Seçkinci Modernlerin Anksiyete Bozukluğu

Star Gazetesi'nden Mustafa ŞAHİN, son dönemlerin popüler politik gündemini "Seçkinci Modernlerin Anksiyete Bozukluğu" başlıklı yazında çarpıcı tespitlere yer vererek değerlendiriyor. İşte ayrıntılar:

MUSTAFA ŞAHİN / Star Gazetesi


Türkiye endişeli modernlerin anksiyete bozukluklarını seçime kadar çok konuşacak. Hatta endişe üretmek şimdiden bir seçim stratejisi oldu. ‘Endişe’ ve ‘kaygı’ bilindiği üzere ‘geleceğe dair duygular’. Tıpkı ‘umut’ gibi. Demokrasi oyunu halk eliyle endişe ve umutların sürekli oylandığı bir oyun. Sandık halkın önüne kurulduğunda hem geçmiş ibra ediliyor hem de gelecek oylanıyor. Türkiye seçimler eliyle normalleştikçe ve irtifa kazandıkça seçkinci modernler kaybediyor. Üstün konumlarını kaybedenler meşru yollardan siyaset üretemeyince sadece endişe üretiyorlar. Endişenin tarihi bizde hayli geriye gider. Eskiden endişeler ‘devri sabık’ ile ifade edilir, sivil irade bu kavram eliyle vesayet ve tazyik altına alınır, halk bu yolla tehdit edilirdi. Devri sabık yaratılacağına statüko devam etsin denirdi. Ak Parti hükümetleri devri sabık yoluna gitmedi. ‘Bunlar gelince devri sabık yaratacak, rövanş alacaklar’ diyen siyasi rakipleri doğal seleksiyonla tasfiye oldu, döküldüler. Statüko sözcülüğü CHP’ye kaldı. Balyozu indiremediği, halk iradesini kafese alamadığı için asabiyeti doruğa çıkan profesörün orduya “kağıttan kaplan” deme noktasına gelmesinin ardından CHP Genel Başkanının illegal terör örgütüne üye olma arzusunu dile getirmesi endişeleri değil cinnetin eşiğini işaret ediyor. Endişeli modernlere gelince onlar bu tanımla hem modern sıfatını zimmetlerinde tutarak eski üstün konumlarını işaret ediyorlar hem de hâlâ çarıklı gördükleri halk ile aralarına bir kez daha kalın bir çizgi çekiyorlar. İla-nihaye hüküm süreceklerini zannettikleri geçmiş güzel günlere özlemlerini dile getirirken gelecek kaygılarına toplumu da ortak etmeye çalışıyorlar.

Kaygı yer bitirir!

Endişe ve kaygı insanın içini kemirir. Kurumlara musallat olursa onları da yer bitirir. Meşruiyet zeminini yitirmek ise insana muvazenesini kaybettirir. Bu yüzden olacak endişeli modernler cepheyi genişletmek için liberallerin de sinir uçlarına basarak onların da endişeliler safında taraf olması için yoğun bir gayret içindeler. Heykel, içki, harem, hadım, dekolte temalarıyla politik tartışmayı ısrarla hayat tarzı zeminine oturtmak istiyorlar. Seçim süreçlerini pazar payı için iyi değerlendirmek zorunda olan kamuoyu araştırmacıları da siyasetin nabzının burada attığını varsayarak anket sorularını bu alana teksif ediyorlar. Türkiye seçime giderken AK Parti’nin iç ve dış siyasete dair argümanları belli: Sivil anayasa, yargı reformu, demokratik açılım, ekonomik istikrar, etkin dış politika, eğitim, sağlık, konut, su, yol gibi hayatı doğrudan etkileyen meseleler... Endişeli modernlerin endişelerine bel bağlayan muhalefet ise, ‘iyi ama yol üstü restoranlarda içki yok’, ‘okullarda kız ve erkek öğrenciler arasında 45 santimetre mesafe var’, “umudumuz orduydu meğer o da kâğıttan kaplanmış” diye akla ziyan argümanlarla seçmen tercihlerini etkilemeye çalışıyorlar.

Pülümür ve Bodrum’un kaygısı

Binnaz Toprak’ın endişeli modernler kavramlaştırması seçime giderken taraflardan biri için istenen saflaşma, ayrışma ve kutuplaşmaya bir zemin sağlamış görünüyor. İllegal darbecilerin ‘boru’, ‘kağıt parçaları’ ve yeraltı ‘mühimmat’ ile yargı önüne çıkması da cabası. Modernler belli ki, buradan halka gidecekler ve bu dil ile oy isteyecekler. Ama yanlış hesap yine Bağdat’tan dönecek. Endişeli modernler kavramı sahil şeritlerinin bir kısmı ile kurumsal olarak CHP’yi karşılasa bile mesela Tunceli/Dersim’i hiç alakadar etmez. Pülümür’ün endişeleri ile Bodrum’un, Çemişgezek’in, Hozat’ın endişeleri ile Nişantaşı ve Beşiktaş endişelerinin bir ve aynı olduğunu hangi sosyolog ispat edebilir? Velev ki Dersimli Kılıçdaroğlu Ergenekon üyeliğine kabul edilse bile? Keza, modern endişeler ve endişeliler mesela MHP tabanını da hiçbir surette ırgalamaz. İlla endişeleri siyasetin merkezine almak ve siyaseti buradan tanımlamak gerekirse MHP tabanının endişeleri ile AK Parti tabanının endişelerini birbirinden ayırmak da hiçbir sosyologun üstesinden gelemeyeceği bir iştir. Geriye BDP seçmeni kalıyor ki onların bilinen endişelerinden de seçkinci modernlerin hayrına bir sonuç çıkması mümkün değil. Referandumda boykotçular ile hayırcıların aynı cephede buluşması şimdiye kadar kimin yüreğini soğuttu? Öyleyse endişeler üzerine bir seçim stratejisi bina etmekten kimin ne yararı var? Kaldı ki bu yol daha önce defalarca denenmiş ve tüketilmiş bir yol değil midir?

