Şiirin Psikolojik Arkaplanı

Tarık Muzaffer

Estetik yaşam için asolan bir özellik olmasada; hayatı renklendirmenin vazgeçilmez öğesidir. Bazen ruhun dinlenmesi, bazen monotonluğun bertaraf edilmesi bazende farklı olanı bularak farklılığın hissedilmesi kişiye farklı bir yaşama sevinci verir. Şiir bilineni, düşünüleni, betimleneni imgesel açıdan estetik bir şekilde dillendiren yöntemlerden en yaygın olanı ve bilinenidir. İlk zamanlar estetik ve farklılık kaygısıyla oluşan şiir, daha sonra toplumların yapısal özelliklerini, içtimai yaşamlarında kendine özgülüklerini ve iletişimdeki kültürel zenginliklerini ifade eden en önemli sözlü ve yazılı ifade tarzı olmuştur. Şiir ve şairde yenilik özgünlük en önemli özelliklerden birisidir. A. Kadir Paksoy'un "Şiir ve Toplum*" Adlı Makalesinde:

"şiir, ozanın doğaya kattığı bir değerdir, bir kültür öğesidir. Nasıl oluyor diyeceksiniz, hani doğada (toplumsal yaşamda) kendiliğinden vardı şiir? Şimdi de, ozanın doğaya kattığı bir öğedir, diyorsun! Evet, ikisi de doğru. Hem doğada kendiliğinden var, hem de ozan onu bulup işleyerek, kendi imgelemi ile teknik yetisiyle yeniden yaratarak geri veriyor doğaya. Bir yerde alşimisttir (simyacı) ozan. Hiçbir şeyi aldığı gibi, olduğu gibi sunmaz. Mutlaka değiştirir, kendinden bir şeyler katar. Artık o şey eski şey değildir. Taşı elmasa çevirir, dikeni güle… Kısaca yaşamı kendince değiştirir ozan. Bir yineleyen değil, yenileyendir. O halde, toplumdan alınan topluma yine olduğu gibi sunulursa ona şiir diyemeyiz. Bir yazılı metnin şiir olabilmesi için, sözcüklerin oluşturduğu tümcelerin günlük ve yaygın kullanımını aşması gerekir. Okuyanda, dinleyende değişik bir yaşantı yaratmayan bir metin şiir katına ulaşamaz. Şiir, bir ötekiliktir. Okuyanı, dinleyeni olduğu yerden alıp başka bir yerlere götürmesi gerekir. Kişide, içinde bulunduğu ortamdan başka bir çevrene bir pencere açmıyorsa, şiir değil, ancak bir yinelemedir o…"


Şiirin Tarihsel arkaplanını, teknik ve içeriksel açıdan yaşamış olduğu değişim ve dönüşümleri ele almadan şiir ve etkisi hakkında elbette bir şeyler söylemek doğru olmaz. Ancak şiiri tüm yönleriyle ele almanın ansiklopedik bir çalışma olduğuda tartışma götürmez bir gerçektir.

Şiirin psikolojik arkaplanı nedir? "Derli toplu ve kısa bir yanıt verebilir misiniz?" gibi bir soruya muhatap olduğumuzda elbette işimiz çok zor demektir. verilecek cevap çoğu zaman subjektif bir özellik taşıyacaktır. Elbette cevabın subjektif olması onu ifade etmek için bir engel teşkil etmez. Bu makaleyi yazan kişi olarak şiir psikolojisinin arkaplanı konusunda şunu söyleyebilirim? "Şiir, huzur bulma arayışının ahenkli üretime dönüşmesidir" Düşüncede derin bir anlam, hislerde dengeli bir lirizm, ifadede harika bir estetik vardır.
Normal insaların yazdıkları şiirlerin hazvermediği düşüncesi aslında şiir psikolojisi hakkında çok önemli veriler sunmaktadır. En etkileyici meteforlar, benzetmeler, soyut kavramlar yaşamın herhangi bir karesinde bize anormal gibi gelen insanların kalemlerinden çıkmıştır. Bu şairlerin bir çoğu şizofrendir. Yada şizofren bir şairin şiirinde inanılmaz bir haz vardır. Normal düşünen birisi normalin dışında bir şeyler üretemez. Bilineni farklı bir şekilde ifade edemez. Bilinen bir şey ise muhatabına sadece hatırlamayı sağlar. Bu ise orjinalliği baltalar. Şairlerin hazırcevapçılığı, metaforlarda hayal gücünü zorlayacak üst seviyede beznetmeler ancak normal üstü bir aklın ürünü olabilir.
Şair anormalliğinin arkaplanında kişilik bozuklukları, kişilik farklılığı, geçmiş yaşantılar, redd edilme, terkedilme, dışlanma, ideolojik tercihlerde değişken kişilik yapısı birer etken olarak düşünülebilir. Elbette Çok güzel ürünler ortaya koyan şairlerin tümü anormal, şizofren, paranoid, dışlanmış yada terkedilmiş kişilerdir denilemez. ancak vermiş oldukları ürünler (yazdıkları şiirler) arasında en güzel en etkileyici şiirin beslendiği kaynak ve yazıldığı dönemin; bir olay yada kişi taafından tetiklenme olasılığı yüksektir.

