Hayatın zorluklarıyla mücadele eden bir birey ve toplum yetiştirmek oldukça zor. 'Bina temelindeki ilk tuğlayı doğru yerleştirmek gerek' demiş düşünür; “Aksi takdirde o bina Süreyya Yıldızı'na kadar ulaşsa bile temeli baştan bozuktur.”
Dünyanın en çılgın gençliğinin hangi millete ait olduğu sorulsa büyük ihtimalle birçok insan pek düşünmeden, refleks olarak Amerika ya da Hollanda gençliği yanıtını verir. Doğruyu söylemek gerekirse böyle bir soru sorulması durumunda ben de saydığım ülke sınırları dahilinde yaşayan gençlerin doğru yanıt olabileceğini düşünürdüm. Ta ki Japon gençlerinin fotoğraflarını görene kadar…
Geçtiğimiz yıllarda alelade karıştırdığım bir dergide gördüğüm Japon gençliğine ait fotoğraflar beni dehşete düşürmüştü. Dinledikleri müzik ve inandıkları yaşam felsefesi itibariyle kendilerini 'Punk' olarak tanımlayan gençlerin tüm vücutları çengelli iğne ve piercing ile delik deşik edilmişti. Fotoğraflarda gördüğüm varlıkları homo sapiens türünden ziyade bir mutanta benzettim; çünkü hiçbir insan bedenine bu kadar zarar veremezdi! Yaptığım araştırmanın ardından gördüklerimin gerçekleri yansıttığını öğrendim; hatta fazlası bile vardı. Tüm dünya gençleri arasında Japonlar en garip olanıydı.
Japonya denilince akla ilk olarak İkinci Dünya Savaşı esnasında Hiroşima'ya atılan atom bombası ve Pearl Harbour saldırısı ile büyük bir hezimete uğrayan, savaşın bitiminin ardından büyük bir azim ve çalışkanlıkla olağanüstü bir gelişime imza atmış teknoloji devi bir ülke geliyor. İnsan doğal olarak, her sabah okullarında ve işyerlerinde 'ülkelerinin gelişmesi' adına ortak yemin eden böylesine disiplin ve çalışkanlık emsali bir milletin gençliğinin bu durumunu garipsiyor. Ama sanırım sorunun çıkış noktası da tam olarak bu noktada başlıyor. Disiplin, çalışma, gelişim, teknoloji gibi eylemlerin kimyası birbirleriyle kolay reaksiyon verebilirken 'insan faktörü'nün bu karışıma nüfus edebilmesi için özel bir çaba ve eğitim gerekiyor. Gereken özenin gösterilmemesi durumunda çağımızın şartlarında insani değerleri taşıyabilmek çok zor.
Bir ulus olarak geçmişlerinde yaşadıkları travma nedeniyle Japonların çalışmaya, gelişmeye, büyümeye verdikleri aşırı önemin yeni nesil üzerinde yarattığı radikal etkinin ağırlığında ezilen gençlik, insanî yönden doğru yönlendirilemedikleri için başka bir radikal uca kaymaya başlamış. Esas olarak beden ve ruh bütünlüğüne saygı duymayı bilmeyen bir insanın kendi elleriyle yarattığı teknoloji iki ucu keskin kılıç gibi… Dış dünyadan gelen olumsuz etkenlere karşı benliklerini koruyamayan genç Japonlar için sahip oldukları teknoloji alternatif bir harakiri yöntemi görüyor.
Tabii ki bu durumu sadece Japonlara mal etmek yanlış olur. Tüm insanlık adına dengelerin bir terazi kadar hassas olmasa da akıl yordamıyla iyi kurulması gerekiyor ki burada esas görev büyüklere düşüyor. Gençlerin bilmem kaç dil bilmesi, hangi dereceyle hangi okuldan mezun olması, bilgisayar kullanmayı bilmesi gibi trendlerin insanî duygular iyi eğitilmediğinde herhangi bir faydası yok.
Şüphesiz hayatta en zor işlerin başında insan yetiştirmek geliyor. Hayatın tüm zorluklarıyla mücadele eden bir birey ve toplum yetiştirebilmek oldukça zor. 'Bina temelindeki ilk tuğlayı doğru yerleştirmek gerek' demiş düşünür; “Aksi takdirde o bina Süreyya Yıldızı'na kadar ulaşsa bile binanın temeli baştan bozuktur.”