İNSANKAYNAKLARİ.COM - Yaş, sosyal statü, cinsiyet, meslek farkı olmaksızın herkesi etkileyen, toplumun hiçbir alanında yakamızı bırakmayan stres, iş hayatında da çok önemli bir olgu. İnsanların zamansızlıktan, kendine vakit ayıramamaktan yakındığı son dönemlerde hayatı olumsuz yönde değiştiren, kişileri verimsizleştiren, performans düşüren ve aynı zamanda da sağlığı bozan bir dert haline geldi stres.
İş sağlığını olduğu kadar insan sağlığını da tehdit eden stresi tanımlamak gerekiyor. Belirli bir seviyede ve kabul edilebilir sınırdaki stres, kişinin verimini bir noktaya kadar artırabilirken aşırıya kaçtığında psikolojik çöküntüyle beraber verimi düşürüyor.
Bugün Türkiye ve dünyada stresin, oldukça üzerinde durulan bir kavram olmasının sebepleri arasında birçok hastalığa yol açması da yer alıyor. Stres; iş hayatında verimin azalmasına, işe gitmede isteksizliğe, tutarsız kararlar verilmesine sebep olurken bu sonuçlar erken ölümlere kadar taşınabiliyor. Gün geçtikçe daha da önemli ve ciddi bir husus haline gelen stres; çalışanların, yöneticilerin ve kuruluşların yaşamını işgal etmekte. İş sağlığını olduğu kadar insan sağlığını da tehdit eden stresi tanımlamak gerekiyor. Bireyler ve kurumlar üzerinde olumlu, olumsuz birçok etkiye sahip stresin de çeşitli tanımları var. Stresle ilgili bazı tanımlar şöyle:
“Stres, kişilerde meydana gelen ve onları normal faaliyetlerinden sapmaya zorlayan durumu ifade etmektedir. Stres, bir eylemin ya da durumun kişiler üzerinde yarattığı fiziksel veya psikolojik zorlamaya verilen tepkidir.
Stres vücudun savunma için verdiği tepki
Kısaca vücudun dışarıdan bir uyarana karşı savunma ya da uyum sağlama amacıyla verdiği tepki olarak tanımlanan stres, farklı yaklaşımlarla da ele alınabiliyor. Bazı uzmanlar, stresin bir olayda da çevresel faktörle ortaya çıkan dışsal bir olgu olduğunu düşünürken, kimi uzmanlar da bir duruma karşı kişinin verdiği öznel tepkilere dayalı içsel bir hal olduğunu savunuyor.
İnsanların hayatlarının üçte birini çalışarak geçirdiğini hatırlatan uzmanlar, “İş stresinin de üzerinde önemle durulması gereken bir kavram olması kaçınılmazdır. İş stresi, ortaya çıkarken kurumun içinden, dışından, bireyin kendisinden ve daha birçok alandan kaynak bulabilir” diyor. Uzmanlar iş stresinin nedenlerini şöyle sıralıyor:
"Politikalar, ücret eşitsizlikleri, adaletsiz performans değerlendirmeleri, vardiyalı çalışma, fazla sorumluluk altına girmek, istikrarsız çalışma, sık bölüm değiştirme, görev ve rol belirsizler, kurumsal yapılar, terfi konusundaki fırsat azlığı, merkeziyetçilik, karar alırken fikir ileri sürme imkanı tanınmayışı,aşırı derecede resmiyet, işçi - işveren, personel - yönetici çatışması, kurumsal süreçler,iletişimin azlığı, yetersiz bilgi donanımı, uyuşmayan ya da belirlenmemiş hedefler, hatalı denetim ve performans değerlendirmesi, yetersiz geribildirim, dış etkenler, uzun süreli uykusuzluk, dengesiz beslenme, uyarıcı değeri fazla maddeleri çok tüketme, fiziksel etkenler, aşırı sıcak ya da soğukta çalışma, kalabalık çalışma ortamları, havasız ve kötü aydınlatılmış ofisler, bilgisayar yorgunluğu, mahremiyetin yokluğu ile kimyasal maddelerin, radyasyonun ya da manyetik alanın fazla olduğu çalışma yerleri."
