İnsanoğlu tutarsız bir varlıktır. Kanun yazar yasa haline getirir, uygulama sırasında ise gizil yasaları gün yüzüne çıkar. Yasalara muhatap kişiler önceden haberdar olmadıkları ve kaynağı tamamen birilerinin zihinde saklı olan, ancak yüksek öngörü! sahipleri tarafından hissedilebilen gizil yasalarla karşı karşıya kalabilirler.
Son dönemde Türkiye zorlu bir süreçten geçti. Abdullah Gül Cumhurbaşkanı adayı oldu. Ancak kanunen hiçbir karşılığı olmayan ancak çeşitli zihinlerin bilinçaltında var olan gizli yasaların ve yasağın mağduru olarak ilk girişiminde sonuç alamadı. Daha sonra ki süreç malum; seçimler yapıldı ve meclis yenilendi. Abdullah gül tekrar aday oldu. Bu defa süreç hiçbir kılıfın içine sığdırılamayacak kadar yazılı yasaların kontrollü altında Abdullah Gül’ün lehine sonuçlandı. Ve Abdullah Gül Türkiye Cumhuriyetinin 11. Cumhurbaşkanı seçildi. Süreç tamamlandı.
Ancak bilinçaltında “paylaşımsız” bir ülke sahipçiliğine soyunan hatta bu sahiplenmeyi hiç kimseyle paylaşmayacak kadar bencil olan çeşitli yazarlar, kurumlar ve sivil toplum kuruluşları “Son Kale”nin düştüğünü! İlan ederek haksız bir tavır içinde bulundular. Adil bir zihin temel yapısı ve işlevi “önyargısız” oluşudur.
Saldırılar, ithamlar ve tavırlar tüm şiddetiyle devam etmektedir. Dün Kara kuvvetleri komutanlığında törene katılanların alkışlı tavrı, komutanların yemin törenine katılmaması, çeşitli kalemlerin ve kurumların eşine yönelik gösterdiği tavır örneklerden bir kaçı.
Bu noktadan sonra ne olur. Abdullah Gül sıkıntılı bir icraat dönemi geçirecektir. Çünkü gölge işlevli binlerce paranoyak zihnin takibi ve yorumu altında kararlar verecektir. Cumhuriyet döneminden şimdiye kadar “mutlu azınlık” diye ifade edebileceğimiz kesimin lehine alacağı her türlü karar alkışlanacak, mağdur kesimin mağduriyetini gidermeye dönük kararları ise cumhuriyetin kazanımlarına karşı bir tehdit olarak değerlendirilip günlerce manşetlerde kalacaktır.
Abdullah Gül’ün karşı karşıya olduğu en önemli risk budur. Asker, TUSİAD, barolar birliği, YÖK... vb kurumların tepkisini çekmeme adına atılacak her türlü yanlış adım onu da eleştirimize muhatap olan kişi ve kurumlardan farksız kılacaktır.
Hakkaniyet ölçüleri içinde davranmanın ölçüsü şudur: Kucaklayıcı bir bakış açısı Kemalist eğilimli vatandaşlarımız kadar, İslamcı muhafazakâr insanlara da aynı mesafede durabilmektir. Laiklerin tepkisini çekmemek için İslamcıların mağduriyetini gidermemek adalet değildir. Adalet; Türk kökenli vatandaşlar kadar Kürt, Laz ve Çerkez’i de kucaklayabilmektir. Ama SÖZ de değil ÖZ de.
Klasik Cümle:
Peki bunlar Ruh Sağlımızı nasıl etkiler?
Adaleti ve adalet uygulayıcılarını seyretmek bizlere sağlık sıhhat olarak geri dönecektir.