‘İrtica’, ‘laik-anti laik’ tartışmalarından artık ekmek çıkmayacağını 2002 seçimlerinde gördük ve yaşadık. Niyet okumalar, vehimler, tehditler, Batı’ya şikayetler de fayda etmemişti. Keza, 2007 seçimleri ve seçim havasında gerçekleşen 2010 referandumuna da Şerif Mardin’in ürettiği mahalle baskısı kavramına dört elle sarılarak girmişlerdi. O seçimde AK Parti yüzde 48’e çıktı, o referandumda ise yüzde 58 evet oyu ile referandum AK Parti hükümeti için hem güvenoyuna döndü ve gelecek seçimin sonucu dokuz ay öncesinden ilan edilmiş oldu? Şimdi endişeli modernlerin endişelerine agresif liberallerin de kaygı ve korkularının eklenmesinden bir başarı umut ediyorlar ama bu dahi beyhude bir umut. Biliyoruz ki ne kimyaları birbirini tutar ne de kan değerleri birbirleriyle uyuşur. Endişeli modernler diye paranteze alınan otoriter seçkincilerle liberallerin buluşup ayrıştıkları yerleri de biliyoruz. Rakı masasında bile birlikte olmaları mümkün değildir. Her seçim sathı mailinin liberaller için pazar payı motivasyonu ile ilgili olduğu ise cümlenin malumu. Özellikle seçim süreçlerinde liberallerin seslerinin gür çıkması zannedildiği gibi ipi koparmak isteklerinden değil, sadece ipi gererek istediklerini elde etme stratejilerinin gereğidir.

Bir yere kadar özgürlükçü?

Evet, ne yazık ki, en özgürlükçü kesimler dahi bizim ülkemizde her zaman yanlarında bir yedek ajanda taşıyorlar. Bu yüzden kimse kimsenin hukukunu sonuna kadar sahiplenmiyor ve herkes bir yere kadar özgürlükçü oluyor. Liberallerimiz dahi belli bir takvim ve stratejiyle alacaklarını tahsil için çetele tutuyorlar. Aksi halde konjonktürü kollayarak eski ideolojik aidiyetlerine göre politik pozisyon alıyorlar. Artık ezberlemiş bulunuyoruz. Sandık ne zaman görünecek olsa açık hesaplar masaya geliyor, çelişkiler gün yüzüne çıkıyor. Alacakların, vereceklerin, rehinlerin, diyetlerin tahsil edildiği sezon genellikle seçim süreçleri. Seçimlerde tarafını açık etmeyenler de seçim atmosferinde pazarlık paylarını artırmaya çalışıyorlar. 

‘İnsan bir damla kan bin endişe’

Siyasi rekabetin hararetlendiği seçim ikliminde düşünceler rakibin bileğini bükmek için yetersiz kalınca taraflar genellikle duygu ve hassasiyetler üzerinden birbirinin sinir uçlarına basıyor. Toplumun sinir uçlarına dokunmakta ve ayrışma temalarını kaşımakta medya epeyce maharet sahibi. Duyguları yönlendirmek, hassasiyetleri kaşımak ve kanatmak düşünce üretmekten, fikir ve tasavvur ortaya koymaktan çok daha kolay ve emeksizdir. 2011 seçimlerine giderken bir kez daha endişeler üzerinden yürüyor siyaset. Evvelce denendiği üzere kaygı ve endişelerin, korku ve kâbusların artması, artırılması, hayaletlerin, korkulukların, öcü ve ecinnilerin seçim sathı mailine, meydan yerine ısrarla çağırılması miadını doldurmuş demode bir strateji olsa da demek hâlâ iş görmekte. Bir kez daha bu stratejiden hangi sonuçların hasıl olacağını, seçmen tercihlerinin ne ölçüde etkileneceğini sandıklar açıldığında birlikte göreceğiz.

“İnsan bir damla kan bin endişe/İnsan yek katre hunest ve hezar endişe” der Sadi-i Şirazi. Türkçe’si “insan bir damla kan binlerce endişedir.” Öyledir ama buradaki ‘endişe’, Türkçe’deki ‘kaygı’ anlamıyla sınırlı değil daha ziyade ‘düşünce’ anlamında. Endişeli modernler ise endişeyi asıl anlamıyla değil ecinni, öcü ve korkuluk anlamında kullanıyorlar. Siyaset üreteceklerine, toplumun önüne bir Türkiye ve dünya tasavvuru koyacaklarına korkuluk dikiyorlar. Endişeler üzerinden siyaset üretmek, kampanya yönetmek kolaycılık. Endişe, korkuyu davet eder, korkan saldırganlaşır. Şimdi yaşanan budur. Bu gerilim stratejisine bel bağlayanlar seçim öncesi koalisyonlarla, söz kesmelerle, nişan ve hülle tipi nikahlarla agresif liberalleri de hayat biçimi/yaşam tarzı üzerinde aynı safta buluşturmaya çalışıyorlar. Bu buluşma gerçekleşse bile sandıktan endişe değil umut çıkacak.

mustafas@tr.net

Politik Psikoloji Haberleri

Rodrigo Duterte'nin psikolojik tedaviye ihtiyacı var
Aile Bakanı 'Bin 500 Psikolog istihdam Edeceğiz?'