Sezai Karakoç üzerine kuşatıcı bir yorum, Prof.Dr. Walter G.Andrews'ün, Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Merkezi'nce çıkarılan Journal of Turkish Literature Dergisi'nin 1. sayısında yayımlanan 'Stepping Aside' ('Geriye Çekilmek') başlıklı makalede bulunabilir.
Prof. Andrews, makalesinde ele aldığı üç şairden biri olan Sezai Karakoç için, 'Osmanlı kültürünün özü[nün] ve sanatın en yüce amacı[nın bir metafizik merkezin dilegetirilmesi' olduğu kanısındadır. Karakoç'un 'Fizikötesi ve Sanatçı' başlıklı bir denemesinde kullandığı 'Hakikat Medeniyeti' kavramına atıfta bulunarak bu kavramın 'merkezleşmiş (centered) anlamlandıran rejim'i çağrıştıran güçlü ve pozitif bir imge' olduğunu belirtir; Osmanlı edebiyatının cinsellik, sarhoşluk, anlamsızlık gibi ögelerinin, manevi [dinsel, H.Y.] bir yorumu öneçıkarma adına gözardı edil[diğini]'; Osmanlı'nın 'ebedi, sahih ve özsel' bir temel üzerinden, Türkiye'nin bugününün 'köksüzlüğü'ne ('rootlesness') karşı, Sezai Karakoç tarafından bir 'panzehir' olarak sunulduğunu bildirir. Bunun dışında Prof. Andrews'a göre, Sezai Karakoç şiirinde, 'Türk modernitesi anlatısında 'öteki'ni [Osmanlı'yı H.Y.] tanımlayan ne varsa [zorbalık, kandökücülük, boyun eğdirme], arızi, önemsiz ve son kertede ihmal edilebilir şeyler' olarak bir kenara bırakılmakta ve 'bu sürecin bir parçası olarak bugünkü Türkiye Cumhuriyeti'ni, 'geçmişin metafizik kararlılığını ve geçmişin vaadini gösteren sayısız işaretlerle dolu bir mekân olarak yeniden-tahayyül etmektedir.' Bu tahayyüle örnek olarak da Prof. Andrews, Karakoç'un 'İstanbul'un Hazan Gazeli' başlıklı şiirini veriyor.
Prof. Andrews'ün bu saptamasından yolaçıkarak şunları söyleyebiliriz: Bu şiir aslında Nedim'in o çok bilinen 'Şarkı'sının, metinlerarasılık bağlamında, Julia Kristeva'nın 'Semiotike'sinden yolaçıkarak kavramsallaştırırsam, 'tersinir olumsuzlama'ya ('négation inverse') uğratılması demektir. Bu olumsuzlama, retorik yoluyla Din ve Eğlence arasındaki ilişkinin tersyüz edilerek okumasını olanaklı kılar.
Nedim'in, "Cum'a namazına deyu izin alub maderden/ Gidelim serv-i revanum yürü Sadabad'e" dizelerini, Sezai Karakoç'un, "Sinemaya gidiyorum diye izin al annenden/ Cuma namazına gidelim seninle" biçiminde olumsuzlaması, {cuma namazı›Sadabad} ilişkisinin oluşturduğu bağlamı, {sinema›cuma namazı} bağlamına dönüştürür. Nedim'de 'cuma namazı, bir 'bahane' ('pretext') iken, Karakoç'ta bir 'erek' ('telos') olur.; eğlence ise 'Sadabad'dan 'sinema'ya taşınarak Moderniteye gönderme yapılır. Nedim'in Osmanlı'sında cuma namazı'nın evden çıkmak için meşru bir gerekçe oluşu, Sezai Karakoç'un Türkiye'sinde bu kez sinema'ya gitmenin meşru bir gerekçe oluşuna dönüşür: Karakoç, böylece Modernitenin ya da sekülerleşmenin, dinselliğin ya da din'e ilişkin bir pratiğin, bir 'meşruluk gerekçesi' olmaktan çıkardığını vurgulamak ister.
Bununla birlikte Karakoç'un şiirine, örneğin Necip Fazıl'ın 1934 sonrası şiirlerini dönemselleştirmede kullanılan ölçütlerle bakmak doğru olmaz. Sezai Karakoç'un şiirinde, Necip Fazıl'da görülen o radikal 'şiirsel kopma' ('coupuıre poetique') görülmez; -daha başından, dinselliği örtük bir biçimde ve uzak çağrışımlarla barındıran bir şiirdir Sezai Karakoç'un şiiri. Giderek örtük ya da kapalı-olan'ın daha sonra açık bir söylemle yer değiştirmesi, Karakoç'un şiirinin dönüşümünün kopma'larla gerçekleşmediğini gösterir.
Sezai Karakoç'un şiiri, bana göre elbet, bu çözümlemelerin ötesinde konumlandırılması gereken bir lirizmi barındırır. Necip Fazıl şiirinin, 1934'teki 'şiirsel kopma'sı, lirik-olan'dan retorik-olan'a doğru bir söylemselleşmeyi içerir. Karakoç'ta ise, kapalı-olan'dan açık-olan'a doğru dönüşüm, lirizmden, başat bir söylem olarak ödün vermeyen bir dönüşümdür.