TARAF GAZETESİ - Çalışma ortamları da dâhil olmak üzere ikili ilişkilerde gözlemlenebilen bir davranış kalıbı daha “adına kavuştu”. Bir ilişkide belirsizlik hissinin aşırı düzeyde yaşanması, birlikte olunan kişinin tutumunun aşırı-sert çıkışlarla aşırı ilgi arasında gidip gelmesi söz konusuysa, ‘duygusal taciz’e uğradığınızı iddia edebilirsiniz
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) şiddeti, “Fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda, yaralanma, ölüm ve psikolojik zarara yol açması ya da açma olasılığı bulunması” olarak tanımlıyor. “Duygusal taciz” ise, insanoğlunun var olduğu hemen her ortamda, düşünce ve inanç ayrılığından kıskançlık ve cinsiyet ayrımına kadar çok sayıda faktörün etkisiyle ortaya çıkabiliyor. Duygusal taciz mağdurlarının yüzde 80 gibi büyük bir bölümünün kadınlar olduğu, bunun temel nedeninin de kadınların toplumsal yapı içinde erkekler kadar güç sahibi olmayışları gösteriliyor.
SESSİZ KALINIYOR • Avukat Yasemin Karacatepe Yapılan araştırmalarda kadınların yüzde 32’sinin, kadınların duygusal tacizine maruz kaldığını, yüzde 50’sinin de her iki cinsin tacizine uğradığını ifade ettiğini belirtiyor. Duygusal tacizin en önemli nedenlerinin kıskançlık, ön plana çıkma isteği, kontrol etme, etki altına alma, güç/iktidar kazanma isteği olduğunu ifade eden Karacatepe şunları söylüyor: “Türkiye’de yaygın... Özellikle aile içindeki duygusal tacizler yaygın. Sonucunda boşanma davaları söz konusu olabiliyor; ancak ülkemizde çoğu insan bunları görmezden geldiği için genellikle sessiz kalınıyor.”
KABULLENMEK DE SORUN • Kadınların düştüğü en büyük tuzak, şiddeti kabullenmek. Bu da şiddeti olağan hale getiriyor. Araştırmalar, şiddete maruz kalan kadınların yüzde 91’inin bu sorunu çözemediğini gösteriyor. Üstelik bu durum, kadının ekonomik durumundan, öğrenim düzeyinden, hatta yaşadığı ülkeden bağımsız. Psikolog Şebnem Turhan’a göre kadınlara yönelik şiddetin kısır döngü haline gelmesinin en büyük nedeni, kadının bu şiddeti kabullenmesi. Kadınların bir kısmı şiddeti ‘sevgi gösterisi’ gibi algılayabiliyor, bazı kadınlar da, erkeğin sosyal statüsü nedeniyle korkudan sesini çıkaramıyor.
VAZGEÇECEK UMUDU • Kadınların bir kısmı kendilerine şiddet uygulayan kişinin bir süre sonra bu davranışında vazgeçeceğine inanıyorlar. Bu inanç, onların şiddet uygulayan kişiye olan boyun eğme davranışlarını pekiştiriyor. Bazı kadınlar ise yaşadıkları şiddet ve öfkeyi inkâr eğilimi taşıyor ve şiddetin kurbanı olmaya devam ediyorlar.
KURBAN KONUMUNU TERK EDEMİYORLAR • MorÇatı Kadın Sığınma Vakfı’ndan Zelal Yalçın, kadınların şiddet kurbanı olmaktan kurtulamayışları konusunda önemli noktaların altını çiziyor: “Sosyal statüyü kaybetme korkusu tarafına bakarsak; kadınlar ayrıldıklarında mal bölüşümü, nafaka tayini gibi konularda çok fazla zorlanıyor. Bu durumda ayrılık sonrasında da ekonomik şiddet ortaya çıkıyor. Erkekler hayatlarını aynı şekilde sürdürürken çok zengin bir adamla evli olan bir kadın bir anda yoksulluk sınırında yaşamaya başlayabiliyor. Güvenlik unsuru yine önemli bir başka sorun. Kadınlar ayrıldıktan sonra da yoğun biçimde tehditle karşılaşıyor ve bazen cinayetlere maruz kalıyorlar. Geçtiğimiz sene bu şekilde birçok ‘eski koca cinayeti’ yaşandı. Bu noktada güvenlik güçlerinin gerçekçi tedbirler alması ve uygulaması şart. Sığınma evlerinin yetersizliği, sosyal devletin olmaması, nitelikli-yüksek ücretli işlerde kadınların istihdam edilmemesi, çocukların tüm yükünün kadının üzerine kalması bu konudaki engeller. Özellikle çocuklu kadınlardan ‘çocuklarım için katlanıyorum’ sözünü çokça duyarız, değil mi?”
