YATAKTA MİSAFİR VAR

Uzm. Dr. Gökçe KÜÇÜKYAZICI

Yaşamın  ilk 1 yılı,  çocukta “temel güven duygusu” nun geliştiği dönemdir. Çocuk hayatının bu ilk yılında  annesinin yanında olmasına, sevgi gösterilmesine, bakım verilmesine çok ihtiyaç duyar. Çocuğun gereksinimlerini ifade etme,  dış dünyayı tanıması ve beslenmesinde en önemli aracı  bu dönemde ağız ve dudaklardır.  Bu nedenle emzirmenin de sadece çocuğun beslenmesi açısından değil, hem anneyle tensel bir temas sağlaması , hem de gerginliklerinin giderilmesi açısından önemi büyüktür. Bu dönemde annenin çocuğun ulaşabileceği en yakın yerde olması, çocuğun bu gereksinimlerinin sağlanmasında önemlidir. Annesi ihtiyaç duyduğunda yanında olmayan bir bebek ciddi bir kaygı ve gerginlik yaşamakta, annesi yanına geldiğinde  rahatlama olmaktadır.

Çocukta 'temel güven duygusu'nun oluşabilmesi için  özellikle hayatın ilk bir yılında ayrılık dönemlerinin kısa süreli olduğunu ve annesi yanında olmasa bile bir süre sonra geleceğinin ve ayrılıkların geri dönüşümlü olduğunu öğrenmesi gerekir. Bu öğrenildikten sonra çocukta güven ve umut duygusu gelişir. Bundan sonraki dönemde çocuk için ayrılıklar daha az kaygı verici bir hal almaya başlar ve çocukta yarattığı gerginlik eskiye göre çok daha kolay katlanılabilecek düzeylere iner. Çeşitli nedenlerde hayatın bu ilk yılı  uzun süreli ayrılıklar ve ilgisizlik ile geçerse çocuk ileriki yıllarda yakın ilişkilerinde güvensiz, sıcak ilişki kuramayan ,kaçıngan, içe dönük veya empatiden yoksun bir yapı sergileme eğiliminde olur.

İşte tüm bu nedenlerle  ve ayrıca çocuğun  uyku uyanıklık alışkanlığı, beslenme alışkanlığının oluşturulması ve annenin buna uyum sağlamayı öğrenebilmesi için   hayatın özellikle ilk bir yılında birlikte yatılmasına ihtiyaç vardır.

Bu yaştan sonra çocuk artık anne baba ayrı odada olsa da , kendisine kolayca ulaşabildikleri takdirde ayrı kalabilmeye alışabilmektedir. Kısaca şunu söylebiliriz   ki eğer imkanlar elveriyorsa çocuk 1 yaşından sonra artık anne babadan ayrılmaya hazır hale gelebilmektedir.

Temelde çocuk için ayrı odada yatabilme becerisinin gelişmesi, tıpkı yürümek, koşmak, kaşık tutabilmek gibi çok keyif verici, bağımsızlaşmayı  ve bireyselleşmeyi gösteren ve özgüveni arttırıcı gelişmelerdir.  Çocuğun ayrı bir odada yatabilmesi özellikle kreşe ve okula başlama süreçlerinin rahat geçirilmesini sağlamaktadır. Başlangıçta  çocuk için kaygı yaratabilecek 'kendi odasında yatma deneyimi' zaman geçtikte ve tekrarladıkça kaygının giderek azalmasıyla birlikte gurur verici bir eyleme dönüşecektir.

Bu geçiş dönemlerinde anne babaya düşen görev çocuğun yaşayabileceği endişeyi anlayabilmek, destekleyici ve cesaretlendirici olmaktır. Çocuğun herhangi bir başarısız deneyiminden sonra ebeveynin de kaygılanması ve katı davrandıkları düşüncesiyle suçluluk duygusuna kapılması, çocuğun bir sonraki girişimi için cesaret kırıcı olacaktır.  Örn. Kendi odasında yatmaya başlamış bir çocuğu herhangi bir korkulu rüya sonrasında tekrar ebeveyn odasına geri almak yanlış bir davranıştır. Bunu yerine  bir süreliğine yatağının yanında oturularak ve çocuk başı okşanıp rahatlatıldıktan sonra uyumasını sağlamak daha doğru davranış olacaktır. Ayrıca   çocuğun odasının ayrılmaması, çocuk , anne ve babanın yatış saatlerinde değişikliklere neden olacak,  ebeveynler ayrı odalarda yatmak durumunda kalabilecek, bu da anne baba ilişkisini olumsuz etkileyecektir.

Çocukların yalnız yatmak istememesinin çok çeşitli nedenleri vardır. Bunların bir kısmı çocuğun gelişimsel dönemiyle ilgili olabileceği gibi bir kısmı da ebeveyn tutumları ve yaşam olaylarıyla ilişkilidir.

• 3 -5 yaş arası çocuklar psikoseksüel gelişim dönemine uygun  olarak cinsiyet farklılıkları ve cinsellikle ilişkili konular üzerine daha ilgilidirler.  Bu dönemde kız çocuklar babaya daha düşkün, erkek çocuklar anneye daha düşkün tavırlar sergileyebilir. Anneye babaya dokunmak, onların farklılıklarını gözlemek gibi davranışlarda bulunabilirler. Bu yaşta  çocuk kendi cinsiyetinden ebeveyniyle özdeşleşme gösterir. Onların aralarında yatmak isteyebilir. Tüm bunlar normal gelişimin bir parçasıdır.

