Dr. Derya Sakin Hanoğlu / KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ
Bu çalışmanın amacı duyguların doğasını anlamaya çalışmaktır. Duygulara dair çeşitli yaklaşımlar ve zıt görüşler olmakla birlikte, bu çalışmanın yapılmasını mümkün kılan, göz ardı edilen bir durum vardır: Duyguların adaptif özellikleri sadece hayatta kalma gibi temel bir zeminde değil aynı zamanda sosyal bir zeminde yer almaktadırlar. Buna bağlı olarak, bu çalışmada duyguların adaptif rolünü reddetmeden, doğasına dair sosyal bağlamdaki rolüne vurgu yaparak açıklanacak ve bu bağlamda duyguların doğası, evrimsel bir perspektif benimsenerek ve adaptif olarak ortaya çıkan özellikler irdelenecektir. Bu açıklama modeli sosyal yapısalcıların iddia ettikleri gibi duyguların inşa edildiği yönünde geliştirilmeyecek, bilakis duyguların sosyalliği doğal olarak içerdiği yönünde geliştirilecektir. Bu içerik duyguların evrimsel süreç içerisinde bireylerin sosyallik kazanmasıyla ilintili olduğu hipotezine dayanan bir çerçeveye oturtulacaktır. Böyle bir çerçeve sosyal duygular, sosyal olmayan duygular gibi bir ayrımı reddetmekte; aksine, her duygunun bu içeriğe sahip olduğunu vurgulamaktadır.
Geleneksel felsefede, duygu, insanı hataya en çok sürükleyen, insanın doğru karar vermesini engelleyen ve dolayısıyla bastırılması gereken bir şey olarak görülmüş, onun yerine akıl ön plana çıkarılmıştır. Yine de, hiç şüphe yok ki, Aristoteles1 ve David Hume gibi duyguyu dikkate değer görüp, onu ön plana çıkaranlar da olmuştur. Ancak duygu üzerine kapsamlı bir çalışma çok daha sonra gerçekleşmiştir. Duygunun ilk modern ve oldukça geniş açıklaması William James tarafından yapılmıştır. Ona göre duygu “bedendeki değişimin algılanması”dır.2 James, her bir duyguyu, bir şeye tepki olarak beyin sürecindeki farklı bedensel ifadeler olarak tanımlamıştır. Bir duygunun ortaya çıkması James’in tanımıyla şu şekilde ifade edilebilir: Kişi bir nesneyi veya durumu algılar, bu algı kalp hızında artış, ağızda kuruluk gibi bedensel bir değişikliğe neden olur ve bu bedensel değişikliği birey hisseder. Bu değişimin hissedilmesine duygu denir. Bu tanıma göre, bedensel hisler ortadan kalktığında, kişinin bir duygu deneyiminden bahsedilemez. Bu bedensel duygu tanımı artık duyguların somatik duygu teorisi olarak ifade edilmektedir. Takip edilebileceği gibi, bir duygu, kişinin kendi bedeninde meydana gelen bireysel bir tepkidir.3 Daha sonrasında Damasio, bedensel duyguların sadece bilinçli olarak hissedilmesi gerekmediğini ileri sürmüş, beyindeki kimyasal seviyede değişimin de bedensel deneyim olarak duygu tanımı için yeterli olduğunu savunmuştur.4 Paul Ekman ise, bir duyguyu bedensel olarak hissetmenin nasıl bir şey olduğu ve duygunun işlevinin ne olduğu konusunda duyguların temel özelliklerini göstererek William James'in somatik duygu teorisini ileri bir düzeye taşıyan kişi olmuştur.5 Ekman duygulara evrimsel bir bakış açısıyla yaklaşarak, bedensel tepki olarak ortak ve doğuştan gelen özellikler taşıyan bir şema çizmiştir.
Makalenin Devamı için tıklayınız
İLGİLİ İÇERİKLER