Bilgi ve iletişim teknolojilerinin en büyük ağı olan internet, insanların her geçen gün artan bilgiye ulaşma, saklama ve paylaşma isteğini karşılayan bir mecra haline geldi. Ama bu imkânların sınırsız ve denetimsiz olması, avantajını dezavantaja dönüştürecek kapılar aralıyor. Her ne kadar bu imkânları olumsuz yanlarının başında internet bağımlılığı gelse de son beş yılda bilişim ve psikoloji literatürüne yeni bir terim daha girdi: 'Siber zorbalık'. Sanal ya da elektronik zorbalık olarak da bilinen bu tehdit türü, birey üzerindeki etkileri sebebiyle bağımlılıktan çok daha zararlı sorunlara yol açıyor.
İnternet kullanıcılarının bilgisayar ya da cep telefonlarından gönderilen mesaj ve metinlerle korkutulup sindirilmesi olarak bilinen bu kavram, yeni olmamakla beraber hem ülkemizde hem de dünyanın birçok ülkesinde giderek yaygınlaşıyor. Çünkü gelişen bilişim dünyasında başkalarına zarar vermeyi amaç edinen kişiler, bu sayede çok fazla zaman harcamadan, kısa zamanda yüzlerce insana ulaşabiliyor. Aynı anda pek çok kişi ile iletişime geçilen sanal âlemde gönderilen metinler, ölüm tehdidi, küfür, hakaret de barındırabiliyor. Ayrıca, başkalarının e-postalarını okuma, kişisel şifre ve resimlerini kullanma, bunları alıp başkalarına gönderme, web-cam'lerden mahrem resimler çekme ve bunları yayma, şifre kırarak güvenlik bilgilerini ele geçirme eylemlerini kapsıyor. Siber zorbaların bu kötü fiillere başvurma sebepleri ise oldukça farklı. 'Kimliği bilinmeyen daha güçlü olur' psikolojisiyle insanlara daha kolay zarar verme, gizemli, güçlü ve popüler olma isteği, özgüvensizlik ya da daha önceden siber şiddete maruz kalma diğer sebepler arasında yer alıyor. İş sadece bununla sınırlı kalmıyor elbette. Yaşanan olayların sayısı arttıkça internet kullanıcılarını bir şüphe sarıyor. Öyle ki bu endişe, takip ediliyor hissiyle sürekli tetikte beklemeye yol açıyor, hatta paranoyaklığa ya da hezeyan bozukluğuna kadar varıyor. Siber tehdide maruz kalma korkusundan, insanlar internet kullanamaz hale geliyor. Ayrıca bir kez tehditle karşılaşan, tekrar karşılaşmaktan korktuğu için siber zorbanın her dediğini de yapabiliyor. Hal böyle olunca, bu sanal tehdit karşısında birey, aile, hukukçu, eğitimci ve işin uzmanlarına büyük görevler düşüyor.
Fatih Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden Doç. Dr. Tolga Arıcak, "Siber Zorbalık: Gençlerimizi Bekleyen Yeni Tehlike" isimli makalesinde günümüzde gençleri ve aileleri tehdit eden yeni problemlerden birinin de siber zorbalık olduğunu dile getiriyor. Ona göre 'elektronik zorbalık' ve 'elektronik iletişim zorbalığı' olmak üzere iki çeşit siber tehdit var. Elektronik zorbalık, kişilerin şifrelerini ele geçirme, web sitelerini hackleme, (bir sisteme izinsiz girmek) spam (zararlı virüs) içeren e-mailler gönderme gibi teknik olayları içeriyor. Bu tip saldırılar, bireylerin web siteleriyle sınırlı kalmayıp, büyük kurum-devletlerin siteleri, yazılım ya da donanımlarını da olumsuz etkiliyor. Elektronik iletişim zorbalığı ise bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanarak kişileri sürekli rahatsız etme (cyber-stalking), alay etme, isim takma, dedikodu yayma, hakaret ya da kişinin rızası olmadan fotoğraflarını yayınlama gibi ilişkisel saldırı davranışlarını içeriyor. Bu da direkt olarak insanın duygu ve psikolojisini etkiliyor.
Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekim Yardımcısı Uzm. Dr. Ramazan Konkan, siber zorbalığın daha çok kişiyi tehdit etme ya da zorbalık etme amaçlı kullanıldığını düşünüyor. Sözlü ve fiziksel tehditlerin yerini artık internetin aldığına dikkat çeken Konkan'a göre, internette kimlik saklama, değiştirme kolaylığı bu tarz taciz ve saldırıları artırıyor. Zira bu kişiler, karşıdakine öfkesini yansıtma, öç alma, karşıdaki kişiyi zor durumda bırakmaktan zevk alma ya da tehditle sonuca varma gibi amaçlar güdüyor. İnternette çoğu insan, farklı sebeplerle birilerini izliyor. Hatta kişi kendini bilerek ya da bilmeyerek, tanımadığı birilerini takip ederken buluyor. Her ne kadar koruma programları olsa da izlendiğini düşünme psikolojisi, insana zarar verebiliyor. Hatta bazı kişiler, gerçekten saldırıya maruz kaldıklarında paranoya haline bile bürünebiliyor. Nitekim son yıllarda artan eş sadakatsizliğine bağlı boşanmalar, iftira ya da haksızlığa uğrama gibi sorunlar paranoya gerçeğini gözler önüne seriyor.
ZORBALIK HER AN HER YERDE
Siber tehdide maruz kalan internet ve telefon kullanıcıları sadece tedirginlik ya da paranoya yaşamıyor. Baskıların sonu intihara kadar uzanabiliyor. Öyle ki ABD ve İngiltere gibi ülkelerde yapılan araştırmalara göre her beş gençten biri bu tür baskılara hedef oluyor. Siber tehdide maruz kalan bazı gençler ne yazık ki ölümü kesin çözüm olarak görebiliyor.
Farklı ülkelerde konuyla ilgili yapılan çalışmalar incelendiğinde siber zorbalığın okullarda yaygın bir sorun olduğu anlaşılıyor. 2007'de Kanada'da yapılan bir araştırmada, çalışmaya katılan bireylerin yüzde 27,3'ünün e-posta aracılığıyla, yüzde 36,4'ünün ise sohbet odalarında sanal zorbalığa maruz kaldığı görülüyor. Aynı yıl ABD'de yapılan bir diğer çalışmaya göre katılımcılardan yüzde 11'inin son 2 ay içerisinde sanal zorbalığa maruz kaldığı ifade ediliyor. Özellikle okul çağındaki çocukların tehlikede olduğunu düşünen Arıcak'a göre, bu tehditler bazı çocukların akademik başarısızlığına, okulu bırakmasına ve daha da kötüsü intihara teşebbüs etmesine bile yol açıyor. Hatta Vermont'da 13 yaşındaki bir çocuğun sınıf arkadaşları tarafından aylarca zorbalığa maruz kaldıktan sonra kendini asarak intihar etmesi, sanal tehditlerin ulaştığı boyutları gözler önüne seriyor.
Türkiye'deki durumun diğer dünya ülkelerinden çok da farklı olduğu söylenemez. 2007 yılında yapılan bir araştırmaya göre ülkemizdeki 'sanal zorba' oranının yüzde 28, 'sanal kurban' oranının ise yüzde 30 olduğu belirtiliyor. Türkiye'de Bilişim Teknolojileri ve İletişim Kurulu (BTK) yetkilileri de 'ihbar@ihbarweb.org.tr' sitesine siber zorbalıkla ilgili birçok şikâyet geldiğine dikkat çekiyor. Öyle ki, örnekler arasında kişisel tacizler, sanal ilişki teklifleri, bir başkasının bilgisini kullanarak e-mail yoluyla şantaj, tehdit, şifre kırma, sistemi ele geçirme yer alıyor. Sanal tehlikelerin yol açtığı intihar olayları ülkemizde de görülüyor. Geçtiğimiz yıl üniversite öğrencisi genç bir kız kendi adına açılan ve hakkında yanlış bilgiler aktarılan sahte Facebook hesabı yüzünden intihara teşebbüs etti ve bitkisel hayata girdi. Bu gibi olumsuz örnekleri maalesef çoğaltmak mümkün.
