Son Cinayetler Ve Medyaya Düşen Görevler

Sosyoloji Profesörü Nilüfer Narlı Türkiye'de olup biten bu sarsıcı olayları, toplumun, medyanın ve devletin üzerine düşen görevleri anlattı.

KÜBRA&BÜŞRA / YENİ ŞAFAK PAZAR

Türkiye Kayseri'de bayramda kaybolan üç çocuğun bulunmasıyla sarsıldı. Çok geçmedi üvey anneannesi tarafından vahşice öldürülen masum Fırat cinayeti çıktı oraya. Çocuk istismarı, cinsel istismar, şiddet ve diğerler suçlar... Sosyoloji Profesörü Nilüfer Narlı Türkiye'de olup biten bu sarsıcı olayları, toplumun, medyanın ve devletin üzerine düşen görevleri anlattı.

Bir yıl önce Kayseri'de kaybolan üç çocuğun bulunması sürecinde devletin ve medyanın etkisi ne?

Kayseri'deki üç çocuğun kaybolmasıyla birlikte medyada müthiş bir duyarlılık başladı. Bu duyarlılık insanlarda bir farkındalık yarattı. Bu konuda hükümetin yaklaşımı da çok etkili oldu. Büyük Millet Meclisi'nde kayıp çocuklarla ilgili bir komisyon kuruldu. Kayseri'de kaybolan çocukların bulunması içinde polisten özel bir ekip kurulduğunu öğreniyoruz.

Bu sadece medyaya yansıyan bir duyarlılık mı yoksa kapsamlı bir çalışma yürütülüyor mu?

Tabii ki. Yeni bir takım tedbirlerde gelecek. Bunlardan biri kaybolan çocukların fotoğrafları yaşlandırılacak. Ayrıca çocuklara biyolojik kimlik ve kaybolan çocuklarla ilgili dataların bir merkezde toplanması sağlanacak. Çocukların, kayboldukları ilk anların çok önemli olduğunu düşünüyoruz.

Ne yapılması gerekiyor?

Maalesef Türkiye'de bu konuda büyük bir eksiklik var. Avrupa'daki bazı ülkelerde şöyle bir uygulama var; kaybolan çocukla ilgili mesaj kurumlara hızla ulaşıyor. Bu çocukların isimleri ve resimleri bilboardlarda karşınıza çıkabiliyor. Türkiye'de ise aileler kayıp çocuklarının fotoğraflarını gazetede bastırmak için para sarfettiğini görüyoruz.

Bu durumda medyanın fonksiyonu ne olmalı?

Kaybolan çocuklarla ilgili bilgilerin hızla duyurulması için, fotoğraflarının basına dağıtılması konusunda ailelere destek lazım. 2007 yılındaki bulunamayan çocukların sayısı 500'e karşımıza çıkıyorsa demek ki bu çocuklarla ilgili bilgi dağıtılamadı. Ailenin maddi durumu gazetede yarım sayfa ilan vermeye yeterli olmayabilir.

Peki çocukların kaybolma artışlarının arkasındaki neden ne?

Çocuklar evden ve yetiştirme yurtlarından kaçıyorlar. Daha sonra bazıları geri dönüyor bazıları da bulunuyor. Kaybolup da bulunamayanların sayısı 2007 yılında 500 iken 2009 yılında bu rakam 800'e çıktı. Bugün itibariyle verilen rakam ise 1700 çocuk. Kaybolmuş ve hiç izine rastlanmamış. Kaç yıldır bu çocuklar kayıp o veri yok.

Oran ne oldu da arttı?

Bununla ilgili yine elimizde bir çalışma olmadığı için, sadece hipotezler kurabiliriz. Bu çocukları kaçıranlar daha iyi örgütlendiler. Kaçırılan çocukların başına neler geldiğine baktığınızda, bu çocukların çocuk cinsel istismarında kullanıldığını görüyoruz. Bazen çocuklar üçer, beşer de kaçırılabiliyor. Demek ki biz örgütlerin daha fazla çocuk kaçırmaya başlamışlar. Kaçırılan çocuklar, çocuk pornosunda ve cinsel istismarda kullanılıyor.

Çocuk istismarının cinsellik üzerinden olması son yıllarda daha mı yaygınlaştı?

