Böyle bir durumda etrafındakilerin bireysel hak ve özgürlüklerini çiğnemiş olurlar. Bu nedenle de sosyal uyum ve iletişimde birtakım sorunlarla karşı karşıya kalırlar. Bu durum bize "çocuk eğitiminde sınır koymanın önemini" hatırlatmaktadır. Sınır; iletişimde bireyin kendi varlığını başkasından ayırt etmesi, nerede durması gerektiğini bilmesi demektir.
Sınırlar çocuğu yaşama hazırlayıcı, destekleyici ve koruyucu işleve sahiptir. Sınır koymak, çocuğu doğru yönlendirmek içinde kılavuz niteliğindedir. Çocuk sahip olduğu özellikler gereği hayatında anlamlı olan, çerçevesi net olarak çizilmiş kurallara ihtiyaç duyar ki, bu sayede özgüveni gelişsin, kendini bir yere ait hissedebilsin ve kendine özgü olmayı öğrenebilsin. Çocuğa sınır koyma davranışını kazandıracak olan kişiler temelde anne ve babadır. Anne-babalar kendi içlerindeki arzu ve isteklerini daha objektif değerlendirmeliler."Biz görmedik, o görsün; biz yapamadık, çocuğumuz yapsın." türünden eğilimlerini ciddi olarak gözden geçirmeli ve yanlışlarından uzaklaşarak çocuklarına sınır koymalıdırlar. Sınırsız/kuralsız yetişen çocuk, görünürde sunulan bütün imkanlara rağmen, ruhsal anlamda kendisini yalnız ve güvensiz hisseder. Bu ortamda yetişen çocuk olgun bir kişiliğe ulaşamaz ve dolayısıyla da davranışlarının sonuçlarına katlanamaz. Bağımlı, güvensiz bir birey olarak yetişir. Her istediğini bir şekilde elde etmeyi öğrenen çocuk, ailesi ile daha fazla çatışma yaşayacaktır. Çocuk dürtülerini kontrol etmede zorlanacağı için, ebeveyn-çocuk ilişkilerinde sıkıntıların daha fazla olması da kaçınılmazdır. Sürekli hazzın peşinde "hemen, şimdi burada" düşüncesiyle işleyen bir benlik yapılanmasıyla hareket eder.
Psk. Dan. ŞENGÜL SARIGÜL / ZAMAN