ŞİDDETİ ALGILAMA • Şiddetin en yaygın görülen biçimi, erkeğin kadına ve çocuğa karşı uyguladığı aile içi şiddet! Aile içi şiddette kadın, psikolojik ve ekonomik sorunlar yaşıyor. Kadının elinden maaşının alınması, ona az para verilmesi ve ona verilen paranın sürekli olarak hesabının sorulması ile kadının ekonomik yönden bağımlı hissetmesini sağlayacak her türden davranış ‘duygusal şiddet’ tanımına giriyor. Cinsellik boyutu da olabilen fiziksel şiddette olduğu gibi, ‘duygusal şiddet’in algılamasında ve tanımlanmasında da, toplumun ve bireylerin kültürel değerleri önemli rol oynuyor. Bütün bu değerler ve roller de iletişim yoluyla nesilden nesle aktarılıyor. Yani şiddeti anlamlandırmada, ‘geleneksel iletişim kalıpları’ temel rol oynuyor.
TARZINI ‘KİŞİLİK’ BELİRLİYOR • Katı aile koşullarda yetişmiş bir kadının; kendisini hayatta iyilikleri hak etmeyen, haketmek için de belli koşulları yerine getirmesi gereken, birçok acıyı çekmeye mahkûm olan, kendine güveni olmayan biri, bir ‘kurban’ olarak görmeye başlıyor. ‘Kurban’ rolünü üstlenen kadınlar, şiddetin gerçek sorumlusu olarak kendilerini görüyor. Kadının kişilik yapısı da, böylece, şiddete karşı tavrını belirliyor. Mazoşistik, depresif veya bağımlı kişilik yapılarıyla etrafa ‘ben öyle acılar çekiyorum ki bunu benden başka kimse çekemez’ mesajı veriyorlar.
TEKSTİL SEKTÖRÜ TACİZDE LİDER • Daha ziyade işyerlerinde gözlemlenebilen yıldırma, bıktırma, sindirme, yok sayma ve benzeri temalar içeren davranış kalıpları da yine ‘duygusal taciz’ olabilir. Bu tarz sosyal baskı yaratan tacizler, insanları intihara kadar sürükleyebilen yoğunlukta olabilir. Türkiye’deki iş ortamlarında daha ziyade kadınların maruz kaldığı gözlemlenen ve “mobbing” diye de anılan duygusal taciz, iş veriminin düşmesine, personel arasındaki birlik ve beraberliğin bozulmasına yol açmanın yanısıra, mağdurda, depresyon, hazımsızlık, mide spazmı, şiddetli baş ağrıları gibi sağlık sorunları da yaratabilir. Avukat Yasemin Karacatepe, dava sayılarının değerlendirmesinden hareketle, sektör olarak da en çok tekstilde duygusal taciz olayıyla karşılaşıldığını ifade ederek “Çünkü bu sektör hem kadın ağırlıklı hem de 25 yaş altı çalışan sayısı daha fazla. İşe giriş çıkışların çok yaşandığı, vasıfsız elemanların kullanıldığı bir sektör” diyor.
YAKIN İKİLİ İLİŞKİLERDE DUYGUSAL TACİZ YAYGIN • Hayat şartlarının bu denli zor hale geldiği yetmezmiş gibi üstüne bir de duygusal taciz kurbanı olmamak için, bu tanımın çerçevesine neler girdiğini öğrenmekte yarar var diye düşündük ve Sinem Demir’in, çiftler arasında yaşanabilecek örneklerden hareketle yaptığı açıklamalara kulak verdik: “Kaçan kovalanır’ sözünün geçerli olduğu durumların abartılı yaşandığı ilişkileri hepimiz biliriz; işte bu bir duygusal taciz kalıbı örneğidir” diye cevaplıyor Psikolog Sinem Demir. Kavramı da şöyle açıklıyor: “Bir ilişkide belirsizlik hissinin aşırı düzeyde olması, karşınızdaki kişinin size karşı tutumunun aşırı-sert çıkışlarla aşırı ilgi arasında gidip gelmesi, ilişkinin temelinde ‘duygusal taciz’ olduğunu düşündürebilir.”