"Sırlar İlahisi" isimli şiir kitabının yazarı olan şair Mehmet Buzğan bir Röportajda kendisiyle ilgili şu ifadeleri dillendiriyor: "...kendi yağımda kavrulmak istiyorum. Sorunlu bir bölgenin insanıyım. Ruhumu kolay kolay doyuramıyorum. Şiir benim için bir alan, insani olmanın aracı değil. Belki sadece bedenin hüzne, siteme, isyana yenilgisi nasıl gözyaşı ise şiirde benim ruhumun gözyaşıdır diyebilirim. ...Dilimi anlayan insanların şiirimi okuması dahi bazen canımı sıkar. Çünkü varlık sancısı çekmek veya çektirmeye çalışmak yerine göre doğru bir iş değildir."
Bu ifadelerde şarin beslendiği kaynağı bilindik yaşam algısına bağlamanın doğru olmadığı sonucunu çıkarabiliriz. Bir çok şairin hayatı anlamlandırıken kullanmış olduğu cümlelerde bezner ifadeler bulmak mümkündür. Psikodinamik yöntem tarafından veri toplama amacıyla kullanılan serbest çağrışım tekniğini yukarıdaki ifadeler için kullandığımızda çok kısa bir metinde şu ifadeler önplana çıkmaktadır: "Ruhun doyumsuzluğu, bedenin hüzne, siteme, isyana yenilgisi, gözyaşı, varlık sancısı, canımın sıkılması"

Varlıklı, keyfi yerinde, karşı cinsle ilişkilerinde sürekli kabul ve ilgi gören, Toplum nezdinde itibarlı olan ve bu muteberliği önemseyen, huzuru yerinde olan kişilerden derinliği olan ürünler beklemek herzaman mümkün değildir. Bu tip insanlar genelde taklide dayalı şiir yazma konusunda daha yeteneklidirler. Özgün ürün verme konusunda pek yetenekli oldukları söylenemez. Türk edebiyatında ağırlığı ve itibarı tartışma götürmez bir grçek olan "Ahmet Hamdi Tanpınar"'ın Huzur romanı için; "Bu ülkede huzur romanı ancak huzursuz biri tarafından yazılabilir" şeklinde bir değerlendirme yapılır. Bir şeylerden rahatsız olurken farklı bir rahatsızlık düzeyi yaşamak o rahatsılığa yaklaşımda kişiye daha orjinal değerlendirme imkanı sunar.

Bu noktada şöyle bir eleştiri yapılabilir: Çok varlıklı olup iyi şiir yazan bir sürü şair devlet adamı düşünür vardır. Bu durum nasıl izah edilmelidir. Bizim yaklaşımımızda ekseriyetin eğilimi esas alınarak şekillenmiştir. Ekseriyetin eğilimini esas almadığımızda bile "varlıklı insanların herzaman huzurlu insanlar olamayacakları" düşüncesiyle Şair arkaplanının huzursuzluktan beslendiği söyleyebiliriz. Huzursuzluk ise farklılığı üretir, dillendirilemeyeni ifade eder. Kişiyi daha cesur kılar. Enis Berberoğlunun İfadesiyle** ;"Şairde, merak edilmesinde sakınca görülene eğilim vardır". Söz konusu huzursuzluktan pay almayan bir çok devlet adamı, düşünür, iş adamı, tüccar ve eğitimci; şiirde biçim ve içerik önderliği yapacak konumda olan, dönem açıp dönem kapatan bir çok şair tarafından şair olarak kabul edilmezler. Yazmış oldukları şiirler de şiir formunun dışında kişisel bir tatmin ürünü olarak kabul edilir. Derinliği ve anlamı ciddiye alınmaz. Bu düşünceyi şöyle bir örnekler açıklayabiliriz. Türk şiirinde son yıllarda en çok konuşulan şairlerden İsmet Özel'e Türk siyasetinde uzun yıllar etkisi olan Bülent Ecevit'in şiirlerini değerlendirme amacıyla verdiğinizde büyük olasılıkla şiire değer bulmayıp değerlendirmeyi redd edecektir. En iyi olasılıkla okuyup şiir kategorsine kabul etmez yada negatif puan verir.

Şairin Algısı
Enis Berberoğlu bir röportajda Şairin algısı hakkında şunları söyler: " ...Bana sorarsanız, ki bana soruyorsunuz, şair tuhaf kişidir diyebilirim: Algı ayarı farklıdır. Başka canlılara en yakın insan cinsi olduğunu düşünüyorum. Hemcinslerine mânâsız görünen kesitlere sokuluyor, ses ve anlam ilişkileri kuruyor. Toplumlar, topluluklar şairin görünen yanını tanıyorlar daha çok. Oysa şiir yazmak ayrılmak, biraz kopmak demektir"

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.