22. Avrupa Nöropsikofarmakoloji Koleji (ECNP) Kongresi kapsamında, ABD, Maryland Üniversitesi Tıp Fakültesi Maryland Psikiyatrik Araştırma Merkezinden Prof. William T. Carpenter, tanı ve tedaviyi anlamlı derecede etkileyecek olan şizofreni araştırmalarındaki paradigma kayması konusunda bilgiler verdi...
Avrupa Nöropsikofarmakoloji Koleji (ECNP) 1987 yılında Nöropsikofarmakoloji ve ilgili alanlarda çalışan Avrupalı bilim adamları ve klinisyenlerin girişimleriyle kurulmuş, nörobilimler ile klinik uygulamalar arasındaki geçiş düzleminde yapılan bilimsel araştırmaları destekleyen, böylelikle temel hastalık mekanizmaları konusunda edinilen yeni bilgilerin tıbbi ilerlemelere veya klinik uygulamalara dönüşmesine aracılık eden bir oluşumdur.
İstanbul’da düzenlenen konferansta görüşlerini aktaran Carpenter, “Gelecekteki şizofreni araştırmalarında, terapötik çalışmaların odağı, şizofreniyi bir hastalık antitesi olarak ele almak yerine patolojinin spesifik alanlarına yönelecek ve odaklanmış ilaç tedavilerinin geliştirilmesi sağlanacaktır. Bu, yakın gelecekte hastaların yaşam kalitelerini anlamlı derecede iyileştirebilir ve alanı iyileşme, sağaltım ve önleme konularını ele almaya hazır hale getirebilir” dedi.
Dünya Nüfusunun Yüzde 1’ini Etkiliyor
Şizofreni önemli bir halk sağlığı sorunudur. Dünya nüfusunun yaklaşık % 1’ini etkilerken, hastalıktan etkilenenlerin yaşadığı sıkıntı, disfonksiyon, maluliyet ve mortalitenin yanında, önemli ekonomik ve sosyal bedelleri de beraberinde getirmektedir. Şizofreni farklı alanlarda farklı semptomlarla ortaya çıkar, böylelikle pozitif (sanrı, halüsinasyon, vb.) ve negatif (anhedoni, sakınma, vb.) fenomenler ayrıştırılabilir. Ayrıca, şizofreni bilişsel bozukluklarla birlikte gider, konuşmanın ve davranışın organizasyonunun bozulması ve dikkat azalması vardır. Şizofreni homojen bir hastalık antitesi olmayıp, birbirleriyle sadece zayıf ilişkiler içinde olan farklı patoloji alanlarıyla kendini gösterir.
Belirgin Genetik Örtüşmeler Netleşecek
Genetik nedenselliği anlayabilmek için, genetik çalışmalar da sendrom olarak şizofreni genetiğinden, patolojik alanların genetiğine yönelecektir. Böylelikle majör hastalık sendromlar arasındaki belirgin genetik örtüşmelerin netleşmesine yardımcı olunabilecektir. Depresyonu ve psikozu olan bireyler depresyon açısından psikozu olmayan depresyonlu bireylerle benzer yatkınlıklara sahip olabilirler. Bunun sonucunda, şizofreniye yönelik ilaç keşiflerinde ilgi alanları psikoz için dopamin antagonistleri üretmekten yeni moleküler hedeflere ve terapötik profillere kayacaktır. Bozulan algı ve negatif semptomlar üzerinde etkinlik gösteren ilaçların pek çok hastalık sınıfları üzerinde uygulamaları olabilir. Bu patolojiler psikozun öncesinde gözlendikleri için, erken tedavi ve ikincil önleme olasılığı ortaya çıkabilir.