Bu çok önemli bir konu. Bu konu Türkiye'de tabu olarak kabul edildiği için konuşulmuyordu ve görmezden geliniyordu. Bakın Türkiye'de çok sayıda insan çocuk pornosunu izliyor ve internette bu sitelere giriyor. Bu bir araştırma sonucu ortaya çıkmış. Kayseri'de kaybolan çocuklarda da bir cinsel istismar var. Demek ki bizim bu konuyu artık kapsamlı bir şekilde ele almamız lazım. Sapıkların profilini iyi tanımak, aileleri ve çocukları bilgilendirmek şart.

Sapıkların profili ile ilgili bilgiler var mı?

Bu bilgiler bende yok. Fakat Avrupa'da yapılan çalışmalarda şunu görüyorum, sapıkların profili ile ilgili aileler bilgilendiriliyor. Çünkü bir sapık profilini bildiğinizde etrafınızdaki insanlara farklı davranırsınız. Kayseri olayında dikkat edin bir komşu yapıyor. İnsanlar komşularından şüphelenmeyebilir. Şeker Bayramı'nda çocukların şeker toplaması bir gelenektir. Avrupa'da da Cadılar Bayramı'nda komşular çocukları ziyaret ederler, guruplar halinde şeker toplarlar. Amerika ve Avrupa ülkelerinde bu gelenek yavaş yavaş ortadan kalkıyor. Çünkü çocuk cinsel istismarı çok fazla sorun olarak karşımıza çıkmaya başladı.

Bunun sebebi giderek bireyselleşen yaşamlarımız mı?

Tabii. 1960'lı yıllara baktığınızda çocuklar sokakta oynar, komşular o çocukları tanır ve sahip çıkardı. Fakat şimdi insanlar mobil. Mahalleye yada apartmana yeni birisi gelip taşınıyor ama o kişilerle ilgili hiç bir bilgimiz yok. Eskiden mahallelerde oturan çok daha sabit bir nüfustu.

Kentleşme, bu sorunu tetikliyor mu?

Yalnız kentleşme değil. Avrupa kentleşmesini yıllar önce tamamladı. Fakat insanların mobil olması bir şehirden bir şehre veya ülkeden ülkeye taşınması, eskisi kadar bir birlerini tanımasını zorlaştırıyor.

Geçtiğimiz günlerde üvey annesi ve anneannesi tarafından öldürülen Fırat vahşeti var. Bu olayın tanığı olan komşular, daha önce çocuğun şiddet görmesine şahit olmuş, fakat engel olmak için yeterli duyarlılığı göstermemişler. Toplum duyarlılık zafiyeti mi geçiriyor?

Türkiye'de şöyle bir anlayış var; "Karı- koca, çocuk- anne arasına girilmez." İnsanlar şiddet uygulandığını görse bile bunu mahremiyet alanı olarak algılıyor ve uzak duruyorlar.

Zihniyetin değişmesi için ne lazım?

Bunun için insanlara yeni mesajların verilmeli. Eğer komşunuzun çocuğu şiddet görüyorsa, bu konuda lütfen ilgili sosyal kuruma bilgi veriniz. Kadına karşı şiddette nasıl üçüncü bir kişi şikayette bulunabiliyor. Çocuklarla da ilgili bu hassasiyetin gösterilmesi ve polisin muhakkak bunu ciddiye alması gerekiyor. Yeni yasal düzenlemelere ihtiyacımız var. Cezaların çok caydırıcı olması gerekiyor.

İdam cezası geri gelmeli mi?

Hayır. İdam cezası kaldırıldı ve buna geri dönüş olmaması gerektiğini düşünüyorum.

Peki nasıl bir caydırıcı ceza uygulanmalı?

Ağırlaştırılmış müebbet hapis ve asla af kapsamına alınmamalı. Çünkü birçok insan şunu söylüyor; "Bu çocuk öldü. Onu öldüren hapse girer ve aftan çıkar." Bunun için insanlar idamın geri gelmesini istiyor. Çocukla ilgili herhangi bir konuda kesinlikle af kapsamına alınmamalı. Yurt dışında ağırlaştırılmış cezalar var ayrıca porno sitelerine girmenin de cezaları çok yüksek. Türkiye'de bu konularla ilgili de ağır cezalara ihtiyaç var.

Şiddet gören kadın çocuğuna da şiddet uyguluyor

Çocuk, cinsellik ve kadın...Bu üçlü arasında nasıl bir ilişki var?

