Ünlülerin İntihar Nedeni ve Diva Mutsuzluğu

Şöhret neden hep iyi başlayıp kötü bitiyor ve mutsuz ediyor? Şöhreti kaybetmek mi ağır geliyor? Ünlülerin intihar teşebbüslerinde şöhreti kaybetme korkusu mu var? İşte şöhret ve intihar hakkında merak edilenler...

Şöhret neden hep iyi başlayıp kötü bitiyor ve mutsuz ediyor? Şöhreti kaybetmek mi ağır geliyor? Ünlülerin intihar teşebbüslerinde şöhreti kaybetme korkusu mu var? Şöhret ve intihar hakkında merak edilenleri Haber Türk'ten Helin AVŞAR Psikolog Özkan Pektaş'la konuştu... İşte ayrıntılar:


HELİN AVŞAR- GAZETE HABERTURK- HT PAZAR

Psikolog Özkan Pektaş, sahneyi bırakmaya razı olmayan sanatçılardan bahsediyor. Onlar hep en güzel, en çekici, en parlak ve en sevilen olmak, sahnede kalmak istiyorlar. Buna imkân olmadığını fark ettiklerinde de oynamaya, rol yapmaya başlıyorlar. Ve devreye çaresi zor bulunan bir hastalık, “diva mutsuzluğu” giriyor. Halbuki bir noktadan sonra sahneden uzak kalabilseler, yerlerini dolduracak yeni insanların, genç sanatçıların yetişmesine vesile olsalar ve geçmişte ürettiklerinin verdiği mutluluğu hiç yitirmeseler, her şey çok başka olabilir...

Özkan Pektaş’a göre, geçenlerde kaybettiğimiz Whitney Houston, “Yeni bir Whitney Houston ortaya çıkardım” diyebilseydi eğer, sıkıntıları müthiş azalırdı. “Aslında bu daha çok bizim ülkemizin sorunu” diyor Pektaş. “Sanatçılar gençleri beğenmiyor, o zaman da halkın gözünde çok antipatik duruma düşüyorlar. Şahsen, ülkemizdeki en büyük eksikliği ben, yeni insan yetiştirmemekteki inadımız olarak görüyorum.”

Sizinle “Diva mutsuzluğu” üzerine konuşacağız Özkan Bey. Sizce şöhret neden hep iyi başlayıp kötü bitiyor ve mutsuz ediyor?

Şöhretli insanların üzerindeki baskı normal insanlardan fazla çünkü. “Bugün ne kadar güzelsin” dediğimizde bunun, güzel ya da şöhretli insanların hoşuna gittiğini düşünürüz ama aslında onlara çok ciddi bir yük oluyor bu tür övgüler. Hep böyle kalmalarını istiyor ve hep daha iyisini bekliyoruz.

Mankenlerin anoreksiya hastası olması bu duruma örnek olabilir mi?

Tabii ki. Kişinin özelini elinden alıyor ve onu hep daha iyi olma çabasına sokuyoruz. Fakat bu çabasını kimseye göstermemesi gerekiyor. O yüzden normal bir insan gibi alışveriş yapamıyor, markete gidemiyor. Hep evine kapanan, çok fazla kişiyle görüşmeyen, görüştüğü insanlarla da çok fazla paylaşımda bulunmayan biri haline geliyor. Bu kadar baskının sonucunda da, acayip bir güven sorunu ortaya çıkıyor. Mesela eskiden alkol ya da sigara kullanmazken, ruh halini yükseltebilmek için birtakım arayışlar içine giriyor.

“Alkol ya da uyuşturucu kullanmazsam şarkı sözü yazamam, beste yapamam” diye düşünüyor da olabilirler mi?

