Hazırlayan: Doç. Dr. Füsun Terzioğlu / www.huksam.hacettepe.edu.tr
Yaşam tarzı ve bireysel özelliklerdeki farklılıklar üreme sağlığı üzerine doğrudan etkiye sahiptir. Yaşam tarzına ve alışkanlıklarına bağlı olarak çeşitli risklerle karşı karşıya kalan kadının bu etkenlerin üreme sistemi üzerindeki etkileri olumsuz yönde olabilmektedir. Yaşam tarzına ilişkin faktörlerin üreme fonksiyonlarını etkilemesi özellikle kadınların doğurganlık özelliklerinin ön planda olması ve bu etkilerin yalnızca kadınla sınırlı kalmayarak gelecek kuşaklara aktarılması nedeniyle önem kazanmaktadır.
Yaşam tarzı; bir kişinin zamanını ne şekilde geçirdiği, aktiviteleri, bulunduğu çevredeki ilgi alanları, kendisi ve çevresindeki dünya ile ilgili görüşleri olarak tanımlanan, o kişiye ait özel yaşam biçimidir. Aynı alt kültür, aynı sosyal sınıf ve hatta aynı meslekten insanların yaşam tarzları birbirinden farklı olabilir. Yaşam tarzı, kişinin sosyal sınıfı veya kişilik özelliklerinden daha fazlasını kapsayan, bir "bütün olarak" çevresi ile etkileşim halindeki insanı betimlemektedir. Sağlık ise, bireylerin yaşam tarzı içinde önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü yaşam tarzı sağlığı direk ya da endirekt olarak etkilemektedir. Olumlu yaşam tarzı sağlığı koruyup geliştirirken olumsuz yaşam tarzı ise sağlığı bozmaktadır. Bireyler kendi yaşam tarzını belirleyerek kendi sağlıklarının sorumluluklarını da üstlenmiş olacaklardır.
Yaşam tarzı ile ilgili faktörler; şu anda ya da geçmişte yaşanan durum ya da davranışlardır ve değiştirilebilirler. Yaşam tarzı faktörleri genel sağlık üzerine belirgin bir etkiye sahiptir. Bireyin sigara, alkol ve kafein tüketimi, kilosu, beslenme ve egzersiz alışkanlıkları, psikolojik stres düzeyi, çevresel teratojenlere ve kimyasallara maruz kalma düzeyi ile geleneksel uygulamalar gibi yaşam tarzına ilişkin özellikleri genel sağlık ve iyilik durumunu değiştirebilmektedir. Yaşam tarzına ilişkin tüm bu özelliklerin kadının üreme performansını etkileme şekilleri aşağıda özetlenmektedir.
Sigara: Sigara kadın üreme sağlığı ve fonksiyonlarını %39 düşük, %30 osteoporoz, %27 ektopik gebelik, %22 infertilite ve %17 erken menopoza neden olarak olumsuz yönde etkilemektedir. Herhangi bir korunma yöntemi kullanmayan ve düzenli cinsel ilişkide bulunan 10 çiftten 8’i 12 ay, 9’u ise 18 ay içinde gebe kalabilmektedir. Buna karşılık, sigara içen kadınlarda gebe kalma süresi daha uzun sürmekte ve bu süre tüketilen sigara miktarına bağlı olarak %10–40 oranında artmaktadır. Sigara içen kadınlarda infertilite olasılığı içmeyenlere göre yaklaşık 10 kat daha fazladır.
Sigarada var olan maddelerin, overler üzerine toksik etkileri bulunmaktadır. Aktif olarak sigara içen ya da sigara dumanına pasif olarak maruz kalan kadınlarda benzopyrene, kadmiyum ve nikotinin metaboliti olan kotin, ovarian foliküle ulaşmakta ve oositin fertilizasyon yeteneğini azaltmaktadır. Sigara içme, folikül stimüle edici hormon (FSH) düzeylerindeki artış ve estrojen düzeylerindeki azalma ile bağlantılıdır.
