Siz ne derseniz deyin hatırlama bahçesi bu dünya… Geçmişte yaşanılanlara ve hatta yaşanılmak üzere olanlara kadar gidiyor bahçenin çitleri… Zihnimiz bizi isteklerimize koştururken, içinde yaşadığımız karmaşa ve yanılgılarımız ciddi bir açmaza doğru iteliyor…
Hatırladığımız kadar acı çekiyor, unutma köprüsünden karşı kıyıya geçerken rahatlamaya başlıyoruz… Ama ne kadar gayret edersek edelim hafızamız çok güçlü ve onun güçlülüğü oranında çektiğimiz acılarda yoğun… Kazançlarımız ve kayıplarımız hep bu yoğunluktan besleniyor… Kazandığımızı sandığımızda kaybettiğimizi, kaybettiğimizde ise kazandığımızı anlayamıyoruz…
Arka bahçelerle işimiz yok… Zihnimiz ve ruhumuz bizim ön bahçemiz… Adeta öncü bir güç gibi hatıratın tül perdelerini üflemeye devam ediyorlar… Bedenimiz unutma köprüsüne doğru yöneldikçe ön bahçemizin çitleri yolumuzu kesiyor… Hafif bir koku, silik bir renk, kısık bir ses bile yarım asırlık anıları birdenbire tüm canlılığıyla tekrar yaşantımızın içine sokuyor…
Çoğumuzun yaptığı çelik çomak oynamak gibi bir şey… Biriktirdiğimiz servet ve oturduğumuz makamların hesabını vermekten, tadını almaktan aciziz… Unutma köprüsünden geçip hatırlama bahçesinde eşeleniyoruz… Parke taşlı yollarda ve dar sokaklarda ruhlarımız genişliyor… Fakat modern binalarda, yüksek teknolojinin kucağında ve bilgisayar klavyesinin tuşlarında daralıyor…
Geleneklerimizden koptukça yalnızlaşmamız, maneviyatımızı yitirdikçe hastalanmamız bu yüzden… Hepimiz amansız dertlerimize çözüm yolu aramak için ömrümüzü saçma sapan pek çok uğraşıyla dolduruyoruz… Son nefesi verirken aklımız başımıza geliyor ama iş işten çoktan geçmiş oluyor… Burada maskelerimizin ardına saklanmamız kolay. Ötede kendimizi savunmamız ve iyi niyetimizi ispatlamamız kuşkulu…
Siz ne derseniz deyin hatırlama bahçesi bu dünya… Hepimiz unutma köprüsünden geçip hatırlama bahçesinde eşeleniyoruz…
Dr.Recai Yahyaoğlu