Alkolle birlikte daha iyi yazdığını söyleyen insanlar var, onların problemleri bir süre sonra artmaya başlıyor. Alkol bağımlılığı, kokain gibi başka maddeleri denemeye yönlendiriyor kişiyi ve başka bağımlılıklar oluşuyor. Aldığı aşırı alkolü kokainle yok etmek mecburiyetinde. Kokaini temin eden kişi de ister istemez en yakın arkadaşı oluyor. Birçok ünlü, özel hayatında çok mutsuz. Sebep de çevresindeki herkesin ondan beklentisi olması veya insanların onu değiştirmeye çalışması... Halbuki bıraksalar alkolü, uyuşturucuyu, bir buçuk ay sonra yepyeni bir beyne sahip olacaklar.

Halk neden bohem yaşayan insanları el üstünde tutuyor?

Merak ettikleri için.

Merak edilen nedir?

Evde nasıl yaşadıkları.

Neden düzgün hayatları merak etmiyoruz?

Çünkü o düzgün hayatlar çok sıkıcı. Meşhur insanların özelini çok merak ediyoruz. Halbuki meşhur insanların özeli yoktur. Bir de şu var: Sanatçı alkollü bir şekilde yazdığı şiiri sabah okuduğunda “Aman Allah’ım, ne korkunç bir şey yazmışım” diyebiliyor. Yani alkolün yararı yok. Hele gazetelerde alkol ya da madde kullanımıyla ilgili haberler çıkmaya başlarsa, işi iş. Halkın gözünden de düşüyor bu sefer.

Değer kazandığı da olabiliyor...

Şöhretli insanlar narsistse, bunu yapan biziz. Onlara bir çeşit narsisizm kazandırıyor, sonra da elimizle bunu ondan alıyoruz. Şöyle diyeyim: 9 numarada aldığımız şöhretli insanı, sıfıra gelinceye kadar tüketiyoruz. Dünyanın her yerinde bu böyle. Sonuç olarak dışarıda gülen, çok iyi giyinmiş, fit insanlar görüyoruz ama maalesef iç dünyalarında depresifler. O güzel ve neşeli insanlar gerçek değil, onları biz yaratıyoruz. Yetmezmiş gibi bir de yarattığımız imgeye uygun davranmalarını bekliyoruz onlardan. Bir bakıma onların fantezilerini, hayal güçlerini yok ediyoruz. Depresyon ve alkol etkisiyle gerçekleşen intiharların sebebi bu.

‘FANTEZİLER TATMİN EDİLİNCE DUYGUSAL KÖRLÜK BAŞLIYOR’

Yeni şöhret olan kişilerin ödül almak, film yapmak gibi fantezileri olur. Kişi bütün bunların hepsine sahip olduktan sonra ne oluyor?

Bütün fanteziler tatmin edilince duygusal körlük başlıyor. Hiçbir şey enteresan gelmiyor. Ama biz hayranlıkla sevdiğimiz şöhretli insanları zorlamaya devam ediyoruz. Kusursuz olmalarını, güzelliklerini ve yeteneklerini hiç yitirmemelerini bekliyoruz...

Onların yaşlanabileceklerini kabul etmiyoruz değil mi?

Tabii ki. Düşünün, biz hakkımızda küçücük bir haber çıktığında bile ne kadar heyecanlanıyoruz. Bu insanlarsa her gece ertesi sabah haklarında hangi haberin çıkacağını merak ederek uyuyorlar. Her zaman iyi şeyler de yazılmıyor. Bazen de hiç haber çıkmamaya başlıyor ki o da bir hayal kırıklığı sebebi. Bir danışanım, “Hakkımda her hafta haber yazılmazsa, kendimi dağların tepesinde yapayalnız hissediyorum” demişti.

Şöhretli insanların mutlu evlilikleri de olamıyor. Onlar da “Sanatımla evliyim” diyorlar.

Şöhretli insan topluma mal olduğu için evlilikleri uzun sürmeyebiliyor. Tek ihtimal, karşısındakinin onu değiştirmeye çalışmadan taşıyabilmesi. Aksi takdirde, topluma mal olmuş bir kişiyle sıradan bir başka insanın ilişkisi zor. Bakın mesela, meşhur insanların hep belirli bir arkadaş grubu vardır. Yıllar içinde güvendikleri insanlar... Onların kimseye laf taşımayacağını bilirler.