Stresin etkisini anlamak için ölçmek gerek
Uzmanlar, kaynağı ve sebebi ne olursa olsun iş stresinin günümüzde bireyleri ve kurumları etkileyen bir faktör olduğunu vurgulayarak, “Bunun etkilerini ve sonuçlarını anlayabilmek için öncelikle stresi ölçmek gerekir” şeklinde konuşuyor. Çalışanların stres altında olduklarında genellikle önce performanslarının düştüğünü hatırlatan uzmanlar, stres ölçümünde kullanılacak en iyi yöntemin performans değerlendirmeleri olduğunu belirtiyor. Bireyin, çalışma ortamı içinde veya dışında strese maruz bırakan herhangi bir durum ya da olayla karşı karşıyaysa veriminin düştüğü gözlemleniyor. Bir diğer stres ölçme yöntemi ise bireyde meydana gelen fizyolojik ve biyolojik değişimler.
İş stresinin yoğun olduğu kurumlarda genellikle performansın düştüğüne dikkat çeken uzmanlar, bu sorunun etkileri konusunda şu tespitleri yapıyor;
“Belirli bir seviyede ve kabul edilebilir sınırdaki stres, kişinin verimini bir noktaya kadar artırabilirken aşırıya kaçtığında psikolojik çöküntüyle beraber verimi düşürüyor. Sürekli olarak stres dolu bir ortamda çalışma, kurumdaki çalışanların bağlılığını, tatminini azaltıyor. Bu gibi durumların devamı olarak kişiler, çalışma ortamlarından, bağlı bulundukları kurumlardan uzaklaşma isteği duyarlar ve işe devamsızlık baş gösterir. Bu anlamda devamsızlığı ortadan kaldırmak için kurumların insan kaynakları, personel yönetimi gibi departmanlarına büyük iş düşüyor.”
Her insanın kendi iç dengesi ve olaylara verdiği tepkilerin farklı olduğu gibi stresleri kaldırma gücünün de farklı olduğunu söyleyen kişisel gelişim uzmanları, şu hususlara dikkat çekiyor; “Bireyin psikolojik ve fizyolojik durumunu ele alarak, stresin yarattığı etkilere ulaşılıyor. Stres altındaki bireyin davranışlarında değişmeler görülüyor. Alkol tüketimindeki artış, en çok fark edilen değişim. Aşırı yemek yeme ya da iştahta kesilme, zamanla oluşan madde bağımlılığı da stresin bireyde yarattığı etkilerden olabiliyor. İnsan bedeni, dış etkenlere uyum sağlayabilmek için çalışan bir iç dengeye sahip olduğundan stres, birçok hastalığa da yol açabiliyor. Dolaşım sistemi rahatsızlıkları, çarpıntı, hipertansiyon gibi kalp ve damar hastalıkları, şeker hastalığı, tiroid salgısındaki değişmeler ve hatta kanser de buna bağlı olarak görülebiliyor. Bunların yanı sıra stresin psikolojik etkileri de göz ardı edilmeyecek kadar büyük. Karamsarlık, kaygı, işte isteksiz tavırlar sergileme, depresyon, konsantrasyonda azalma gibi sonuçlar gözlemleniyor.
Kurumlar da stres yönetimi üstlenmeli
Strese maruz kalan birey de olsa, bu konuda kurum bazında da çalışmalar yapılmasının önemine işaret eden uzmanlar, aksi takdirde bireyin kendi için gösterdiği çabalar, geliştirdiği sorun çözme tekniklerinin işlerlik kazanamayacağını vurguluyor. Buna göre iş ortamındaki stresin azalmasıyla artacak olan birey performansı, kurumun başarısını yükseklere taşıyacak. Bu amaçla yöneticiler; çalışanlarını destekleyen, merkeziyetçi politikadan uzak, bireylere karar alma yetkisi tanıyan, iletişimin rahatça sağlandığı bir organizasyonel bir temel oluşturulmalı. Kişiler, kurumda devamlı aktif rol oynayabilmeli, sorumluluk alabilmeli, kendini ve çalıştığı kurumu iyileştirmek için çaba göstermeli. Bunun için de kurum içindeki düzenlemelerin doğru yapılmış olması şart. Bunlar yapılırken de rol kargaşası içine düşmekten dikkatle kaçınılması gerekir. Uzmanlar, “Yöneticiler, çalışanlar arasında huzurlu, olumlu, yaratıcı, yetenekleri destekleyici bir atmosfer oluşturmalı ve iş bölümünü bunları göz önünde bulundurarak yapmalıdır” şeklinde konuşuyor.