Obezite: Obezite sıklıkla uygun olmayan diyet ve egzersizin yetersizliği sonucu ortaya çıkmakta ve gebe kalma süresinde uzama ile sonuçlanabilmektedir. Obezitenin üreme fonksiyonları üzerine olumsuz etkileri büyük ölçüde anovulasyon, amenore ve androjen düzeyinde artıştan kaynaklanmaktadır. Adolesanların düşük beden kitle indeksine sahip olmasının ovulatuar faktör infertilite ile ilişkili olabilmektedir. Adölesan dönemde görülen obezitenin ömür boyu süren nulliparite ve orta yaş döneminde görülen nulligravida ile ilişkilidir. Obezite gebe kalma süresini uzatmakta ve düzenli menstrual siklusu olan kadınlarda doğurganlıkta azalmaya neden olabilmektedir. Obez kadınlarda görülen düşük fertilite oranından sorumlu mekanizmanın ne olduğu tam olarak açıklanamamakla birlikte insülin düzeyindeki artış ile de ilişkili olduğu düşünülmektedir.
Beslenme: Uygun bileşimleri ve yeterli kaloriyi içeren sağlıklı bir diyetin tüketilmesi; fiziksel ve psikolojik sağlığın optimum düzeyde sürdürülmesi ve üreme fonksiyonlarının devam ettirilmesi için gereklidir. Maternal beslenme durumu ile olumsuz gebelik sonuçları arasındaki ilişki birçok çalışmada gösterilse de gebelik öncesinde kadının beslenme durumu ile fertilite arasındaki ilişki ile ilgili çok fazla çalışma bulunmamaktadır. Gebelik öncesi alınan diyetin fetal sağlığı etkileyebileceği vurgulanmakta, üreme performansı da sağlıklı diyet alışkanlıklarından olumlu yönde etkilenebilmektedir.
Egzersiz: Düzenli egzersiz programları, fiziksel olarak zindelik kazandırmasının yanı sıra fiziksel ve ruhsal açıdan kendini iyi hissetmeye de neden olmaktadır. Egzersiz, insüline duyarlılığını arttırarak ovaryan fonksiyonu ve gebe kalma şansını arttırmaktadır. Beden kitle indeksine yönelik yapılan düzenlemeden sonra her hafta yoğun egzersiz programının ovulatuar infertilite riskini %5 oranında azaltabilmektedir. Bu durum, Beden kitle indeksinden bağımsız olarak fiziksel aktivitenin ovarian fonksiyonlarını koruyabileceğine dair bulgular olduğunu göstermektedir. Obez ve infertil kadınlarla yapılan bir çalışmada; kilo vermenin, fiziksel zindeliği geliştirmenin ve psikolojik iyi olma halinin ovulasyon ve gebelik oranlarını artırdığı belirlenmiştir. Orta seviyedeki egzersiz ve iyi ayarlanmış bir diyet tüketiminin genel sağlık yararlarının aynı zamanda fertiliteyi de olumlu etkileyeceği düşünülmektedir.
Stres: Psikolojik stres hem erkek hem de kadınlarda idiyopatik infertilite nedeni olarak gösterilmektedir. Psikolojik stresi ölçme ve tanılama açısından ortak bir fikir birliğine ulaşılamamıştır. Psikolojik stres, kadının üreme performansını merkezi sinir sistemi, endokrin ve immün sistemi etkileyerek azaltabilir. Stresin yüksek olduğu sikluslarda gebelik oranlarında azalma olabilmektedir. Kadındaki stres düzeyinin yüksek olması fertilize oosit sayısının azalmasına neden olabilmektedir.
Kafein Tüketimi: Kafein tüketimi (kahve, çay, alkolsüz içkiler, çikolata) gebe kalma süresini uzatmaktadır. Buna ilişkin mekanizma açık olmamakla birlikte, kafein’in, hormon düzeyini değiştirebilen korpus luteum ve ovulasyon fonksiyonlarını hedef alarak üremeyi olumsuz etkilediği düşünülmektedir. Aynı zamanda kafein kadınlarda foliküler E2 düzeyinin erken dönemde yükselmesi ile de ilişkilidir. Avrupa’nın beş ülkesinde yürütülen çok merkezli bir çalışmada günde 500mg’dan fazla kafein tüketen kadınlarda üreme yetersizliği riskinin arttığı belirlenmiştir. Kafein tüketiminin, spontan abortus, endometriozis ve tubal yetersizlikler ile ilişkili olduğu saptanmıştır.