• Korkular: Çocuklarda belli yaşlarda belli korkulara daha fazla rastlarız. Özellikle 3-4 yaşlarda karanlık, canavar, dolaptan yaratık çıkacağı, hırsız gibi korkulara sıkça rastlanır. Bu durum çocuklarda yalnız yatmayı reddetme davranışına neden olabilir. Burada anneye veya bakımveren kişiye düşen görev çocuğun uykuya dalışını kolaylaştırmak için yardımcı olmaktır. Çocuğa odasında masal okuma, ninni söyleme, saçını okşamak, sevdiği bir oyuncağını yanına koymak gibi yaklaşımlar çocuğa rahatlık ve ve güvende olduğu hissini verirler.

Altı yaş sonrası korkularda tekrar bir artış gözlenir. Çocukların çevrede anlatılan öykülerin, filmlerin vs. çok fazla etkisinde kaldıkları görülür. Soyut düşünce tam gelişmediği için ölüm korkuları, ebeveynin yaşlanacağı vs. gibi korkular çocuklarda ebeveynden ayrılma kaygısını ortaya çıkarabilirler. Çocukların bu konuyla ilgili kaygıları üzerinde anlayacakları bir dille fazla ayrıntı içermeyen ancak tatmin edici bir açıklama yapılmalı ve güven verici bir tavır sergilenmelidir. Örn. çocuğun ölüm ile ilgili sorduğu bir soruya, “ölüm uykuya dalıp uyanmamaktır” gibi verilebilecek yanlış bir cevap çocukta uyumak istememe, anneye yapışma vs. gibi ters sonuçlar doğurabilecektir.

Sıklıkla bu tür korkular normal gelişimin bir parçası olarak kabul edilir ve eğer çocuğun yaşam kalitesini bozacak düzeyde değilse ek bir destek almadan kendiliğinden ve doğru yaklaşımlarla düzelme eğilimindedir.

• Yaşam olayları: Çocukların yaşamlarında karşılaştıkları, bir kardeşin doğması, taşınma,  ebeveynin boşanması, ölümler, kreşe veya okula başlama  gibi her yeni  durum  tıpkı erişkinlerde  olduğu gibi kaygı verici olmaktadır. Bu gibi  durumlarda çocuklar kazanmış oldukları yalnız yatabilme, tuvalet becerileri  vs. gibi becerilerini kaybedebilmekte, yaşından daha düşük tavırlar  sergileme,   uyku iştah değişiklikleri , parmak emme ve tırnak yeme  davranışları  gösterebilmektedir. Bu gibi süreçlerde çocuğun bu tip  davranışları anlaşılmaya çalışılmalı, yaşanan sürecin zorluğuna göre sabırlı  davranılmalı ve çocuğun eski becerilerini tekrar sergileyebilmesi için  yüreklendirici olunmalıdır. Özellikle hem ebeveyn hem çocuk için ciddi  derecede stres yaratan durumlarda aile bireyleri uzman desteği almaktan  kaçınmamalıdır.

• Ebeynlerin tutum hataları: Kaygılı, evhamlı ve aşırı koruyucu kollayıcı anne babaların çocuklarında  yalnız yatamama sorununu daha fazla görmekteyiz. Burada anne çocuğa  bağımlı bir tavır sergilemekte ve davranışıyla çocuk annenin bu davranışını  aynı şekilde model olmaktadır. Özellikle küçüklüğünden itibaren sık solunum  yolu enfeksiyonu geçiren, alerjisi olan, veya başka bir sağlık sorunu olan  çocukların anneleri tarafından sıklıkla yanlarından ayırılmadıkları, bu  davranışın da iyi niyetle de olsa anne-çocuk arasındaki bağımlılığı pekiştirdiği,  çocuğun bireyselleşmesini ve güven duygusu gelişimini olumsuz etkilediği  bilinmektedir. Ayrıca bu çocuklarda kreşe ve okula başlamakta sıklıkla zorluk  da yaşanabilmekte, ciddi ayrılma kaygısı yaşayabildikleri görülmektedir.

Anne-babaların yaptıkları bir başka tutum hatası da çocukların korkularını  farkında olmadan tetiklemektir. Burada yapılan hata sıklıkla uyumaya  direnen çocukların korkutulması şeklindedir   “Uyumazsan öcüler gelir seni  alır” gibi söylemler kesinlikle kullanılmamalıdır.

Bir diğer hatalı ebeveyn tutumunu da sıklıkla boşanmış veya çalışan anne  babalar sergilemektedir. Her iki durumda da ebeveyn çocuklarına yeterince  zaman  ve ilgi göstermediklerini veya  birlikte kaliteli vakit geçiremediklerini  düşünerek bir çeşit suçluluk duygusuyla çocuklarını yanlarında yatırmakta ve  bu şekilde farkında olmadan çocuğun bireyselleşmesini engellemektedirler.

Ebeveyn burada şunu bilmelidir ki, çocukla akşam eve geldiklerinde  geçirdikleri kaliteli birkaç saat veya boşanmış bir çiftse hafta sonları birlikte  olacakları süreci sağlıklı geçirmek çocuğun ihtiyaç duyduğu sevgi, ilgi ve  güven duygusunu sağlamak için yeterli olacaktır. 

Uzm. Dr. Gökçe Küçükyazıcı
Çocuk ve Ergen Psikiyatristi
www.cocukvegenc.com