Bu kapsamlı çalışmasında Ormsby, Büyük Selçuklu İmparatorluğu dönemi İslam âlimi Gazâlî’nin hayatını, yaşadığı devri, kültürel mirasını, fıkıh ve kelâma yönelişini anlatıyor.
Kitapları birçok dile çevrilen İslâm âlimi Ebu Hamid el-Gazâlî, özellikle fıkıh ve kelâm doğrultusunda ortaya koyduğu etkin çalışmalarıyla tanınıyor. Yalnızca Doğu’da değil,Batı’da da büyük saygı gören Gazâlî, ABD’li İslam tarihçisi Eric Ormsby’nin yazdığı “Gazâlî: İslamın Dirilişi”nde yaşamından eserlerine, kimlerden etkilendiğinden yaşadığı dönemin özelliklerine kadar tüm detaylarıyla okura ulaşıyor.
Çevirisini İsmail Hakkı Yılmaz’ın yaptığı, Türkiye’de ilk kez VakıfBank Kültür Yayınları’nın (VBKY) yayımladığı kitapta Ormsby, “Eserlerinin kapsamının genişliği, kavrama yeteneği ve yarattığı etkiyle Gazâlî, düşünce tarihinin en önemli isimleri arasında, Augustinus, Maimonides (İbn Meymûn), Pascal ve Kierkegaard ile birlikte anılmayı hak etmektedir” diyor.
Onun kariyeri Selçuklulardan ayrı düşünülemez
Gazâlî kronolojisiyle açılan kitapta, İslâm âliminin 1058’de İran’ın kuzeydoğusundaki Tus şehri yakınlarındaki bir köyde doğduğunun bilgisi veriliyor: Gazâlî burada İmam Râzekânî’den, Cürcan’da İmam Ebu Nasr el-İsmâilî’den dersler alıyor. 1077-78’de Tus’a dönüyor, üç yıl daha eğitim görüyor. Nişabur’a gidiyor, fıkıhçı Cüveynî ile tasavvuf üstadı Farmezî’nin derslerine katılıyor. 1085-86’da Cüveyni vefat edince Vezir Nizamülmülk’ün himayesine giriyor, Selçuklu Sultanı Melikşah’ın himayesinde fakih ve ilahiyatçı olarak çalışıyor. Ormsby, konuyla ilgili şunları söylüyor: “Gazâlî’nin kariyeri Selçuklu hanedanının yükseliş ve güçlenme dönemine denk gelmekte olup ondan ayrı anlaşılamaz. Selçuklular, Oğuz Türkleri –Arap tarihçilerce ‘Guz’– olarak bilinen büyük Türk konfederasyonunun güçlü boylarından biriydi.”
Başyapıtı: “Din İlimlerinin İhyası”
İlerleyen yıllarda Bağdat’taki Nizamiye Medresesi’ne müderris olarak atanan Gazâlî, 1095’te geçirdiği ruhsal bunalım üzerine görevini bırakarak Bağdat’tan ayrılıyor. Önce iki yıl Şam’da olmak üzere inziva döneminin ardından Kudüs ve el-Halil’e ziyaretlerde bulunan Gazâlî, hac sonrası Şam’a dönüyor, 1095 ile 1106 arasındaki 11 yıllık dönemde kendisine ün kazandıran önemli tasavvuf eserlerini, özellikle de “İhya’ü Ulümi’d-Din”i kaleme alıyor. Ormsby, şu satırları not düşüyor: “Din İlimlerinin İhyası” Gazâlî’nin başyapıtı olup bir benzeri daha yoktur. Gazâlî eski kaynaklardan çoğu zaman kendine mal edecek kadar fazla alıntı yapmasına rağmen, elindeki sonsuz materyali öyle güzel düzenler, öyle kuvvetli bir üslupla dile getirir ki, bu alıntılar bambaşka bir şekilde parıldar. İçeriği –boy abdestinin kurallarından, çatal tutmaya ve kürdan kullanmaya kadar– en küçük ve en dünyevi ayrıntılardan Allah sevgisine ve ölümün mutlulukla kabulüne kadar uzanır. Eser aynı zamanda bir yasalar, kutsal gelenekler, kelam ve felsefe, tasavvuf bilgisi ve teorisi ile canlı bir dünya tasviri külliyatıdır. Gazâlî’nin güçlü örnekleri, yalın ve çoğu zaman mizahi alıntıları sayesinde on birinci yüzyılın dünyası yeniden hayat bulur.”
İbn Sina’nın görüşlerinden etkilendi
Ormsby, fıkıh öğrenimi ve uygulamasının Gazâlî’nin belirgin pragmatik çizgisiyle iyi örtüştüğünü belirterek, “Onun tasavvufa dair ifadeleri aklıselim uyarılarıyla doludur” diyor. Tıp adamı ve filozof İbn Sina’nın görüşlerinin Gazâlî ve hocası Cüveynî’yi etkilediğini söyleyen Ormsby, “Daha az dikkat çeken şey ise Gazâlî’nin inşa edip ifadelendirdiği yeni ve kapsamlı tasavvuf felsefesini ve uygulamasını, yani güçlü tasavvuf sistemini İbn Sinacı sistemin temel bileşenlerinin üzerine kurmasıydı. Uzun zamandır kabul edildiği gibi, Gazâlî’nin felsefeyi ‘Filozofların Tutarsızlığı’ndaki yakıcı eleştirileriyle tahrip ettiği doğru değildi. Felsefe sadece Gazâlî’nin büyük rakibi İbn Rüşd’ün eserlerinde değil, Doğu’da ve özellikle de İran’da çarpıcı bir biçimde varlığını sürdürdü” sözlerini kaydediyor.
VBKY’nin okurla buluşturduğu “Gazâlî: İslamın Dirilişi”, mutasavvıf ve âlim Gazâlî’yi her yönüyle inceleyen, özellikle de İslâm tarihi araştırmacılarına referans olabilecek nitelikli bir çalışma.