Çok yanlış buluyorum bunu.

O gruptan çıkmaları gerekir bence. Bu durum şöhretli insanın paranoid yapısıyla açıklanabilir. Herhalde özel hayatlarında olup bitenlerin başkalarına haber olarak uçurulmaması için tercih ediyorlar böylesini. Oysa artık medya her şeyin içinde ve her şeyden haberdar.

Küçük yaşlarda şöhret olan çocuklar var. Ya ilelebet ailelerine bakıyor ya da tam tersi, “Bu benim param, size ne” diyebiliyorlar. Bu işlere küçük yaşlarda başlamak sağlıklı mı?

Sağlıklı olmadığı kesin. Ama başa dönersek; benim sanatçılara önerim şu: Evde renkli olmasın, sıkıcılılıklarını devam ettirsinler. Renklerini aktaracakları yer sanatları olsun. Aksi takdirde sistem çöküyor. Bu da kişiyi başarısızlığa götürüyor.

Şöhreti kaybetmek mi ağır geliyor?

Bu durumu tolere edebilenler ve edemeyenler var. Narsisist yapıyı kaybetmek ağır bir darbedir. Önce senin güzelliğini ve şöhretini pohpohluyorum, ardından her şeyini elinden alıyorum...

Bu ağır durum, herkesin başına geliyor mu? İnsanın kendisini buna hazırlamasının da bir yolu var mı?

Herkesin başına gelebilir. Alkol ve uyuşturucu başlı başına intihar sebebi olabiliyor. Depresyon şart değil. Bunlar duygusal insanlar. Bu derin duygusallığın içinde her dakika en iyiyi üretmeleriyse imkânsız.

Uyuşturucuyu bıraksa Michael Jackson olacaktı

Hep soyut şeylerden bahsettik. Bana gerçek bir hikâye anlatmanızı istesem...

Bir sanatçımız “Artık sahneye çıkmayacağım, bitirdim” demişti. Şimdi 30 yaşında ve Türkiye’yi kasıp kavuruyor. Çünkü alkolü ve uyuşturucuyu bıraktı. Bu tür insanlar genellikle içe kapanıyorlar, halkla çok fazla iç içe olmadıklarında da performansları geriliyor. Bir albüm çıkardıktan sonra 4-5 sene bekleyebiliyor mesela. Belki de beklemeleri gerekiyordur. Mesela bir başka danışanıma, “Madde bağımlılığını bıraksan Türkiye’nin Michael Jackson’ı olacaksın” demiştim. İki sene sonra telefon etti: “Doktor, dediğini yaptım. Belki Michael Jackson olamadım ama işte bu oldum” dedi.

İntihar vakaları için neler söylersiniz? Marilyn Monroe mesela...

Gencecik bir kız düşün. Yaşamadığı hiçbir şey kalmamış, hâlâ yeni fotoğraflarını bulup çıkarıyorlar. ABD başkanıyla bile ilişkisi olmuş. Devasa bir şöhreti var. Onu yavaş yavaş yitirdiğini görmek ağır geliyor. Önünde iki yol var: Ya daha çok çalışacak ya da çekilecek. Bu da dehşetli bir depresyona sebep oluyor.

Çok şöhretli olanlarda mı görülüyor bu hal?

Birileri filmi çeker, birileri de seyreder. Seyreden her zaman avantajlıdır, merakla ne olacağını bekler ve beklediğini bulunca mutlu olur. Filmi çekenlerse hep daha iyiyi yapmak durumundalar, hep yeni ve daha güzel bir film çekip göstermek mecburiyetindeler. Bu da ağır bir kaygıyı getiriyor beraberinde.

Bıraktığı halde, alkol ve uyuşturucuya dönenler oluyor mu?

Elbette oluyor ama tamamen bırakanlar da var. Onlar geçmişteki hatalarını tekrarlamamaya özen gösteriyorlar

Whitney Houston şöhret yüzünden mi öldü?

