Türk eğitim sisteminin formata ihtiyacı var

Üniversite giriş sınavında neredeyse 2 yılda bir değişiklik gerçekleşiyor. En son geçtiğimiz haftalarda baraj puanları düşürüldü. ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan’a göre çözüm eğitim sisteminin topyekûn yeniden tasarlanması.

AKSİYON - YÖK Genel Kurulu’nun geçen haftalarda aldığı ÖSS baraj puanlarını düşürme kararı hâlâ tartışılıyor. Son 10 yılda birkaç defa değişen sistem bir türlü rayına oturmadı. Büyük iddialarla ortaya atılan değişiklikler, üzerinden birkaç yıl geçince tıkanıyor. Bu seneki düzenlemenin ne kadar devam edeceği ise şimdilik belli değil. Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanı (ÖSYM) Prof. Dr. Ünal Yarımağan, yükseköğrenim sistemindeki aksaklıkların sadece üniversite sınavına yönelik düzenlemelerle giderilemeyeceği iddiasında. İlk, orta ve yükseköğretimde topyekûn yeniden tasarlanmaya ihtiyaç duyulduğunu belirten Yarımağan bu gerçekleşmediği takdirde problemin devam edeceğine inanıyor.

-Baraj puanları niçin düşürüldü?

Son değişikliğin üç sebebi var. Birincisi 2006’da müfredata dayalı soruların arttığı bir düzenleme yapıldı. O sırada sistemi çok değiştirmeyelim diye 185 ve 160 taban puanlarına dokunmamıştık. Ama geçen 2 yılda gördük ki, adayların eskisine göre özellikle 185 puana ulaşması zorlaştı. Daha çok soru çözmeleri gerekti. İkincisi program kontenjanları son senelerde hızla artıyor. Bunları doldurmak için tercih imkânı verdiğimiz aday sayısının da artması gerekiyor. Üçüncüsü de liselerin 4 yıla çıkması ve bu sene mezun vermemesi sebebiyle sınava girecek aday sayısında azalma var.

SON DEĞİŞİKLİK ÖĞRENCİ KALİTESİNİ DÜŞÜRMEZ

-Değişiklik bu yıl sınava girenleri nasıl etkileyecek?

Bir defa daha çok aday tercih yapma hakkı elde edecek. Geçen sene sözel, eşit ağırlık ya da sayısal puanlarının en az birinden 185 barajını aşan, dolayısıyla lisans programlarını tercih hakkı elde eden aday sayısı 600 bindi. Değişikliği yapmasaydık 2008 ÖSS’de bu sayıya da ulaşamayacaktık. Eskiden hiçbir lisans programını tercih edemeyen adaylar için de fırsat doğdu. Belki de 700-800 bin civarına yükselecek tercih yapan aday sayısı.

-Yeni düzenlemenin öğrenci kalitesini düşüreceği iddiası var. Katılıyor musunuz?

Bu yılki oynama, öğrencilerin üniversiteye daha bilgili ve donanımlı girmelerini amaçlayan 2006 değişikliğiyle ilgili. 2 yıl önceki bu düzenleme ile birazcık ölçülerimizin üstüne çıkmıştık. Bu sene onu bir miktar geriye aldık. ÖSS’de yüzde 25 başarı gösteren, yani 180 sorudan 45 net çıkaran aday üniversitede okumayı hak etmeyen kalitesiz biri değildir. Aksine küçümsenmeyecek başarısı vardır. Netice itibariyle baraj puanlarının geri çekilmesinin önemli bir kalite düşmesine sebep olacağı kanaatinde değilim.

-Ancak öğrencilerin başarısı ve zekâsı genellikle ÖSS’deki sonuca göre değerlendiriliyor.

Hayır, bu bir başarı sınavı değil. Aslında bu sınavlara başarı fonksiyonu sonradan eklenmiştir. İlk yıllarda yaptığımız sınavlarda baraj puanı yoktu.

-Öğrencilerin ÖSS’deki başarısızlığının sebebi okullardaki yetersiz eğitim mi?

