Kırmızı ışıkta geçmek suçtur, ama günah değildir. Böyledir, çünkü kırmızı ışıkta durmak zorunludur, ve fakat sevap değildir.
Yasa koyucu, kırmızı ışıkta geçip geçmemeyi 'günah' ve 'sevap' gibi dinî (ve bir açıdan bakıldıkta) psikolojik kavramlarla tanımlamaya ihtiyaç duymaz. Yasaların rasyonel içeriği bakımından değil sadece, aynı zamanda yasaların, üzerinde yükseldikleri temeller bakımından da ihtiyaç duymaz.
Bu katı ideolojik yapısı yüzünden, söylemek zorundayız ki, modern yaşam içerisindeki yapıp etmelerin tümü de kendilerini 'anlamlı' kılacak bir üst-yorum çevreninden mahrumdurlar.
Bedeli büyük olan bir mahrumiyettir bu!
Çünkü bu mahrumiyetin bedeli, akıl almaz boyutlardadır.
Evet, akıl-almaz yorumlardan uzak durmanın karşılığında devlet olarak, toplum olarak, birey olarak ödediğimiz bedelin kendisi de "akıl-almaz" (irrasyonel) bir nitelik taşımakta.
Bedel mi demeli sadece?
Hayır!
Bilâkis bu bir 'kurban'! Hem de devletçe siyasî tercihlerimizin sözde 'rasyonalite' putuna sundukları büyükçe bir kurban!
***
Dinen zekât vermek, mükellef olanlara zorunludur (farz), aynı zamanda da sevaptır.
Zekât vermemek ise sadece bir suç (cürüm) değil, aynı zamanda günahtır da.
Oysa modern yasalara göre, her mükellefin vergi vermesi zorunlu, vergi kaçırması ise suçtur. Bu nedenle de vergi kaçıranlar 'günahkâr' değil, sadece 'suçlu'dur.
Millet parasını cami yapımına bağışlıyor, okul yapımına değil. Çünkü hadiseye sadece fayda-zarar açısından değil, günah-sevap açısından da bakıyor. Kendi bireysel ihtiyaçları (psikolojisi) açısından yani.
Dinî alanda dahî böyledir. Adam, zina etmekten korkmaz ama cenabet dolaşmaktan korkar. Zina büyük bir günahtır, peki ya gusül abdestsiz dolaşmak? O da günahtır hiç kuşkusuz, ama belirleyici olan, halkın, gusülsüzlüğün uğursuzluk olduğuna inanmasıdır. Böylelikle psikolojik buyruklar, yasal buyruklardan daha etkili olur, olması da tabiidir.
Türbelere çaput bağlamak konusunda fakihlerin (hukukçuların) hükümleri bir işe yaramamıştır, yaramaz da. Psikoloji, çoğu kez hukuk filan dinlemez. Çünkü gerçekte insanlar kendi iç yasalarıyla hareket ederler, etmek isterler. İnançlarıyla. Vicdanlarıyla. Hurafeleriyle.
Sigara haram olsaydı, hiç değilse, âlimler üstüne basa basa ve ittifakla 'haram' olduğunu söyleselerdi, 'sigara'ya karşı bu denli savunmasız kalmazdık. Bilimadamlarının zararlı demelerinin bir etkisi olmuyor. Halk nezdinde sigara günah değil çünkü.
***
İnsanlar, evliliklerinin sadece laik yasalar nezdinde değil, Tanrı nezdinde de makbul olmasını isterler. Bu konuda yasakların bir yaptırımı da, anlamı da olmaz. Dinî nikah muhakkak yapılır.
Çok-eşlilik mevcut kanunlara göre yasak olabilir, lâkin haram değilse, günah da değildir. Metres tutmaksa belki yasak değildir amma hem haramdır, hem de günah.
Bu konularda atıp tutanlar, meselenin psikolojik ayrıntılarını, hem de ciddi ölçüde, ihmal ediyorlar. "Ne farkeder, esasen ikisi de aynı kapıya çıkmıyor mu?" deyû akıllarınca ne denli zekî olduklarını gösteriyorlar. Kazın ayağı hiç de öyle değil oysa. Zira fiilin kendisi kadar, hatta daha çok, fiile eşlik eden niyet ve kasıt da önemlidir.
Hukuken olmasa bile, yaptığını dinen meşru bulan kişiler doğal olarak vicdanlarında bir çatışma yaşamazlar. Ortada bir üst-ben (süper ego) baskısı da olmaz. Dolayısıyla psikolojik açıdan suçluluk ızdırabı duymazlar. Rahattırlar.
Kendisiyle arasında çelişki yaşamayan birinin başkalarıyla yaşayacağı çelişkilere aldıracağını mı sanıyorsunuz. Siz aldırır mısınız? İç huzuru duyduğunuz bir konuda başkalarının kınamasından (veya başkalarıyla/toplumla çatışıyor olmanızdan) rahatsız olur musunuz? Meselâ utanır mısınız?
Elbette hayır!
Aldırmazsınız. Aldırsanız bile rahatsız olmazsınız. Rahatsız olsanız bile utanmazsınız. Kırmızı ışıkta geçen kimseler utanmazlar. Yakalandıklarına üzülürler sadece.
Gerçekte anlaşılması, tartışılması gereken de tamıtamına bu psikoloji! Dindarca bir psikoloji... iki yüzlü bir yaşam sürmek zorunda kalmak... hem suçlu, hem günahkâr olmak... sema ile arzın arasında sıkışmak... yani din ile dünya arasında... yani akıl ile vahiy arasında... yani vicdan ile toplum arasında... rezil olmak...
Not: 6 Mayıs Salı günü Cağaloğlu Kızlarağası Medresesi'nde çaresiz yine hakikati aramaya devam edeceğiz.