Demir, belirsiz mesajlar vererek ‘bir kaçan bir yaklaşan’ erkeklere karşı ‘hoşlanma’ benzeri duygular hissedilmesinin temelinde ise, belirsizliğin yarattığı kaygı olabileceğini söylüyor: “Bir mesajın ardından tam tersi mesajın verilmesi, kaygı ve duygusal karmaşa yaratır. Kaygı, o kişiyi düşünme süresini uzatır çünkü ne olup ne bittiğine anlam vermeye çalışırsınız. İlişkideki belirsizliğin yarattığı kaygı, öfke ve benzeri hisler ‘heyecan’ duygusuyla karıştırılınca ‘hoşlanma’ duygusu olarak yorumlanabilir.”
YA ÇOK İLGİLİ YA ÇOK İLGİSİZ • Sizin de ilgi duyduğunuz ve size ilgisi olduğunu gösteren bir kişi, bir süre sonra tam tersi tepkiler verebilir; bu gayet doğaldır. Bu durumda normal olarak siz de, onun ilgisinin köreldiğini düşünür ve geri çekilirsiniz. Bu, sağlıklı ilişkiler içinde yaşanabilecek bir durumdur. Duygusal taciz durumunun en tipik göstergelerinden biri ise şudur: Karşınızdaki kişi, aşırı ilgi ile aşırı ilgisizlik arasında gidip gelir. Size ve ilişkiye dair verdiği mesajlar tutarsızdır; ‘uzun süreli ilişki yaşamak/evlenmek istiyorum’ der, ardından evlenmek ya da birlikte olmak istemediğini ifade eder; ya da ‘seni çok beğeniyorum’ der, bir süre sonra ‘benim beğeneceğim kadın senden farklı özelliklere sahip olmalı’ der, yahut da ‘evlenirsem ancak seninle olur’ der, birkaç gün sonra ‘evlensem bile seninle evlenmem ‘ der; ve bu çelişkili mesajları sürekli tekrarlar.
ESKİ AŞKLARINI ANLATMA • Duygusal taciz durumunda, bazen hayalî, bazen de gerçek olan ‘diğerleri’ sıklıkla gündeme gelir; yani, sürekli olarak eşte ya da kız arkadaşta olmayan fiziksel özellikleri sıralayarak onları ne kadar beğendiğini anlatması duygu tacizcisinin tipik davranışlarındandır. Bu erkekler, daha önceki ilişkilerine dair duygularını, anılarını sıklıkla gündeme getirebilirler. Özellikle geçmişe duydukları özlemi ifade eder şekilde olumlu özelliklerini hatırladıkları eski eş ya da arkadaşlarından söz etme eğiliminde olan bu erkekler, karşı tarafın önceki ilişkilerine de suçlama amacıyla değinir ve bunu olumsuz bir konu olarak sıklıkla gündeme getirirler.
AŞAĞILAYICI ŞAKALAR • Kimi ilişkilerde şaka yollu eleştiriler bir ilgi ifadesi olabilir; bu da bir iletişim şeklidir. Duygusal tacizde ise eleştiri ve şakalar ‘aşağılama’ boyutu ile sağlıklı davranış kalıbının dışına çıkar. Yalnızken veya başkalarının yanında iğneleyici ve aşağılayıcı laflar söylemek, sözel olarak veya bakışlarla azarlamak, tamamen görmezden gelmek ve sürekli eleştirmek duygu tacizcisinin tipik davranışlar arasındadır. Birlikte gidilen arkadaş veya aile toplantıları sonrasında bu erkeklerin eş ya da arkadaşları kendilerini yalnız ve/veya travmaya uğramış hissederler. Dilimizde ‘dayak yemiş gibi’ deyimi bu kadınların durumuna çok uygundur, duygu tacizcisinin eşi ya da arkadaşı, özellikle sosyal ortamlarda bir süre geçirdikten sonra kendilerini dayak yemiş gibi hissederler. Öte yandan eşlerin bu konudaki sıkıntılarını ifade etmesi de duygu tacizcisinde bir davranış değişikliği sağlamaz.
ONUN DUYGU DURUMU • Duygusal tacizin yaşandığı ilişkilerde; ilişkinin keyifli olduğu kısa süreli dönemleri olumsuz ya da gerilimli uzun dönemler izler. Bunu belirleyen de duygu tacizcisinin duygudurumudur. Keyifliyse, güzel sözler sarf edebilir, hatta zaman zaman eşin ayaklarını yerden kesecek kadar büyük jestler yapabilir. Eşin keyifli veya keyifsiz olması duygu tacizcisinin duygudurumunda ‘sıkıntı yaratıp yaratmama’ anlamında önemli olur. Eş keyifsiz ise, ‘onun canını sıkmış’ olur; eşin keyifli olması ise, sadece kendisi keyifli ise anlamlıdır.