Hayır, düşük puan alan her adayın durumu eğitim eksikliğiyle açıklanmamalı. Farklı sebepler de var. Örneğin aday fen bilimleri testini boş bırakmışsa bu alanda hiçbir şey bilmediğini söyleyemeyiz. Cevap vermemiştir, süreyi diğer testlere harcamayı tercih etmiştir, sınav sırasında morali bozulmuştur vs. Ancak şunu bir defa daha tekrarlıyorum. ÖSS’de yüzde 25 net başarı gösteren adayın küçümsenmeyecek bir başarısı vardır. Bu anlamda taban puanlarının düşürülmesinin kalite düşmesine sebep olacağı kanaatinde değilim.

ANADOLU VE FEN LİSELERİ AYRICALIKLI

-Anadolu ve fen liselerinin sayısına yönelik eleştirileriniz var. ÖSS’deki başarı sıralamasında her yıl ilk ikiyi paylaşan bu okullara yönelik eleştirilerinizin sebebi nedir?

Ortaöğretimde iki ana grup var: Meslekî teknik eğitim ve genel lise. Birincisinde çeşitlenme normaldir. Fakat ikincisinde çeşitlenmeye fazla ihtiyaç yok. Genel lisenin amacı öğrencileri akademik yüksek öğretime hazırlamak ve genel kültür vermektir. Ama şu an genel lise içinde Anadolu ve fen lisesi gibi farklı okul türleri var. Aynı müfredata dayalı eğitimde ayrıcalıklar oluşuyor. Örneğin buralara fizikî kaynakları daha çok veriyorsunuz. Öğretmenlerini ve öğrencilerini seçiyorsunuz. Dolayısıyla ayrıcalıklı bir grup oluyor. Bunun gereği yok.

-Dünyada bunun misalleri yok mu?

Var, ben bunlara prestij liseleri diyorum. Örneğin Galatasaray Lisesi. Osmanlı’ya dayanıyor. O liseyi belki kapatmazsınız. Bunun yanında Ankara ve İstanbul’da 3 fen liseniz olur, nitekim öyle başlamıştır. Oraya fen açısından yetenekli öğrencileri seçersiniz ve eğitirsiniz. Ama bugün Anadolu liselerinin sayısı 900’e çıkmış. Ayrıca yabancı dil ağırlıklı liseler var. Zaten Anadolu liselerinin açılışında statüsü yabancı dilde eğitim yapan devlet liseleriydi. Şimdi fark yabancı dil de kalmadı. Ayrıcalıklı bir sınıf yetiştiriyorsunuz. Talep fazla olunca da sınav yapıyorsunuz. Eğer ayrıcalık ortadan kalkarsa ortaöğretim için sınav yapmanıza şimdiki kadar gerek kalmaz. Bugün üniversiteye giriş sınavı düzeyinde ortaöğretim için seçim yapıyoruz. Bunu eleştiriyorum.

-Tek problem Anadolu ve fen liselerinin varlığı mı? 10 yıldır süregelen katsayı probleminin yol açtığı aksaklıkları ne yapmalı?

Katsayı Türkiye’de çok konuşulan bir konu. Ancak şöyle bakalım: Yüksek öğretimde gideceğiniz alanlara bağlı olarak normal şartlarda okumanız gereken lise türleri ve alanları vardır. Örneğin aday başından doktor olmak istiyorsa istisnalar dışında ortaöğretimde gitmesi gereken okul türü genel lisedir ve alanı da fen bilimleridir. Eğer doktorluk için sağlık meslek lisesine gidiyorsa bu yanlıştır. Yahut mühendislik için endüstri meslek lisesine gidiyorsa bu da yanlıştır. Bunu derken şunu da ilave ediyorum. Endüstri meslek lisesinde okuyup çok başarılı adaylara mühendislik imkânı vermek lazım. Eğer bunu başarılı adaylarla sınırlamazsanız o zaman da öğrenciler meslek lisesinde görmedikleri dersler için dershaneye gitme ihtiyacı hissedecektir. 2 yıl dershane takviyesiyle eksiklerini giderip başarılı olma şansı da düşüktür. Bu bağlamda katsayı meslek liselerine ilgiyi azaltmıştır değerlendirmesine katılmıyorum.

