‘Kişinin huzursuzluğu, mutsuzluğu, gerginliği, sıkıntısı, depresyonu onu uyandırmaya çalışan önemli dostlarıdır.’ D.Cüceloğlu
Arkadaş toplantılarında, sohbetler de sıkça duyduğumuz bir cümle var. ‘Son günlerde stresliyim’,’stresten başım ağrıyor’,’stresim var’, ‘gerginim’…Genellikle kullandığımız bu stres kelimesinin ilk kaynağı hangi bilim dalı dersiniz? Psikoloji değil, biyoloji de…
*Bilim dünyasına baktığımızda ‘stres’ sözcüğünün ilk kez 17. yüzyılda, elastiki nesne ve ona uygulanan dış güç arasındaki ilişkiyi açıklamak üzere fizikçi Robert Hooke tarafından kullanıldığını görüyoruz. Thomas Young adlı başka bir fizikçi bunu yüzyıl kadar sonra bir formül üzerinde göstermiştir. Young’ a göre stres, maddenin kendi içinde olan bir güç ya da dirençtir. Madde, kendi üzerine uygulanan dış güce kendi direnci oranında bir tepki gösterir.Elastik kütle, bu stres tepkisi sayesinde eğilip bükülerek bu dış gücü dengelemeye ona uyum yapmaya çalışır.Ancak bu dış güç elastik kütlenin kendi içindeki dirençten daha büyükse, bu dengeleme mümkün olamaz ve madde niteliksel bir değişime uğrar.( * Türk Psikologlar Derneği-Stresle Başa Çıkma)
İnsan organizmasında da denge durumlarının bozulması halidir stres hali. Örneğin; Biyolojik dengede vücut ısısının 36,5 - 37 olması dengedir. Bunun düşmesi ya da yükselmesi rahatsızlık tepkilerini ortaya çıkarır.
Aynı şeklide başarılı olmaya programlanmış bir öğrencinin, başarısızlığı da bu öğrenci için rahatsızlık yaratır…Bu düşünce, yani ben başarılı olmalıyım düşüncesi, dengelerin bozulmasına neden olarak vücudu harekete geçirir.Oysa öğrenci ‘ben nasılsa yaparım,çalışmadan da kazanırım derse’ harekete geçmez.Burada stres işlevseldir.
Vücudumuzda 3 tür denge durumu vardır. Biyolojik, psikolojik, sosyal denge. Stres durumunda dengeler bozulur ve vücuda tehlike var, hareket et komutu gönderilir.Stres tepkileri sayesinde tekrar dengeye dönmek için sistem içi bir hareket, uyum süreci başlatılır. Gerilim, stres durumunun vücut üzerindeki yansımasıdır. Rahatsızlık, gerginlik, sıkıntı, mutsuzluk bu gerilimin yaşanma biçimidir. Nedeni terk edilme, başarısızlık, iş kaybı, sınavlar, duygusal ilişkiler, her ne ise vücut alarm halindedir. Kalp atışları hızlanır,gözbebeği genişler,tükürük salgısı azalır,cinsel organların faaliyeti azalır,sindirim sistemi yavaşlar.Bu noktada beyin tarafından yapılan yorum tepkiyi azaltır, ya da sürdürür.Örneğin:işini kaybeden biri, bu işi kaybettim ama bu durum yeni işler bulmam için fırsat da olacaktır, diye yorumlarsa dengeye dönülecektir.Ya da bir sınav için konuşursak,bir sınavda başarısızlık tüm hayatta bir başarısızlık gibi algılanırsa stres tepkileri devam edecektir.Yani vücut sürekli alarm halinde olduğundan yıpranacaktır.
İnsanların yaşadığı stresin yoğunluğu olaylara verdikleri anlamla ilişkilidir. Bir sınavdan başarısız olan bir öğrenci daha soruları görmeden başarısız olacağını düşünerek stres yaşayabilir.Ya da kendisinin sevilmez olduğuna inanan birisi, kendisine söylenen sözleri ‘benden çıkarı var’, ‘benimle alay ediyor’ diye yorumlayabilir ve bu yorumlar stresi artırır.Kişileri etkileyenler, olaylar değil, olaylara verdikleri anlamlardır.
Bireyin olaylara verdiği anlam ve kişilik yapısı kendi başına bir stres kaynağı olabilir. Rekabetçi, hırslı, aceleci, saldırgan(pasif ya da aktif),manipülatör, hoşgörüsüz, acımasız kişilik özelliklerine sahip olanlar stresi kendileri de oluşturabilirler.
Niye yazdım şimdi bu kadar şeyi? Farkına varmayanlar varsın diye…Çünkü stresi fark edip durdurmak ona verdiğimiz anlamı değiştirmekle mümkündür.Stres yaşamayan canlı yoktur.İnsan için gelişim dönemleri bile bir stres kaynağıdır.Çocukken anne babadan ayrılmak,okula uyum sağlamak,ergenlik dönemindeki değişikliklere uyum,üniversiteye uyum, yurtta kalmaya uyum,mesleğe uyum, meslektaşlara uyum,aile kurmaya uyum gibi devam eden dönemlerde stres kaçınılmazdır.Bunların tümü vücutta yüklenmeye neden olur.Bu da önce tedirginlik, huzursuzluk,hazımsızlık,alerji gibi tepkilere neden olur.Eğer dur demeyi öğrenemez yada bu noktada yardım almazsak yüksek tansiyon,astım, ülser,felçler,depresyon gibi sonuçlar ortaya çıkacaktır.
Bazıları stres baş etmek için alkol, madde ,içe kapanma, kaçmayı seçer.Ya da reddetme,bastırma, yansıtma gibi yöntemlerle inkarı seçer.Bu seçimler stresi azaltmaz,çözmez,başka sorunlar, stres kaynakları yaratır.
Bunun yerine spor, meditasyon, zamanı iyi kullanma, sosyal destekten yararlanma, iletişim becerilerini geliştirme yöntemleri , ya da stres oluşturucu faktörleri tehdit gibi yorumlamak yerine, yeteneklerini sınama imkanı gibi yorumlamak işe yarayan yöntemlerdir.
Stresle baş etme yollarından bir tanesi de psikoterapidir. Uygun bir terapistle yapıldı taktirde,bir çok insanın kendini bulmasına yardımcı olan heyecanlı bir yolculuktur psikoterapi.Çocukluğumuzdaki olayları bir çocuk gözüyle görüp o gözle yorumlarız.Bunlar zihnimizde depolanır.Bu duygusal öğrenmelerimiz, alışkanlıklarımızı oluşturur.Bu alışkanlıklar şemalar şeklinde olayları algılamamızı etkiler.’İnsanlar güvenilmez’,’güçlü olmalıyım’,’başarısızım’,’başkası olmadan yaşayamam’, gibi düşünce biçimlerine dönüşür.Psikoterapi sürecinde işlevsel olmayan bu şemalarımızın farkına varıp tanırız ve istersek bunları değiştirebiliriz.
Benliğimiz dışında olup bitenleri değiştirme gücümüz azdır. Değiştirme gücümüzün olduğu alan bedenimiz ve düşüncelerimizle sınırlıdır.Değiştirme gücümüzün olduğu alanla ilgilenerek daha kaliteli bir hayatı seçebiliriz.
Psikolojik Danışman&Psikodrama Grup Terapisti
Perihan Demirbaş