'HER SANİYEDE 3,5 MİLYON YENİ TEHDİT ÜRETİLİYOR'
İnsanları farkında olmadan saran sanal ağ, öyle cazip yöntemler sunuyor ki, kişi kendini ekrandan alamayacak derecede meraklı ve bağımlı hale gelebiliyor. Son yıllarda tüm dünyayı etkisi altına alan sosyal medya furyası, bu merakı ve bağımlılığı iyiden iyiye artırıyor. Türkiye ve dünyadaki güvenlik tehdit ve trendleri uzmanı Trend Micro EMEA Bölgesi Güvenlik Araştırmaları ve İletişimi Direktörü Rik Ferguson, 2011 yılını 'Veri Sızıntısı Yılı' olarak tanımlıyor. Geçen sene cep telefonları aracılığıyla yapılan tehditlerin erişim alanının tavan yaptığını belirten Ferguson, dünyaca ünlü markaların bile bilgi-veri hırsızlığı saldırılarıyla karşı karşıya kaldığını vurguluyor. Ferguson'a göre 2011'de sosyal medya, gündemi iyi takip ederek sosyal mühendislik ve hack taktikleriyle istenmeyen mesaj atanlar ve dolandırıcılar için oldukça kârlı bir zemin oldu. Saldırganların hedefinde sosyal ağlar da vardı. 'Anonymous' ve 'LulSec' gibi kendilerine 'haktivist' adını veren gruplar, politik gelişmeleri öne sürerek dünya çapında belirledikleri kurumlara saldırılar düzenledi. En son yapılan saldırıda 68 bin kredi kartı, 50 bini ABD'de yaşayanlara ait 859 bin e-posta adresi, 50 bin telefon numarası, 860 bin şifre ortalığa saçıldı. "Her saniyede 3,5 milyon yeni tehdit üretiliyor." diyen Ferguson'a göre, kurumlar ve son kullanıcılar hızla sistem değiştirirken, veri ve ekonomik kayıp riski hiç olmadığı kadar artıyor. Mobil tehditlerin ölçeği git gide genişliyor. Sorun bu kadar hızlı büyüyüp, yaygınlaşınca internet kullanıcısı "Hep siber korkuyla mı yaşayacağım?" diye sormadan edemiyor. Elbette ki hayır. Ama bu korkuyla ve zorbalığa maruz kalmadan yaşamak için hem bireye ve devlete hem de eğitimci ve uzmanlara düşen birtakım görevler var. Uzun süre İngiltere'nin internette çocukların sömürülmesiyle mücadele biriminin başkanlığını yapan Jim Gamble, çözüm için basit bir açıklama sunuyor: "İnsanlar yaptıklarının hesabını vereceklerine inanırsa, adım atmadan önce iki kere düşünür." Gamble'ın sözleri ve hesap verme düşüncesi bir sanal zorbayı ne kadar durdurur bilinmez.
Aile ya da çevrenin başına gelen olumsuzluğu duymasını engelleme adına saldırgan-tacizcinin isteklerini yapmaya çalışma veya ona yasadışı yollarla müdahale etme girişimleri, işi iyice içinden çıkılmaz bir hale getirebiliyor. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekimi Yrd. Dr. Ramazan Konkan, siber tehditle karşılaşanlara öncelikle sakin olmalarını ve karşıdaki kişinin vermeye çalıştığı zararı daha da artırmamak için gerekli önlemleri almalarını tavsiye ediyor. Konkan'a göre mağdur, yaşadıklarını en yakınındaki kişilerden başlayarak birileri ile paylaşmalı ve sevdiklerinin desteğini alarak yasal başvurularda bulunmalı. Çünkü aile ve yakın çevrenin yardımı, bu saldırılarda kişinin uğradığı zararı minimize etmek adına büyük önem taşıyor. Tıpkı diğer taciz ve saldırılarda olduğu gibi siber taciz ve zorbalıkta da kurbanlar, şaşkınlık ve şok döneminin ardından kendini sorgulayıp suçlama gibi davranışların içine girebiliyor. Çevreden alınan "O sitelere girmeseydin, arkadaşlık kurmasaydın vs." gibi yorumlar da kişiyi kurtarmaktan çok travmanın devam etmesine sebep oluyor. Bu sebeple, ailelere düşen en önemli görev, mağduru sorgulamak yerine ona sınırsız destek verip krizin atlatılmasına yardımcı olmak. Mağdura düşense bu zorbalıktan olabildiğince uzaklaşmak. Zira ısrarla zarar gördüğü sitelere girmek yerine, bir an önce internetten çıkması, birden fazla hesap açmak yerine bir iki hesapla online işlemlerini yapması gerekiyor. Zaten zarar görse de görmese de bir internet kullanıcısının bunlara dikkat etmesi şart.
