Almanya başta olmak üzere Avrupa’da pek çok ülkede Yahudilere uygulanan Antisemitizm nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu Yahudilere tüm samimiyetiyle kucak açtı.Bu süreç ve sonrasında her iki millet arasında yaşanan ilişkilerde psikolojik güç sürekli Türklerden yana oldu.Osmanlı son dönemlerine kadar Müslümanlığının bir gereği olarak Yahudilere kol kanat germeyi tercih etmiş ve onlara her bakımdan yardımda bulunarak insanlığın ve Müslüman Türklerin asil onurunu temsil etmiştir.
Türklerin sadece 28 Şubat ve benzeri darbeler neticesinde yaşadıkları güç kaybıyla birlikte her iki ülke arasında yaşanan psikolojik gücün İsrail lehinde gelişmeye başladığı görüldü. Nitekim bu süreçte her iki ülkenin orduları arasında askeri ilişkilerden başlamak suretiyle pek çok alanda önemli anlaşmalara imza atıldı. Türkiye’de iç siyasi çalkantıların ayyuka çıktığı dönemlerde dış politikada ve diğer alanlarda psikolojik gücün İsrail lehine doğru yönelmesi oldukça düşündürücüdür.
Gazze savaşı; Türk ve Yahudi dış politika revizyonunda, psikolojik güç dengelerinde Orta Doğu’da gelişen farklı bir politikanın başlangıç fişeği oluverdi.Yahudi Devleti olarak İsrail ilk kez belki de sadece bir şehre saldırmakla yalnızca bir millete saldırmadığının farkına vardı.Bir bakıma geçmişte yaptıklarına devam ederek aslında Orta Doğu’da kendi ayağına kurşun sıkmakta olduğunu ilk kez fark etmeye başlamış oldu.Çünkü artık kendisini dünyada en fazla eleştiren ülkede Amerika Birleşik Devletleri’yle olan bağlantısını İsrail üzerinden yapmayı tercih etmeyen bir hükümet iş başındaydı.
İsrail Hükümeti’nin politikacıları Gazze savaşı öncesinde maalesef dünyada gelişen ve yenilenen zihniyetin farkında olamadılar.Onlar dünyanın gözü önünde yaptıkları hataların faturasını eskiden olduğu gibi görmeyecekleri yanılgısına kapıldılar.Böylelikle Amerika’daki seçimin sonuçlarını anlayıp doğru yorumlamaktan ve Türkiye’de yaşanan değişimin farkına varmaktan oldukça uzak bir noktada olduklarını bu savaş vesilesiyle göstermiş oldular.Artık dünyada kimse onlara körü körüne bağlı değildi…Üstelik bu süreçte pek çok ülke onların uyguladıkları hatalı politikaları destekler görünümüne sahip olmaktan bile şiddetle kaçınmaya çalışıyordu…
Güçlü medeniyetlere sahip milletlerde değişimin önündeki en büyük engel gelenekler ve mitlerdir…Milletler bugün gelinen noktada kendi değerlerine yabancılaşmadan zihniyet değişimini ve demokratikleşme politikalarını yaşamlarına kattıkları oranda dünya ile daha fazla entegre olacaklarının farkına vardılar. Böylelikle savaş psikolojisinin yerine barış psikolojini benimsemeye başladılar.Türkiye’nin son uygulamaları, dindar insanlar açısından her ne kadar bazı eksiklikler bulundursa da yakın tarihte bölgesel olmaktan çıkarak dünyada pek çok farklı ülkeye örnek olacak boyutlar ve ufuklar açacak gibi görünmektedir.
Doğru olan bu tercihli yönelimi bulması durumunda Amerika Birleşik Devletleri yeniden dünyanın hakim gücü olacağının farkına varmıştır. Bölgesinde güçlenen ve dünyada örnek model oluşturan bir ülkenin doğru politikalarının ilk önce bu ülke tarafından keşfedilmesi son derece doğaldır.Amerika’ lı politikacılar öncelikli olarak yapmaları gerekenin İsrail’in hatalı uygulamalarını durdurmaktan geçtiğinin farkındadırlar.Ve bu yüzden Amerika’nın seçilen Başkanı ilk ziyaretini Türkiye’ye gerçekleştirdi.Bu gelişmelerin hiç birisi tesadüfi değildir.Şimdi Başkan Obama’nın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı bir çalışma toplantısı için ülkesine davet etmesi son yaşanan gelişmelerden kesinlikle bağımsız değildir.
