YAŞLILAR ÖLÜR ÖNERMESİ

Volkan KUMAŞ

İhtiyarlar Balladı
onlara ün mü gelir bazı ses mi duyarlar
yumuşak bir kedere ufalır bakışları
idam mahkumlarıdır aslında ihtiyarlar
ölüme koşullanmış bütün davranışları
Atilla İLHAN

     Normal gelişimin sonu. Yaşlılık. Ölüme yol açan en sağlıklı gelişim şekli diye tanımlarsak yanlış olmaz diye düşünüyorum. Neden yaşlılık? Neden ölüm? sorusuna cevap vermek amacıyla yazılmadı bu yazı. Ama konunuz yaşlılıksa, ölüm hemen yanı başındadır bu kavramın. Onun içindir ki hep hayata dönüktür yaşlıların yüzü.  Ölümü arkalarına alıp gözden ırak tutmak için.

     Ölmek hayata dair tamamlanmamış bir sürecin en önemli parçasıdır aslına bakarsanız. Yaşlanma, yaşın kronolojik ilerlemesi sonucu kişinin bu en önemli parçayı “ölüm olgusunu” daha yoğun hissetmesini sağlar. Kişinin kendini buna hazırlamaması ise psikolojik bir yaşlanmayı da beraberinde getirir.

     Emekli olduktan sonra işe yaramayacağını düşünmek, başkalarına yük olacağını düşünmenin verdiği tedirginlik, üretici olmaktan tüketici olmaya geçiş kişide bir yetersizlik duygusunu da beraberinde getirir.  Artık yaşlı birey yeni dünyanın eski oyuncusudur. Bu durum yeni düşüncelerin ve yeni durumların kabul edilmesini zorlaştırır. Onun içindir ki yakınlarının kaybı büyük bir yıkım yaratır. Evlenen çocukların evden çıkması, okumak için başka şehirlere gitmesi hayatın en büyük değişimleridir ve sevdikleri hep uzaklaşmaktadır yaşlı bireyden. Bu eksikliklerin telafisi için daha fazla ilgi daha fazla sevgi ister yaşlı birey. Ve ölümün yakın olduğunu düşünür hep. Toplumsal bilinç ve fiziki gerçeklik bunun böyle olduğunu öğretmiştir ona.  Onun içindir ki “sıralı ölüm” bekler insan. Yaşlıların ölüme daha yakın olduğu düşünüldüğünden gençler ölünce “zamansız” ölüm derler de yaşlılar ölünce beklenti karşılanmış olur. Ve psikolojik olarak güven duyar insan “Yaşlılar ölür”  önermesi doğru çıktığı için. Eğer yaşlıysanız bu doğrulanan önerme hiç hoşunuza gitmez. Kendinizden ve çevrenizden soyutlanırsınız adeta. Bir yalnızlık korkusu sarar içinizi bir de ölüm.

     Sıkı sıkıya sarılmak için hayata sevdiklerinize uzatırsınız elinizi. Sevdiklerinizi hareketsiz görmekte, sevdiklerinizin sizi hareketsiz görmesi de aynı sonuca gider. “Sevdiklerini görememe”. Belki de en önemli gerekçelerden birisi bu. Düşüncelerin en korkuncu. Yaşlıların en önemli korkularının temeli kayıplara dayanır. Kazanma ve kaybetme kaygısıyla geçen yaşamın sonlarına doğru yaklaştıkça, kaygıların korkuya dönüştüğü görülür.

     Murat YILDIZ(2006) “Ölüm Kaygısı ve Dindarlık” isimli kitabında ölüm korkusuna belirsizlik, bedeni kaybetme, acı duyma, yalnızlık, yakınları kaybetme gibi korkuların sebep olduğunu belirtmektedir. Yaşlıların en çok yaşadığı korku aslında ölüm korkusudur. Diğer korkular ise ölümün gerçekleşme ihtimalinin arttığının bir göstergesi olarak değerlendirildiği için korku kaynağı olarak algılanır.

     Yaşlılık ta hayatın anlamı, özellikleri ve biçimleri de değişmektedir. Yaşlanmanın beraberinde getirdiği fiziksel, psikolojik ve toplumsal değişimler, bir yandan da onlarla başaçıkabilmek için birtakım stratejilerin geliştirilmesini, uygulanmasını, değiştirilmesini gerektirmektedir. Günümüz yaşlılarının en fazla göz ardı ettikleri şeylerin başında bu husus gelmektedir. Yaşlılık psikolojisine bürünen birey sevdiklerine olan bağlılığını üst düzeye çıkararak nerdeyse bağımlı sayılacak bir kişilik modeli geliştirirken,  hayata dair bağlılıklarını ve hayata yükledikleri anlamı sağlıklı şekilde tanımlayamamaktadırlar.

     Sevdiklerine olan bağlılıkların üst düzeye çıktığı bu dönemde –bu aslında hayata bağlanma çabasıdır-genelde yaşlıların akraba sayıları da artmaya başlar. Yeni kuşaklarında aileye dâhil olması daha geniş bir hayat alanıdır aslında. Bunun içindir ki birinci kuşak olan yaşlı birey için torun büyütmek son derece keyiflidir. Keyiflidir çünkü yaşlı için bir sorumluluk yoktur. Anne ya da baba olduğu dönemde yaşanan sıkıntılar ve sorumlulukların getirdiği engellemeler artık yoktur. Ve kendi çocuğuyla yaşayamadığı duygusal yakınlığı torunlarıyla kurar. Üçüncü kuşaklar ölüme inat hayata bakan yüzüdür yaşlıların ve itiraf etmeseler de görecekleri son neslin temsilcileridir. Onun için ilişkilerin hep öznel olmasını ve duygusal olarak güvenebilecekleri bir yakınlığı ararlar ilişkilerinde. Yazının girişinde de ifade ettiğimiz gibi normal gelişimin sonudur yaşlılık. İstisnaların konuşulmadığı tek konudur. Alimin de cahilinde, zenginin de fakirinde, güzelinde çirkininde içinden geçeceği bir süreçtir yaşlılık. Ve hayatın en önemli gerçeklerinden biridir.

“yaşayıp durmaktan gizlice utanırlar
her gece artık gitmek vaktidir sanırlar
geçmiş günlerinden bir destek aranırlar”
Atilla İLHAN