Twitter Savaşları

Psk. Gökhan Ergür

Teknoloji ile aramı hep yakın tutmaya çalışırım. İşimiz güncel meseleler olduğu için sürekli yeniyi takip etmek, olanı anında gözlemleyip yorumlamamız gerekiyor. Bunun en kolay yolu da internet ve teknolojik aletler. Eskiden bir köşe yazısını okumak için kalkıp gazete bayiine gider gazetemizi alıp yolda okuya okuya gelirdik (o yolda gazete sayfalarına bakmanın tadı da ayrıydı tabi). Şimdi ise gazete gece üçte baskıya giriyor ve biz internet sitesinden o köşe yazarının yazısına hızla ulaşabiliyoruz. Ertesi gün gazete elimize geldiğinde o köşe yazısı ve gazetedeki haberler eskimiş oluyor. Çünkü gazete artık eskisi gibi temel haber kaynağı değil. Masaüstü bilgisayar, dizüstü bilgisayar, tablet bilgisayar, İOS yüklü telefon, Android yüklü telefon ve onlarca garip cihazın hepsi bizim hızlıca habere ulaşmamızı sağlıyor. Ve her yeni model bu hızı giderek arttırıyor.

Bu cihazların bir de sosyal ağ uygulamaları var tabi. En son okuduğum habere göre Facebook adlı sosyal ağın tam 901 milyon kullanıcısı varmış. Ürkütücü bir rakam. Aynı zamanda internetin ne denli içimize işlediğinin bir kanıtı.  Eskiden toplu taşıma araçlarında insanlar ya gazete  okurdu ya da etrafını izlerdi, şimdilerde ise ellerindeki telefonlarda ya Facebook’tan durum güncellemesi yapıyorlar ya da dostlarının fotoğraflarını ‘’like’’lıyorlar. Bunu kötü bir olay olarak lanse etmiyorum, sadece böyle bir meselemiz var ve bu mesele üzerinde düşünmemiz gerek diyorum.

Son 2-3 senedir Facebook’un tahtına sağlam bir tekme savuran yeni bir paylaşım alanı ortaya çıktı ‘’Twitter’’. İlk başlarda pek anlaşılmadı hangi amaçla kullanılacağı. Hem sadece 140 karakter kullanabiliyorduk paylaşım yaparken, işe yarar bir şey gibi görünmüyordu. Ama sonra ünlüler el attı bu duruma, ya da el atmak için teşvik edildiler. İnsanlar ünlülerle iletişime geçmek için kendilerine birer Twitter hesabı açtılar ve savaş başladı. Ünlülerin takipçi sayıları bir sükse olmuştu onlar için, ne kadar çok takipçin varsa o kadar havalıydın bu mecrada. Hem kısa yoldan bir reklam şansı da doğuruyordu. Gittikleri kafeleri, çıkacakları sahneleri buradan paylaşıyor anında tepkileri alıyor ve cevap veriyorlardı ‘’fanlarına’’.

Sıradan vatandaşlar da haşır neşir oldular Twitter uygulamasıyla. Espri yeteneği olan, diğerlerinden farklı düşünüp yazan kişiler bir anda takipçi sayısını çoğaltıp ‘’fenomen’’ oldular. Bu Twitter’da ünlülerin modasının geçtiğinin bir habercisiydi. İnsanlar artık fenomenlerin yazdıklarını okuyor ve onlara ilgi gösteriyorlardı. Bunun farkına varan sözde uyanık ‘’sanatçılar’’ özel resimlerini paylaşıp takipçi sayısını arttırmayı başardılar. Freud’un tasvir ettiği insan modelinde bulunan ‘’cinsellik ve saldırganlık’’ yine ortaya çıkıyor, cinsel arzusunu kabartan kişinin peşinden sürükleniyordu. Freud yine haklı çıkıyordu.
 
Bir de ‘’Trend Topic’’ diye bir mesele var yani TT. Twiter’da en çok konuşulan konular TT listesine giriyor ve milyonlarca insan kişi bu konuda görüşlerini beyan ediyor. Ben buna bir savaş gözüyle bakıyorum. Zıt görüşlerin savaşı. Bir kelime ya da kelimler bütünlüğü ne kadar çok yazılırsa TT listesinde o kadar iyi bir yer ediniyor kendisine yani üstte oluyor. İşte burada savaş başlıyor ve aynı görüşü savunan insanlar ardı ardına o hashtagi  (bahsi geçen kelime) yazıyor.  Okul sıralarında, kahvehanelerde, ucuz et lokantalarında, piyango bileti sıralarında tartışılan meseleler ateşli bir şekilde tepeden tırnağa sanallaşmış olarak Twitter’da tartışılıyor artık. Örneğin X Parti sempatizanları #cokyasaXparti diye bir hashtag oluşturuyor ve sevgilerini bu başlık altında ifade ediyor. Ardından Y Parti sempatizanları ise #kahrolsunXparti diye bir hashtag oluşturup aklına gelen ne varsa sansürsüz bir şekilde yazıyor. İnsanların bu ortamda birbirine tahammülü yok, hastalanan bir parti başkanının sabaha çıkmamasını isteyen, rakip takım oyuncusunun sakatlanıp spor hayatının sona ermesini dileyen, ırkı yüzünden bir bölgenin enkaz altında kalıp can vermesini isteyen binlerce insan dolu Twitter. Tek kelimeyle korkutucu ya da üzücü.

İyi ya da kötü, birçoğumuz sanal dünyanın bir parçasıyız. Doğal olarak değişen sürece ayak uyduruyoruz, belki de uydurmak zorundayız. Bundan 4-5 sene sonra yeni bir sosyal ağ çıkacak ve insanlar o ağda yeni kimlikler oluşturup yeni hayatlar yaşayacaklar. Buna karşı çıkmanın bir manası yok. Sevdiğim bir şair bundan yaklaşık iki sene evvel bir programa konuk olmuştu ve bilgisayar ile arasındaki soğuk ilişkiyi anlattı. Kendisi bilgisayar kullanmıyordu ve kullanmak gibi bir niyeti de yoktu. Fakat geçtiğimiz ay o değerli şairi Twitter’da gördüm hem de keyifli bir şekilde aforizmalar paylaşıyordu.  Modern çağ bir bakıma böyledir, hiç yapmam dediğin şeyi bir güzel kapına dayatır ve yapmak zorunda kalırsın. Ne kadar uzak durmaya çalışsan da aslında merkezindesindir o hayatın.

Düzen bu, kurtuluş yok.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.