Demokratikleşerek güçlenen ve iç barışını dünya ile entegrasyonuna dönüştürdüğü/eklemlediği süreçleri paralel götüren ülkelerin; dünyanın güç dengelerinde her geçen gün artan önemini kimse görmezden gelemez.Barışın sinerjisi her zaman savaşın ortaya çıkardığı paranoyaya üstün gelir.Zira dünyanın gelişmiş ve demokratikleşmiş milletleri bilirler ki dinlerin güçlü baskı unsuru haline geldiği savaşlarda kazanan tarafın net olarak ortaya çıkması mümkün değildir…Sapanlarla taş atan çocuklara karşı modern silahların ölüm kusan namlularının kesin zaferi bu yüzden mümkün değildir.Çünkü dinlerin kazandırdığı psikolojik güç sınırsızdır…
Yakın zamanda gelişen olaylara bakıldığında psikolojik güç ve dünya dengelerinde ortaya çıkan salınım sürekli Yahudilerin aleyhine işlemektedir.Geçmiş dönemlerin kendi içinde baskıcı ve gücüne inanmamış zayıf politikacıların yönettiği ülkelerde yaşanan demokratikleşme süreçleri sadece iç politikalarında değil dünya siyasetinde de değişimler ortaya çıkaracağı daha önceden küresel aktörler tarafından ön görülmüş olmalıydı.Hayal kırıklığı yaşayan başta İsrail olmak üzere bazı ülkelerin yıllanmış siyaset adamlarının bile bu konularda doğru öngörülerde bulunamamaları düşündürücüdür.
Psikolojik gücün eksen kayması sadece bölgede değil dünyada Türkiye’yi çok yıldızlı ülkeler ligine çıkaracağa benziyor.Nitekim Obama’nın Başkan seçildikten sonra Türkiye ziyareti ve İsrail ile yakında yaşanan süreçte çıkan tüm krizlerde psikolojik güç bir tarafa sürekli artı puanlar kazandırırken diğer tarafın dünyada gittikçe bir yalnızlaşmaya doğru sürüklendiği görülmektedir.Yalnızlaşan İsrail tarafının maalesef ülke yönetimlerinin kısa sürede bu kadar ciddi bir değişim sürecinden geçebileceklerine inanmakta büyük zorluk yaşadıkları ve derin bir hayal kırıklığına uğradıkları çok açıktır.Bu durum Yahudi Demokrasisinin bir oksimoron(1) olduğu yönündeki düşünceleri destekler niteliktedir.
İsrail kendi içinde de haklı olarak çok ciddi bir bölünmüşlük yaşamaktadır.Devlet yönetme sorumluluğunun bu şekilde devam etmeyeceği açıkça ortaya çıkmıştır.İsrail’de barıştan yana politikalar isteyen siyasetçilerin iktidar olması gereken zaman şimdidir. ”İsrail’deki bu bölünmüşlük, İsrail’i kuranların sonraki nesillere miras bıraktığı içi boş ‘Yahudi Demokrasisi’ kavramının da yeniden gözden geçirilmesine sebep olmaktadır. 2009 seçimlerinde birçok partinin dile getirdiği gibi Yahudi demokrasisi bir oksimorondur. Demokrasiyi Yahudi karaktere tercih eden partiler mevcut. Aşırı sağcı partiler ise devletin Yahudi karakterinin devamı için demokratik karakterinden tavizler vermeye hazır olduklarını açıkladılar.
İlginçtir ki bu partiler, İsrail’in Yahudi karakterinin korunmasının en bariz yolu olan iki devlet çözümünü reddetmekteler.Çözümleri ise İsrail’in Yahudi kimliğinin önündeki en büyük engel olan Filistinlileri, Venezüella ve Türkiye gibi ülkelere göndermek.(2) Bütün bu bölünmüşlük, Siyonist mitlerin etkisini hala koruması sebebiyle yükselen ırkçılık ve dini fanatizm, İsrail’i yakın zamanda sadece iç sorunlarla değil; uluslararası platformlarda da zor durumda bırakacaktır. Amerika’nın ve Avrupa Birliği’nin seçimlerin açıklanmasından itibaren aşırı sağ hükümetten kaçınılması gerektiği şeklindeki açıklamaları, batı dünyasının İsrail’deki gelişmeler için taşıdığı kaygıyı göstermektedir.”(3)
Psikolojik güç sarmalının geriye dönmesi ve yaşanan son restleşmelerden İsrail’in karlı çıkması mümkün değildir.Kızdıkça ve tepkisini arttırdıkça yalnızlaşması ve dünya tarafından dışlanması süreci maalesef hızlanacak gibi görünmektedir. Dünyanın gözü önünde Ermenilerle yüz yıllık dargınlıkların barışa ve bölgesel ilişkilerin kardeşçe bir ilişkiye evrildiği bu süreçte hiçbir dünya ülkesi İsrail ile Türkiye arasında yaşanan bu huzursuzlukta hatanın Türkiye’den kaynaklandığını düşünmeyecektir.Barış psikolojisinin, bölgesine ve dünyaya hakim olmasını isteyen bir ülkeyle İsrail anlaşmak ve iyi geçinmek zorundadır.Zira artık dünya hızla değişmekte ve bu değişimden uzak kalanlar zayıflayarak yalnızlığa mahkum olmaktadır.
(1) 1- Oksimoron: İngilizce anlamı karşıt iki şeyin bir arada kullanılması, örneğin: ölümcül şefkat, çılgın dahi vb...www.uludagsözlük.com
(2) 2- Yedioth Aharonot, 2 Şubat 2009
(3) 3- http://www.ortanindogusu.com/ Ufuk Ulutaş Ohio State Üniversitesi Melton Yahudi Araştırmaları Merkezi Öğretim Üyesi
Dr.Recai Yahyaoğlu