KÖRÜ KÖRÜNE BAĞLANILAN OTORİTE • Duygusal taciz, kolay algılanmayabilir! ‘Heyecan’ yüklü olumsuz duyguların arasında, ‘kısa süren ve yoğun’ olumlu duyguların yaşanması; bir tür ‘koşullanma’ yaratır ve ilişki ‘körü körüne bağlılık’ boyutunda çok uzun yıllar devam edebilir. Duygu tacizcisinin eşine düşen rol, ‘ondan ilgi bekleyen, onu memnun etmesi gereken uslu bir çocuk’ olmasıdır. Duygu tacizcisi ise, ne zaman azarlayacağı, eleştireceği, ulaşılabileceği belli olmayan bir ‘otorite’ pozisyonundadır.
FARK ETMEK VE SONRASI • İlişkinin temelinde duygusal taciz olduğunu fark etmek, genellikle ‘şok edici’, daha doğrusu eşleri gündelik yaşamın dışına çıkaran sıradışı bir olayın ardından gerçekleşir. Duygusal tacize maruz kalma durumu, ‘kurban-mağdur’ ilişkisinin ötesinde değerlendirilmelidir: Bu tür bir ilişki örüntüsü daha önceki yakın ilişkilerde -ve aile ilişkilerinde de- tekrarlandı mı? Hangi koşullarda böyle bir ilişki yaşandı? Duygusal tacizin fark edilmesi, geçmişte yaşananların yeniden yorumlanması, duygusal yaraların en az hasarla iyileştirilmesi ve yeni ‘duygusal ilişkilere’ olumsuz önyargılardan arınmış şekilde yaklaşılması için, kişisel kaynakların yetersiz kaldığı noktada bireysel psikoterapi desteği alınması yararlıdır.
TRAVESTİ VE TRANSSEKSÜELLER İSYANDA • Travesti ve transseksüellere yönelik polis baskısı ve şiddetin her geçen gün arttığını belirten Kadın Kapısı üyeleri, şikayetlerinin ‘şiddet olarak geri döndüğünü” söyleyerek, mücadelelerinin süreceğini vurguladı.
İstanbul Bostancı’da polis tarafından şiddete uğrayan travesti ve transseksüeller için basın açıklaması yapan Kadın Kapısı Sosyal Merkezi “polis şikayetlerimizi görmezden gelip şiddet uygulamaya devam ediyor” dedi. İnsan Hakları Derneği’nde düzenlenen basın açıklamasına Lambdaistanbul, Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Travesti ve Transseksüel (LGBTT) Dayanışma Derneği üyesi Aykan Safoğlu ve İHD İstanbul Şubesi yönetim kurulu üyesi Ali Gök katıldı. Açıklamayı Kadın Kapısı’ndan Sosyolog Eylem Çağdaş okudu.
Bir yılı aşkın süredir, tıpkı Ankara ve İzmir’de olduğu gibi, Bağdat Caddesi’nde yaşayan travesti ve transseksüellere ‘Kabahatler Kanunu’ gerekçe gösterilerek para cezalarının kesildiğini, polisin keyfi gözaltlarının sürdüğünü vurgulayan Çağdaş, hukuki girişimlerde bulunduklarını belirterek, haklarını arayacaklarını vurguladı. Şikayetlerden sonra baskıların arttığını söyleyen Çağdaş, “Başta talimatları veren komiser Ömer Bahadır Gülseren olmak üzere bize zulmeden polislerden şikayetçi olduk. Bu başvurularımızdan sonra da baskılar ciddi biçimde arttı. Son bir aydır yolda yürürken kimlik ve gerekçe gösterilmeksizin ekip otolarına bindiriliyor, Kayışdağı ve Fikirtepe’nin ıssız bölgelerine bırakılıyoruz. Oturduğumuz evlerin etrafında siyah camlı polis otoları dolanıyor” dedi.
Basın açıklamasında konuşan Safoğlu ise “Örgütlü mücadelelerinin sürdüğünü, polis şiddetine karşı yaptıkları başvuruların takipçisi olacaklarını” söyledi. Açıklamaya Amargi Kadın Kooperatifi, Kırmızı Şemsiye Seks İşçileri Ağı, Küresel Eylem Grubu (KEG), Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP), MorEl Eskişehir Eşcinsel Sivil Toplum Girişimi, Pembe Hayat LGBTT Derneği, Kaos GL Ankara, Cinsiyetçiliğe Karşı Dayanışma Ağı ve 19 Ocak İnisiyatifi de destek verdi.