Fatih Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden Doç. Dr. Tolga Arıcak da zorbalık sanal olsa da etkilerinin gerçekçi olması sebebiyle gerekli tedbirlerin alınması gerektiğini vurguluyor. Arıcak'a göre Türkiye'deki uzmanların bir an önce konuyla ilgili ön çalışmaları tamamlayıp, müdahale için eğitim programlarını geliştirmeleri lazım. Müdahale çalışmalarında, eğitimci ve psikolog grubuyla sınırlı kalınmayarak, eğitim teknologları, bilgisayar yazılımcıları ve bilişim hukukçularını da aktif olarak bu uygulamaların içine dahil etmek şart. Siber zorbalık, çok yönlü bir problem olduğu için disiplinler arası bir anlayışla ele alınması da zorunlu.
BTK, siber zorbalıkla mücadele adına 'Zararlı Yazılımlarla Mücadele Projesi'ni yürütüyor. Bu çalışmalarda, vatandaşları muhtemel tehditlere karşı koruyacak ve yakın zamanda halka duyurulacak tedbirler geliştiriliyor. Sanırız bu konuda en temel çözüm ise topluma 'internetin güvenli kullanımı' bilincinin kazandırılması oluyor. İnternet kullanıcılarının, kurumların dışında kendi otokontrollerini sağlaması gerekiyor. Kullanıcılar öz denetimin bireyde başladığı bilincine varırsa, sanal âlemin tehdit ve saldırılarına maruz kalma ihtimalleri de yok denecek kadar azalır. Ayrıca birçok kurumun sağladığı güvenli internet uygulamasına bağlı içerik filtreleme imkânı ile bireyin tehlikeli sitelere ulaşması ve sakıncalı kişilerle iletişime geçmesi engellenebiliyor. Zaman kontrolü ile günlük internet kullanım süresinin belirlenmesi de bir diğer tedbir yöntemi. Sonuç olarak, siber zorbalık, çok yönlü bir problem ve bu sorunun disiplinler arası bir anlayışla ele alınması zorunlu.
Siber zorbalıkla nasıl mücadele edilir?
Siber zorbalık günümüz koşulları içinde kaçınılmaz görünse de, hukukî olarak bu tehdide maruz kalmadan önce ve sonrasında yapılabilecek şeyler yok değil. İstanbul Bilgi Üniversitesi, Bilişim ve Teknoloji Hukuku Enstitüsü üyesi Av. Mehmet Bedii Kaya'nın verdiği bilgilere göre, sosyal mühendislik ve hack taktikleri ile teknolojik araçları kullanan saldırganlara ülkemizde ve dünyada hukukî olarak müdahale edilebiliyor. Anayasa'nın 20. maddesine göre açıkça herkes, özel ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip ve kimsenin gizliliğine dokunulamaz. Ayrıca Medenî Kanun da kişilik haklarının korunmasını düzenliyor. Hal böyle olunca, kişilik ihlalinin önlenmesine, sürmekte olan saldırıya son verilmesine, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitinin istenmesine izin veriliyor. Dolayısıyla eğer kanunlarda yer alan bir istisna ya da rıza yoksa, yapılan her türlü kişisel veri kullanımı veya paylaşımı hukuka aykırı oluyor.
Kaya, siber zorbalığa maruz kalan birinin hukukî yollardan hakkını arama şekillerini şu şekilde özetliyor: "İlk olarak Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunup, yasal sürece paralel öncelikler varsa ilgili sitesinin geliştirmiş olduğu kötüye kullanımı bildirme sistemi işletilmeli. Kişilik haklarını ihlal eden içeriğin yabancı bir web sitesinde yer alması kullanıcıları caydırmamalı. İnternet ortamındaki içerik sebebiyle eğer bir ihlal varsa, öncelikle bu içeriği paylaşan içerik sağlayıcısına, eğer buna ulaşılamıyorsa söz konusu içeriğin yer aldığı siteyi barındıran yer sağlayıcısına başvurmalı."
Siberzorbalık Kullanıcıları Paranoyak Yaptı
'Siberzorbalık' adını alan internet ortamındaki saldırı ve tehditler, öyle bir boyuta ulaştı ki kullanıcıları paranoyak olmaya hatta intihara bile sürükleyebiliyor.