KATSAYI KALDIRILSA YENİ PROBLEMLER ÇIKAR

-Katsayı kaldırılsa dahi yeni problem çıkacağına mı inanıyorsunuz?

Tabii. Katsayının tamamen kaldırılmasının yol açacağı bugünden farklı ama en az bugünkü kadar önemli sorunlar var. Buna dikkat çekmek istiyorum. Örneğin katsayı yokken benim bölümüme (bilgisayar mühendisliği) meslek liselerinden ortalama 1 veya 2 öğrenci geliyordu. Eğer bilgisayarla ilgili meslek lisesi programında okuyan adaylar bilgisayar mühendisliğini amaçlayarak dershaneye gitse ve hazırlansa eminim ki 100 kişiden 80’i, 90’ı başarısız olacaktır. Birçok adayda moral çöküntüsü ortaya çıkacaktır. Hazırlık süreleri de boşa gidecektir. Katsayıyı tamamen kaldırmaktan yana değilim o yüzden. Katsayının değeri değiştirilebilir mesela. Fakat tamamen kaldırılması adaylarda gereksiz ümide sebep olacak.

-Çoktan seçmeli sınavlar hakkındaki düşünceleriniz nedir?

Çoktan seçmeli testler bütün dünyada belirli bir dönem büyük ilgi çekti. Çünkü çok olumlu yanları var. Ancak olumsuz sonuçları da görüldüğü için yavaş yavaş bu yöntemden kaçış var. Hâlâ çoktan seçmeli testler yapılıyor ama bütün ölçme ve değerlendirmeyi çoktan seçmeli test esasında yaparsanız, bu sefer öğrenci belirli yeteneklerini geliştiremiyor. Belirli alanlarda çaba sarf etmiyor. Bunun da öğrencinin eğitimi üzerinde olumsuz bir etkisi var. Bu nedenle çoktan seçmeli sınavlar yanında açık uçlu soruların sorulduğu, örneğin bir paragraflık kompozisyonun da yazdırıldığı imtihanlar yapılması lazım. Bu tür değişiklikler bugüne kadar yapılmadı. Ama ilerde yapılması gereken bunlar diye düşünüyoruz.

-Peki şartlar bu değişiklik için uygun mu?

Bugünkü şartlar bizi ve Millî Eğitim Bakanlığı’nı (MEB) çoktan seçmeli sınava zorluyor. Çünkü ortaöğretim ve yükseköğretim sınavlarında aday sayısı çok fazla. Zorunluluk buradan kaynaklanıyor. Ama diyorum ki ortaöğretimde Anadolu ve fen lisesi sorununu çözmek lazım. Böylece 900 bin kişiye değil 50 bin kişiye sınav yaparsınız. Çoktan seçmeli sınav zorunluluğu da ortadan kalkar böylece.

-Peki yüksek öğrenimde?

Yüksek öğrenimde ise kontenjanları ihtiyaçlara göre biraz artırırsanız, yeni yüksek öğrenim modelleri oluşturursanız yani klasik örgün programlara ek uzaktan eğitim imkânlarını kullanan, kitle eğitimi yapan yüksek öğretim kurumları oluşturursanız, isteyen herkese eğitim fırsatı sağlarsanız o zaman programların çoğuna sınavsız girilecektir. Hem de mezuniyet yılında… Böylece çok büyük iddiası bulunmayan adaylar sınavsız girebilecekleri programlara gider. Rağbet gören hukuk, tıp ve mühendislik gibi alanlar için sınav gerçekleşir. Yapılması gereken konusundaki iddiam budur. Bu noktaya gelmek için plan, program yapılmalı ve hedef konulmalıdır. Benim hedefim aday sayısının 500 binin altına inmesi. Böylece çoktan seçmeli sınavlar haricinde imtihanlar da yapılabilir. Yoksa bugün yükseköğrenim görmek isteyen herkes ÖSS’ye girmek zorunda. Yasa da bunu söylüyor.

