Survivor 2016 da diğer sezonlarda olduğu gibi seyirciyi çekmeyi başardı. Belli nedenlerle adadaki yarışmacıları izliyoruz. Belki de kendimizi sorguluyoruz. İzlerken hiç kendinizi onların yerine koyduğunuz oluyor mu? Neden kavga ediyorlar, neden bazıları ön plana çıkmak istiyor ve daha birçok nedenli soru…
3 aydan fazla adada olan yarışmacıların davranışlarını ne yönlendiriyor? Adada sergiledikleri davranışlar özlerindeki çocuğun yansıması mı? Açlık, duş alamama, bakım yapamama, cinsel yaşantıdan uzak olma gibi unsurlar yarışanların psikolojisini nasıl etkiliyor? Tüm bu soruların cevabını Uzman Psikolog Özge Genlik’ten alacağız…
Haber: Burcu ÖZEN
Haber Kaynağı: Sözcü Gazetesi
SURVIVOR HARİKA BİR DÖNÜŞÜM OYUNU
Şu an adadaki yarışmacılar, bir insan varlığını yaşamda var edecek temel bakım ihtiyaçlarını yeterince gideremiyor olsalar da, arınmak ve kendilerini gerçekleştirmek için harika bir ikinci doğum fırsatını deneyimliyorlar. Bu bağlamda ‘Survivor' harika bir dönüşüm oyunu olarak nitelendirilebilir.
Dönüşüm oyunu çünkü; her bir yarışmacı oyun süreci boyunca belki de bugüne değin hiç farkında olmadığı özellikleri ile yüzleşiyor ve farkındalık kazanıyor. Ve en önemlisi her bir yarışmacı ‘olanı olduğu gibi kabullen’meyi öğreniyor bu bağlamda… Doğa ile insani niteliklerini nasıl uyum ve ahenk içerisinde kullanabileceklerini hatırlıyorlar. Özgüvenleri her an artan yarışmacılar, aynı zamanda alternatif düşünme becerilerini de geliştirmekteler.
KONSANTRASYON BECERİLERİ VE BÜTÜN OLMA ÖZELLİĞİ GELİŞİYOR
Ödül ve dokunulmazlık oyun süreçlerinde; “kazanmak” için hem bireysel olarak hem de takımları adına heyecan ve tutku ile adım adım yarışırlarken günlük yaşamda çok az belki de hiç çaba sarf etmeksizin elde ettikleri ve “basit” olarak nitelendirdikleri birçok şey için ciddi oranda çaba, emek sarf etmeleri bütünün içerisindeki parça olduklarını hatırlamalarına araç olurken aynı zamanda konsantrasyon becerilerini de geliştirmekteler.
CİNSEL İHTİYAÇLAR DOĞRU NEFESLE GİDERİLEBİLİR
Evrendeki her şey bir enerjidir. Dolayısı ile insan varlığı da bütünü ile bir enerji alanından ibarettir. Bu şekilde değerlendirdiğimizde kişi varoluş enerjisini (prana) bilinçli kullanırsa yemek yeme-cinsel eylem gibi temel fizyolojik ihtiyaçlarını sadece nefesini etkin ve doğru kullanarak giderebilir. Bu bağlamda adadaki hayatı mercek altına aldığımızda oksijenden zengin bir hava solumaktalar ve sürekli olarak toprak elementi ve su elementi ile temas halinde olmaları, vücutlarındaki statik negatif yüklü enerjileri arındırmakta ve organizmayı yaşamda var edebilecek enerjiyi doğa ana ,tüm yarışmacılara koşulsuz sevgiyle sunmaktadır.
GERİLİM SEBEBİ İÇ YÜZLEŞME!
Adadaki gerilimli enerjinin temel sebebi; fizyolojik ihtiyaçların yeterince karşılanmamasından öte bireylerin kendileri ile yüzleşmekten kaçınmalarıdır.
Agresif dürtüselliğin eyleme dönüşmesinin temel nedeni: kendileri ile yüzleşmeleri. “Gönüllüler” ve “Ünlüler” takımının hiçbir üyesi tesadüfen orada değil. Her biri, bir diğerine kendisi ile yüzleşebilmesi için eşi bulunmaz bir kaynak. Her birimiz kendimiz yerine diğerini-ötekini değiştirme çabası içerisinde oluruz çünkü parmağı dışarı uzatarak “senin yüzünden başıma gelenler” demek her zaman en kolayıdır. Halbuki dış dünya, iç dünyanın bir fotoğrafıdır. Başımıza gelen, deneyimlediğimiz her şeyin mimarı o yaşamı deneyimleyen kişinin bizzat kendisidir.