Alkol Tüketimi: Mekanizması kesin olarak bilinmemekle birlikte, alkolün östrojen düzeyinde artışa neden olarak FSH sekresyonunu azalttığı, folikülogenezis ve ovulasyonun baskılanmasına neden olabildiği belirtilmektedir. Alkolün gebeliğe zarar verebileceği mekanizmalar belirgin değildir fakat folikülogenezis ve ovulasyonu baskılayan, FSH salınımını azaltan, estrojenin artışını tetikleyen bir mekanizmaya neden olduğu düşünülmektedir. Bunun yanı sıra alkol tüketiminin ovumun, ovulasyonun ve blastosisin gelişimini olumsuz yönde etkilediğine ilişkin çalışmalar bulunmaktadır.
Çevresel Toksinler: Kimyasal maddelerin çoğunluğu günlük yaşamımızda kullanılmakla birlikte bunlardan çok azının üreme sağlığına olan etkileri konusunda bilgi sahibiyiz. Çevresel toksinler ve kimyasal maddeler fertileyi olumsuz etkilemektedir. Örneğin; radyasyonun kadın ve erkek üremesi üzerine olan olumsuz etkileri insanların yanı sıra birçok hayvan türü içinde ortaya konmuştur. Kadınlar ve erkeklerdeki üreme sistemi radyasyona çok duyarlıdır. Çünkü radyasyona maruz kalınan doz ve süreye bağlı olarak geçici ya da kalıcı sterilite gelişebilmektedir
Cep Telefonları: Cep telefonları günlük yaşamımızın vazgeçilmez cihazları haline gelmiştir. Bu telefonlar 400 MHZ ve 2000 MHZ frekans bandı arasında çalışmaktadır ve elektromagnetik dalgalar (EMW) yaymaktadır. Cep telefonu şirketleri, insanların mobil telefon kullanmalarının tamamen güvenli olduğuna ilişkin yıllardır güvence vermektedir. Ancak cep telefonlarındaki elektromanyetik dalgalar 3 mekanizma ile üreme fonksiyonunu etkilemektedir; i-elektromanyetik dalgaların spesifik etkisi, ii- termal moleküler etkisi, ve iii-her iki maddenin kombinasyonudur. Radyasyona karşı hassas olan kadın ve erkek üreme sisteminde radyasyonun dozu, süresi ve dozun debisine bağlı olarak geçici ya da kalıcı sterilite meydana gelmektedir.
Vajinal Duş: Vajinal duş pek çok ülkedeki kadınlar tarafından yapılan geleneksel bir uygulamadır. Vajinal duşun, ektopik gebelik, klamidya enfeksiyonu ve pelvik inflamatuar hastalıkların artışı ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Kadının yaşı ile vajinal duş uygulaması ve fertilitenin azalması arasında pozitif yönde bir ilişki bulunmaktadır. Ayrıca vajinal duşun, vajinal ve servikal kanser riskini artırdığına ilişkin de sonuçlar bulunmaktadır.
Sonuç olarak, yaşam tarzının üreme performansı üzerine olumsuz etkilerine dair oldukça fazla kanıt bulunmaktadır. Ancak bireyleri yaşam tarzını değiştirmeye yönlendirmek oldukça zor ve uğraştırıcı bir süreçtir. Toplumun tüm alanlarında bireyler ile en fazla birlikte olan sağlık personeli olan hemşireler olarak olumlu sağlık alışkanlıklarının kazanılması ve sürdürülmesi konusunda etkin ve nitelikli danışmanlık ve eğitim hizmetlerinin sürdürülmesinin toplum sağlığının gelişmesine de katkıda bulunacağı düşünülmektedir.