Çalışmayla, hastalığını kabullenen ve yaşamlarını buna şekillendiren diyabetlilerde sağlık sorunlarının daha az ortaya çıktığı, stresin hem sağlıklı kişilerde glikoz toleransını bozduğu, hem de hastalarda glisemik kontrolü olumsuz etkilediği, diyabetiklerin, diğer kişilere kıyasla daha kolay depresyona girdiği belirlendi.
"Diyabet 2020: Vizyon ve Hedefler Projesi" kapsamında hazırlanan çalışmada, hastalıkla baş etmede stresin kontrol altına alınmasının önemine işaret edildi.
Çalışmaya göre, diyabetli hastaların algı ve tutumlarındaki en önemli sorunlarından biri, insülin kullanımına yönelik.
Toplumda, "İnsülin ancak hastalığın son dönemlerinde mümkün olduğu kadar geç başlanması gereken, kullanılması vücutta alışkanlık yapan, başlanınca bırakılmayan bir ilaç" olarak algılanıyor.
Bu kanının oluşmasında, hekimlerin aldıkları tıp eğitiminin ve algılarının da önemli olduğu vurgulandı. Ancak, insüline geç başlanması ve efektif dozlarda kullanılmaması, hem komplikasyonların doğurduğu sağlık sorunlarını beraberinde getiriyor; hem de hastalarda ve ekonomide büyük yük yaratıyor.
Çalışmaya göre, yaşam boyu süren ve iyi yönetilmesi gereken bir hastalık olan diyabet, iyi kontrol edildiğinde hastaların kaliteli bir yaşam sürmelerinin önünde engel teşkil etmiyor.
Hastanın kendine bakabilme ve hastalığıyla baş etme becerisinin bunda büyük önem taşıdığı belirtilen çalışmada, şu tespitlerde bulunuldu:
"-Hastalıkla baş etme, salt davranışı değil, psikolojik boyutu da içeriyor.
-Bireylerin duygusal ve zihinsel açıdan hastalıklarını kabullenmeleri, hastalıkla baş etmede kendi öz kaynaklarına güvenmeleri, hem koruyucu hem de komplikasyonları azaltıcı bir faktör.
-Çalışmalar, baş etme becerileri yüksek bireylerde sağlık sorunlarının daha az gözlendiğini, sağlık sorunları ortaya çıktığında ise daha az komplikasyonla sonuçlandığını ortaya koyuyor."
"Stres, glikoz toleransını bozuyor"
Stresin sağlıklı bireylerde glikoz toleransını bozabildiği, diyabetlilerde ise glisemik kontrolü olumsuz etkilediği bildirilen çalışmada, şu bilgiler yer aldı:
"-Diyabetik bireyler, diğerlerine kıyasla depresyona girmeye daha çok eğilimli.
-Depresif diyabet hastalarında diyabet komplikasyonları ve kronik diğer hastalıkların görülme olasılığı daha yüksek.
-Depresif diyabet hastaları verilen tedavileri izlemede daha düşük motivasyona sahip olup, fiziksel ve sosyal açıdan daha az aktifler.
-Depresyon aynı zamanda, özellikle de düşük sosyo-ekonomik gruplarda diyabetin ortaya çıkmasında etkili bir faktör."
Türkiye'de erişkin nüfusun yüzde 7.2'si diyabetli
Türkiye Diyabet Epidemiyoloji Araştırma Projesi (TURDEP I) verilerine göre, ülkenin erişkin toplumunda diyabet yüzde 7.2 (kadınlarda yüzde 8, erkeklerde yüzde 6.2), bozulmuş glukoz toleransı ise yüzde 6.7 sıklıkta görülüyor.
TURDEP-II çalışmasının ön raporuna göre de, Türk erişkin toplumunda diyabet sıklığı yüzde 13'e ulaşmış durumda.
Kentselde diyabet oranı biraz daha yüksek olmakla birlikte, TURDEP-II çalışmasına göre kentsel ve kırsal diyabet sıklığı arasında artık çok anlamlı bir fark kalmadı.
Çalışmaya göre, bilinen diyabet (yüzde 45) ve yeni diyabet (yüzde 55) oranları, birbirine yakın.
Diyabet sıklığı erkeklerde kadınlara göre biraz daha düşük bulunsa da, iki cins arasında çok anlamlı bir fark yok.
Türkiye'de 35 yaş üstü nüfusta diyabet görülme sıklığının yüzde 11.3, bunun da 3.3 milyon kişiye karşılık geldiği tahmin ediliyor.
Türkiye'de yüzde 6.7 olan artış hızıyla diyabetli popülasyonun 10-11 yılda ikiye katlanacağı öngörülüyor. Ulusal Hastalık Yükü çalışmasının ölüm oranlarına göre diyabet, Türkiye'de ulusal düzeyde ölüme neden olan ilk 10 hastalık arasında yüzde 2.2 ile 8. sırada yer alıyor.
Şeker hastalığı, erkeklerde 11, kadınlarda ise 7'inci sırada ölüm sebebi.