sancısı kaçınılmaz

Hem kendi ürettiği hem kendinden üretilen bütün enerjileri bir paratoner gibi çeken, ruhundan ve bedeninden geçiren yazarın yaşama sancısına düşmesi kaçınılmazdır. Buna bunalım demek istemiyorum ama kırılma, dağılma, parçalanma diyebilirim en iyimser sıfatlarla. Yazma burada girer devreye. Okyanus istiridyesinin kum tanesini örmesi gibi örer örgüsünü yazar. Yaptığı, farkında olmaksızın, fıtratın sınırlarını aşan aykırılığı fıtrata uygun hale getirme çabasıdır. Bir bakıma sanatın kurallarınca estetize ederek güzelleştirmeye çalışmaktadır onu. Çünkü estetize edilebilirse fıtrî kılacağını, fıtrî kılarsa ancak tahammül edebileceğini bilir. Eskilerin acıyı bal eylemek dedikleri şey budur işte. Ama eğer acıyı fıtrata uygun hale getiremezse ayna kırılır, ruh dağılır, parçalanır. Bir daha da kolay kolay toplanmaz.

SELİM İLERİ

Virginia Woolf bana çok yakın

Bir roman ya da bir hikayeye başlarken sancı çekerim. Hiçbir zaman tam olarak istediğiniz şeyi yazamazsınız. Kafanızdakini dilediğiniz biçimde yansıtamazsınız. Bazen mücevher dediğiniz şey, sudan çıkartılmış çakıltaşına benzer. Yaşamını çeşitli şekillerde sonlandırmış insanları çektikleri sancılar bakımından kendime yakın hissederim. Başta Virginia Woolf olmak üzere. Ama Allah'a inanan bir insan olduğum için biliyorum ki en büyük sıkıntılar dahi geçiyor. Yeniden yaşama odaklanmak Allah inancı ile mümkündür. Devamlı buhran halinde ise intihar kaçınılmazdır.

TUNA KİREMİTÇİ

Marazın kıyılarında gezindim

Yazmak insan ruhunu zorlayan bir şey. Bir romanı bitirene kadar nevrozdan depresyona, pek çok marazın kıyısına uğruyorsunuz. Ama her yazarın mutlaka buhran yaşaması gerektiğini de düşünmüyorum. Hatta tam tersine, yazmak için huzurlu bir hayat daha iyi. 2005 yılında ciddi bir bunalım yaşadım. Mesleğimden çok kişisel tarihimle ilgili bir hastalıktı. Annem ve babamı arka arkaya yitirmiştim ve bilinçaltına ittiğim ne kadar şey varsa geri dönüp beni hazırlıksız yakalamıştı. Bu yüzden hastalandım ve özel hayatımda sarsıntılar geçirdim. Üstelik bunun yazarlığıma faydalı olduğundan da hiç emin değilim. Hastalığın tek iyi tarafı, hekimlerle yaptığım görüşmeler ve okumak zorunda kaldığım kitaplar sayesinde, ruhbilimi konusunda bilgilenmem oldu.

CEZMİ ERSÖZ

Hayatımı bitirme noktasındayım

Hiç buhrandan çıkmadım. Yazdıklarıma dair çektiğim sancılar beni çok yıprattı. İlhan Berk, “Yazmak bir cehennemdir” der. Büyük yazarlara baktığımız zaman da belli dönemlerde sancılar çekmiş insanlar olduklarını anlıyoruz. Yazmak bir tercih değildir bir alınyazısıdır, içinize bir şeyler batar. Bu bir hobi değildir, bir şeylerin eksik olduğunu fark edersiniz. Bu elbette yıpratıcı bir süreçtir ama aynı zamanda insanı tedavi eden bir eylemdir. Bir kitaba başladığımda kitap bitinceye dek buhranım sürer. Yaşamını bir nedenle sonlandırmış yazarlar ile aramda bir yakınlık bulunduğunu düşünüyorum. Çok yıpratıcı süreçlerden geçtim. Şu anda o süreçlerden birini ve belki de en büyüğünü yaşıyorum. Bundan sonrası için kararsızım, yaşamımı bitirme noktasına geldim. Artık hiçbir şeyin önemi yok benim için.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Yaşam Haberleri