YILDA ORTALAMA 20 BİN SORU HAZIRLIYORUZ

-ÖSYM’nin gerçekleştirdiği çoğu sınavın ardından ‘hatalı ya da zor’ soru eleştirileri yükseliyor. Soru hazırlarken yeterince dikkatli davranılmıyor mu?

Bunun bir yönü eşyanın tabiatıyla ilgili. Hatalı derken de örneğin matematik sorusunda 2+2’nin cevabını 5 bulana hiçbir zaman doğru demeyiz. Bir sorunun akla ilk gelen cevabı vardır bir de biraz fazla düşündüğünüzde aklınıza gelebilecek başka yorumu vardır. Bazen soru hazırlayan arkadaşlar akla ilk gelen kısmı düşünerek oluşturuyorlar. Aslında o sorular çok da iyi çalışıyor. Öğrenciler de o kısmı düşünüp ona göre cevap veriyor. Fakat bir başka yorumun tartışması ortaya çıkınca bilimsel olarak sorunun cevabı yanlışlanabiliyor. Biz de iptal ediyoruz.

-Sürekli soru hazırlayan ekibinizde kaç kişi var?

Kadrolu yaklaşık 60 arkadaşımız var. Ama bunun haricinde en az 100 öğretim üyesi bize destek veriyor.

-Onlar neye göre seçiliyor?

Bir kısmını Ankara’da bulunduğu için devlet üniversitelerinden seçiyoruz. Alanında temayüz etmiş kişiler. Bazılarını da rektörlükler bildiriyor. Bir kısmı da kişisel ilişkilerle tespit ediliyor. İşin bilimsel yanı kadar güvenilirlik ve ortak çalışma yanı da var. Bazı arkadaşlarımızın soru hazırlarken üniversite hocalarıyla çalışması gerekiyor.

-ÖSYM yılda kaç sınavı organize ediyor? Bunlar için kaç soru hazırlıyor?

Yıldan yıla değişiyor ama yılda 35-40 dolayında sınav yapıyoruz. Her sınav için en az iki katı bazen 3-4 katı soru hazırlanıyor. 40 sınav olsa her biri için 150 soruya ihtiyacınız bulunsa 6 bin soru eder. Bunun 4 katı 25 bin. Yani yıllık ortalama 20 bin dolayında soru hazırlanıyor.

TÜRKİYE, FEN BÖLÜMÜ ÖĞRENCİSİ DAHA BAŞARILIDIR MANTIĞINI AŞMALI

-Bazı üniversiteler ‘fen bölümüne giden adaylar daha başarılıdır’ mantığından hareketle sözel puanıyla öğrenci alan bölümleri eşit ağırlık ya da sayısala kaydırmak istiyor. Yüzbinlerce sözel öğrencisi de zor durumda kalıyor. Sizce bu gizli bir kast sistemi mi?

Bu maalesef Türkiye’de yerleşmiş bir yargı. Aşmamız gerektiğine inanıyorum. Çünkü insanların yeteneği sadece fende matematikte değildir. Bazı kişilerin matematik yeteneği yoktur ama sosyal bilimler yeteneği vardır. Oysa biz nedense daha çok matematik bilenlerin her alanda daha başarılı olacağına inanmışız. Bu doğru değil. Bu doğru olmadığı için de puan türlerinde yapılmak istenilen değişiklikler de yanlış. Örneğin hukuk bölümüne sözel puanıyla öğrenci alınıyordu. Ama matematik gereklidir düşüncesinden hareketle bölüm eşit ağırlığa kaydırıldı. Oysa sosyal bilim programlarına öğrenci alırken puan türünü değiştireceğinize lisede bu alanlarda okuyan öğrencilere daha çok fen bilgisi, matematik öğretmek gerekir. Yani bir öğrenci matematiği sevmediği için lisede sosyal bilimlere gitmemeli. Yetenekleri sosyal bilimlerde olduğu için ve sevdiği için gitmeli. Bu gerçekleşirse hukuk, iletişim gibi belirli programların puan türünü sözelden eşit ağırlığa değiştirme ihtiyacı ortadan kalkar.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Rehberlik Haberleri