Şöhretli insanlar neden hep yalnız? Kendilerini dış dünyadan izole ettikleri için mi?
Her önüne gelen, onlardan bir şey istiyor. İstedikler imza, konser ya da sevgi de olabilir. Ama böyle bir dünya çok tehlikeli. Whitney Houston’ın ‘I Will Always Love You’ şarkısıyla yakaladığı şöhreti hatırlıyor musun? Bir anda tanınmıştı ve narsisizmi korkunç derecede artmıştı. Hep daha iyisi beklendi ondan ama olmadı. Ölüm tasarlanarak olmuyor tabii. Otel odasında tek başınasın, alkolün miktarını ayarlayamayıp ilaç alıyorsun ve soluk alıp veremediğin için de ölüyorsun.

Neden sanatçılar alkolle bu kadar iç içe?

Sosyalleşmek için. Birçok sanatçı ikili ilişki kuramıyor ve alkol ya da maddeyle çok daha rahat hareket edebileceğini sanıyor.

Bazı sanatçılar için “Şimdi böyle sessiz sedasız göründüğüne bakmayın, sahnede devleşir” denir.
Öyle olmalı zaten. Sağlıklı sanatçı tanımı budur.

‘Kitleyle flört edenin tek bir erkekle flörtü mümkün değil’

Size danışmak için gelen sanatçılar en çok ne soruyor?

Acayip renkli şeyler anlatacaklarını sanırsın ama öyle olmaz.

“Çok mutsuzum, hayatım çok sıkıcı” mı diyorlar?
“Artık üretemeyeceğim” diyorlar mesela.


Eski sevgililerini ya da seks hayatlarını anlatıyorlar mı?

Bunlar kişilerin özel hayatları. Şöhret, seksten başka her şeyi seksüalize etmeyi gerektiriyor. Bakıyorsunuz inanılmaz güzel bir kadın, dekolte elbiseler giyiyor ama hayatında cinsellik yok...

“Geçen gün alkolü çok kaçırdım. Öyle bir şey yaptım ki çok pişmanım” diyenler oluyor mu?

Tabii. Alkol ve uyuşturucu kullanımıyla sınırlar kalkıyor. “Allah’ım ben ne yaptım” deyip intihar edenler bile var. Bir danışanım heteroseksüel olmasına rağmen alkollüyken hemcinsiyle birlikte olmuş. Bunu kaldıramadığı için de kendine zarar verdi.

İntihar planlarını anlatıyorlar mı peki?

Sanatçılar bunu nasıl anlatır biliyor musun? Şu gün, şu saatte bu iş bitecek gibi... Teatral bir şekilde. Sanatçıların her şeyi çok farklıdır. Cinselliklerinden tut kitap okuma biçimlerine kadar... Bu teatral tarafları yüzünden, cinselliği de sıradan insanlar gibi yaşamıyorlar. Belki oynayarak hatta keyif almadan yaşıyorlar. Çünkü bütün bir toplumla flört eden insanın yatağa girip tek bir erkekle flört etmesi mümkün olamayabiliyor. Bunu biliyorsan, onu intihardan kurtarabilirsin.

Şizofreniyi en iyi oynayan Bartu Küçükçağlayan

Yalan Dünya dizisindeki Orçun tiplemesi çok beğeniliyor. Rockçılar da aynı şekilde. Mesela derbeder görünümlü müzisyen Halil Sezai’ye ilgi büyük. Halkın bu ilgisi mi bazen sanatçıları bohem hayata itiyor?
Şöhretli insanların, sanatçıların sıradan insanlar gibi yaşamasına imkân yok. Sıradanlığını muhakkak bir şekilde yok etmeli. Aksi takdirde sanatını devam ettirmesi zor. Yalan Dünya’daki Orçun’a gelince; Bartu Küçükçağlayan’ı şizofreniyi en iyi oynayan kişi olarak görüyorum.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Röportaj Haberleri