Bu üçlü arasındaki ilişki hepsinin insan hakları ihlali ve istismar var. Çocuğa karşı şiddet cinsel istismar kadın içinde geçerli uygulayan insanlar psikolojik problemleri olan kişiler. Psikolojik problemleri olan insanlar fakat sırf böyleler diye bunları yapabilme ehliyetleri yoktur. Şöyle deniyor; "Akli dengesi bozuk" hayır, bu bir ehliyet olamaz. Her akli dengesi bozuk olan birini öldürmüyor veya tecavüz etmiyor. Çocuk, kadın, cinsel istismar, şiddet bunları yapanlar psikolojik problemleri olan insanlar geçmişte kendileri istismar edilmiş veya çok yoğun şiddete maruz kalmışlardır.

Ataerkil düzen burada belirleyici midir?

Bir açıdan belirler. Çocuğa ve kadına şiddet ve cinsel istismara uygulayanların büyük bir bölümü erkektir. Eskiden erkeğin otoritesini sarsmamak adına da bunlar konuşulmazdı. Aileler sineye çekiyorlardı. Bazı olaylarda kız çocuğunun istismara uğradığını görüyoruz. Anne bunu kimseyle konuşmuyor ve kızının da kimseyle konuşmasını istemiyor. Bu da ataerkil düzenin bir sonucu...

Yapılan araştırmalara göre eğitim düzeyiyle bu tür patolojik vakalarla birebir ilişki yok... Kişi ne kadar eğitimli olursa olsun, şiddet uygulamaktan çekinmiyor...

Eğitim düzeyi belirleyici değil. Özellikle geçmişlerinde bu tür durumlara maruz kalmış kişiler yapıyor. Eğitim tabiî ki insanları bilinçlendiriyor fakat bu tür sapıklıkları ortadan kaldırıyor diyemeyiz.

Coğrafya bu konuda ne kadar etkin?

Bu evrensel bir sorun. Avusturya'daki olayı hatırlayın. Anne bilmesine rağmen olayı kimseyle paylaşmıyor. Avusturalya'da kızına tecavüz edip bodrum katında tutan ve sonra torununa da tecavüz eden ve anne yıllarca bu durumu saklıyor.

Bu sorunların evrensel olması size korkunç gelmiyor mu?

Evrensel oluşunda biz asimetrik sosyal cinsiyet ilişkilerini görüyoruz. Erkeğin evi koruyan birisi olarak statü sahibi olması ve evdeki kadın kız çocukları bu otoriteyi kesinlikle sorgulamak istemiyor. Mutlu aile tablosunun kesinlikle değişmesini istemiyor. Kendileri mutsuz olsalar da dışarıya verilen görüntüde mutlaka o mutlu aile tablosu sabit kalsın istiyorlar.

Kadınlar burada işbirlikçi de olabiliyorlar o zaman?

Evet. Bütün bunların kırılabilmesi için insanların şunu anlaması gerekiyor. Ben bu istismara son dediğim zaman benim bir sosyal kurumdan destek alabilmem, korunabilmem, ailemin korunabilmesi gerekiyor. Böyle bir güvenciye hissetmeleri çok önemli.

Kocasından dayak yiyen kadın şikâyetçi olmuyor belki ama ailedeki diğer bireyler de bundan rahatsızlık duymuyor. Sanki bu bir gelenek gibi algılanıyor... Sosyal kurumlar bir tarafa kadınların kendi içinde küçük ölçekli de olsa dayanışma içinde olması gerekmiyor mu?

Kesinlikle! Kadınların kendi aralarında dayanışma içinde olması önemli. Bu dayanışma sadece arkadaş ve meslektaşlar arasında değil aile de de olmalı. Geçmişte kocasından dayak yemiş bir anne kızı veya gelini için "Şimdi sıra senin" diyerek normalleştirmemesi gerekiyor. Eşlerden birine şiddet uygulanıyorsa aile dışındakilerde şikayetçi olabilir. İki tarafın ailesi şikayetçi olmasa dahi bunu gören komşular şikayet edebilir. Çoğu kadına karşı şiddeti kabullenmiş ve meşrulaştırmış.

Burada siyasi liderlere nasıl bir görev düşüyor?

Kadına karşı şiddetin meşru bir davranış olmadığını her fırsatta dile getirmeleri. Başbakanın güzel bir sözü vardı; "Kadına karşı şiddet uygulayan alçaktır" dedi. Siyasi liderlerin kadına karşı şiddetin insanlık dışı bir davranış olduğun dair daha fazla mesaj verilmesi yerinde olur. Unutmayın şiddet gören bir kadın çocuğuna da şiddet uyguluyor

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Röportaj Haberleri