Kızgınlık, öfke gibi duygular diğer tüm duygularda olduğu gibi kendi içselliğimizden gelir. Dışarıdaki hiç kimse hiçbir canlı varlık sizi öfkelendiremez, kızdıramaz. Sizin özünüzde olan “öfke”, “kızgınlık” duygularını fark etmeniz ve iç dünyanızı öfkeden arındırmanız için dışarıdaki bir insan araç olur sadece.
NAGİHAN’IN ÖZÜNDEKİ ÇOCUKTA ‘FARK EDİLME’ ÖZLEMİ VAR
Başkaları hakkında bizi rahatsız eden her şey, kendimizi anlamamızda bize yol gösterebilir. Örneğin Nagihan'ın davranışlarından özellikle Serkay başta olmak üzere birçoğu rahatsız oluyor. Çünkü; Nagihan'ın özündeki çocukta “fark edilme” özlemi var ve bunu duygularını taşkın bir biçimde eyleme geçirerek bu en derinlerindeki fark edilme ve şefkat özlemini gidermeye çalışıyor.
Bizim toplumumuzda örf ve adetlerimiz baskındır. Daima “elalem ne der?” kaygı kavanozunun içerisine hapsederiz duygularımızı. Çevremizde duygularını içinden geldiği gibi özgürce ifade eden birisini gördüğümüzde “rahatsızlık” hissederiz çünkü biz onun gibi duygularımızı olduğu gibi ifade edemiyoruzdur. Nagihan, kim ne derse desin varoluş sorumluluğunu alarak duygularını olması gerektiği gibi ifade ederken bundan rahatsızlık duyan yarışmacıların deneyimlerine biraz daha kuş bakışı bakarak bu rahatsızlık hissiyatlarının nedenlerini görmeye niyet etmeleri önemli.
SERKAY HİSLERİNİ GİZLİYOR
İstemediğimiz bir duygu ile karşılaşmak istemiyorsak öncelikle biz o duygudan kendimizi arındırmalıyız. Biri size “öfke” duygusu ile bir yaklaşım sergiliyorsa, sizin içinizdeki “öfke” duygusuna bir ayna tutuyordur. Bu bağlamda Serkay'ın eylemlerine baktığımızda kendi hissettiklerini ifade ederken çevresindeki diğer koşulları her yönüyle ölçüp biçip tarttıktan sonra eyleme geçtiğini görüyoruz. Hissettiklerini olduğu gibi ortaya koyamamasından ötürü iç dünyasında “öfke ve kızgınlık” var oluyor. Bu nedenle de Nagihan'ın duygularını tam anlamıyla dışa vurumu, özündeki “öfke” ve “kızgınlığı” tetiklemekte.
Kişi, karşısındakine her ne söylüyorsa; kendisi hakkında “inanç kalıpları”, “kendisi hakkındaki” düşüncelerini ifade etmektedir.
ÜNLÜLER ‘BEN’Cİ, GÖNÜLLÜLER ‘BİZ’Cİ!
Survivor ın ilk gününde yarışmacıların ifadeleri değerlendirildiğinde; Nagihan, Semih ve Avatar Atakan’ın; “ben-dili” ile konuşarak “avantajım…, zımba gibiyim…, zoru seviyorum…., birinci olmak istiyorum” gibi ifadeleri ile “Ben buradayım ve kazanmaya geldim” ifadesini çok net görmekteyiz.
Oysa ki: Gönüllüler takımında yer alan Efecan ve Serkay’ın “takım-enerji-genç kadro” kelimelerinde buluştuklarını ve “biz-dili” ile kendilerini ifade etmeleri Survivor’ın aslında yayınlandığı ilk andan itibaren grubun ihtiyaçları ile bireyin ihtiyaçları arasındaki bir oyun olacağını gözler önüne sermekte. Bakalım “bireysellik” mi? yoksa “toplumsallık” mı kazanacak?
Adadaki yarışmacıların psikolojik durumu “içsel-benlikleri” ile devamlı olarak yüzleşme halinde olduklarından dolayı ‘acı’ deneyimliyor olsalar da aslında derin bir dönüşüm evresindeler. Tıpkı bir kelebeğin kozadan çıkışı gibi kendi doğumlarını gerçekleştirirlerken acı hissetmeleri; zihinsel dünyalarının karışık olması; sürekli “belirsizlik” halleri içerisinde yaşamanın deneyimlettiği “kaygı” duygusu ile baş edebilmeleri için olabildiğince duygularını ifade etmeleri ve anı zamanda fiziksel bedenlerini düzenli-ritmik hareketler yolu ile eylemde tutmaları; nefes teknikleri ile beden-zihin bağlantılarını güçlendirmeleri psikolojik olarak sağlıklı olma hallerini destekleyecektir.
Kaynak: http://www.sozcu.com.tr